16 Nisan referandumu geride kaldı.
YSK odaklı usulsüzlük iddiaları daha gündemi uzun süre meşgul edecek gibi gözükse de YSK’nın kesin sonuçları açıklamasıyla Türkiye artık yeni bir yönetim sistemine geçecek.
Referandumun, itiraz konusu olan sonuçlarının, bu haliyle de anlattığı çok şey var.
“Evet” ve “hayır” oyları, kentlerin tercihleri, oyların sosyolojik dağılımı tüm partilere yeni ödevlerini de gösteriyor.
İktidarın yol haritası
Verilen mesajların muhataplarının başında elbette 15 yıldır tek başına iktidar olan, yeni yönetim sisteminin en büyük paydaşı Ak Parti geliyor.
Ak Parti’nin kurulduğu 2002’den bu yana en büyük özelliği rakamların diline verdiği önem.
Başbakan Binali Yıldırım, referandum arası veren TBMM’de, yüzde 51’lik “evet” sonrasında ilk grup toplantısı konuşmasını dün yaptı.
Cumhur-başkanlığı hükümet sistemine geçişin kabul edilmesi, Cumhur-başkanı’nın yürütmeye ilişkin yetkileri yapılacak ilk genel seçimden sonra devredilecek de olsa şimdiden bir dönemin kapanması anlamını taşıyor.
Parlamentoda ve Ak Parti Genel Merkezi’nde yeni sisteme dönük düzenlemelere ilişkin haberler kamuoyuna yansırken, dün Meclis’in iktidar ve muhalefet kulislerinde yapılan mekânsal değişiklikler de ilk kez görücüye çıktı.
Referandum sonuçlarına kilitli bir Meclis tablosu vardı haliyle dün.
Başbakan Yıldırım ile toplantı öncesinde selamlaştık. “Hayırlı, uğurlu olsun” dedik.
“’Hayır’ boykotu kalktı artık” diye espriyi patlattı.
2 ayda; 54 il, iki yurt dışı ziyaret yapmış, 71 miting gerçekleştirmiş, 14 açılış ve temel atma töreninde kurdele kesmiş, STK’larla, kanaat önderleriyle, iş dünyasıyla 22 toplantıya başkanlık etmiş bir Başbakan olarak pek de yorgun görünmüyordu.
Ak Parti, referandum sonuçlarının analizini yapmaya başladı.
“Evet” oranının yüzde 51.4’te kalmasının partide bir burukluk yarattığı kesin.
Ancak, büyük tartışmalara neden olan ve bir sistem değişikliğini içeren böylesine kritik bir halk oylamasından galip çıkılmış olması Ak Parti cephesinde moralleri düzeltiyor.
Yıldırım: Bu bir başarıdır
Önceki gün sonuçlar belli olduktan sonra yaptığı balkon konuşmasında “Referandumun kazananı da kaybedeni de yok, kazanan Türkiye’dir” diyen Başbakan Binali Yıldırım, Ak Parti yönetimine ve parti içine dönük değerlendirmesinde de alınan sonucu, “Mutlak bir başarı” olarak ifade etmiş.
Balkon konuşmasından sonra önceki gece bir araya geldiği bir grup MYK üyesine yaptığı değerlendirmede de “Bu bir başarıdır” demiş.
Ayrıca sonucun yüzde 51 civarında çıkmış olmasının parti içi tartışmaya zemin oluşturmaması gerektiği uyarısında bulunmuş ve “Çıkan tabloyu iyi değerlendirelim. Ama işimize gücümüze bakalım” ifadelerini kullanmış.
Daha önce bu köşeden de bir kaç kere vurguladığım gibi Ak Parti, hem bir meşruiyet tartışmasıyla gölgelenmemesi hem de psikolojik eşiğin aşılması gerekçesiyle “evet” oyları için yüzde 55 ve üstünü hedeflemişti.
Cumhuriyet tarihinin en kritik oylamalarından biri dün yapıldı.
Sonuçlar anket firmalarının bir bölümünün tahmin ettiği gibi bıçak sırtı.
Bu satırlar yazılırken resmi olmayan sonuçlara göre, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oylandığı referandumda “evet” 51.4, “hayır” ise 48.6.
Arada 1 milyon 330 binlik bir oy farkı vardı.
Dün sonuçlar belli olmaya başladıktan sonra önce CHP, sonra Ak Parti Genel Merkezi’ne gittim.
“Evet” oyları düşüp, “hayır” oyları arttıkça, “sonuç ‘hayır’a döner mi?” beklentisi giderek güçleniyordu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sonuçlara göre partiye geleceği söyleniyordu.
Başkentte yanıtı aranan sorulardan biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, referandumun sonucu ne olursa olsun bir balkon konuşması yapıp yapmayacağı. Bu sorumuza “Hayır” yanıtı veren Erdoğan, “Binali Bey’in hakkı, genel başkan olarak o yapacak. Ben daha sonra konuşacağım” diye devam etti
Konya
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Konya programını izlemek için kentteydik.
15 Temmuz gecesi devlet, FETÖ’cü askerlerin darbe girişimine karşı koyabilmek için ayağa kalktığında, gözler ilk olarak özel harekât polislerine çevrildi.
Ağır silahlara sahip, uçakla başkentin üzerinde dolaşan, tankları sokağa çıkaran FETÖ’cü askerlere karşı koyabilecek en donanımlı güç, poliste, özellikle de özel harekâtçılardaydı.
FETÖ’nün darbe girişimine karşı hangi birliklerin, hangi komutanların karşı koyacağının henüz bilinmediği o saatlerde Emniyet’in merkez birimlerinden tüm polislere, “Hazır olun” mesajı gitti.
Darbecilerin gözü kulağı ise Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Daire Başkanlığı’ndaydı.
O emir geldiğinde Halit Gürsel, omuz omuza görev yaptığı meslektaşı Seher Yaşar’la nişanlanmak için son hazırlıklarını yapıyordu.
Ailesi, özene bezene aldığı nişan yüzükleriyle Diyarbakır’dan Ankara’ya gelmiş, Gürsel ile Yaşar’ın nişanı için aldıkları kıyafetlerini giymiş, nişan töreni için heyecanla bekliyordu.
Türkiye, dengelerin ve koşulların her an değiştiği, dünyanın nefesini tutarak izlediği bir coğrafyada, bütün tartışmaların odağındaki ülkelerden biri.
Üstelik, bu dengeler ve koşullar, 40 yıldır mücadele ettiği terör örgütüyle yakından ilgili.
Terör örgütü PKK’nın kolları hem Irak hem de Suriye’de sahadaki en tartışmalı aktörlerden.
Türkiye’nin uyarılarına rağmen ABD ve Rusya’nın değiştirmediği tutumları, bir süre önce tamamlanan Fırat Kalkanı harekâtının da yapılmasının nedeni.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Devamı gelecek, yeni harekâtların hazırlıklarını yapıyoruz” sözleriyle ortaya atılan “Nereye ve ne zaman?” sorularına Ankara’daki uzmanlar ve askeri kaynaklarla görüşerek yanıt aradım.
Rakamlarla bilanço
Türkiye, 7 Haziran 2015 seçiminden hemen sonra, PKK’nın saldırılarını sürdürmesi, başta sınırdışına çekilme olmak üzere sözlerini yerine getirmemesi nedeniyle çözüm sürecini sonlandırmak zorunda kaldı.
Suriye’de 6 yıldır süren iç savaşta artık son düzlüğe girildiği, Rakka’ya yönelik operasyonla barış masasının da kurulacağı beklenirken, ABD’nin devreye girmesiyle dengeler bir kez daha değişti.
Daha 1 hafta önce Esad’ın Suriye açısından politik bir gerçeklik olduğunun altını çizen ABD, İdlib’e yönelik kimyasal silah saldırısından sonra beklenmedik bir hızla harekete geçti.
Esad rejimi açısından büyük öneme sahip Şayrat Askeri Üssü’ne, Doğu Akdeniz’deki gemilerinden 59 Tomahawk füzesini ateşleyen ABD’nin verdiği zayiattan çok mesajı önemli.
ABD’nin bundan sonraki tutumunun ne olabileceği, hangi mesajı vermek istediği, Suriye meselesinin genel gidişatını nasıl etkileyebileceğini dün uzmanlar ve askeri kaynaklarla konuşma imkânı buldum. Aldığım bilgileri şöyle yorumlayabilirim:
Tek seferlik cezalandırma
Trump, işbaşına gelirken Esad rejimine yönelik müdahaleci bir tutum izlemeyeceği, Suriye’de asıl olarak DAEŞ’in hedef alınması gerektiği üzerinde duruyordu. Dün sabaha karşı gerçekleştirilen saldırı, “müdahaleci” olmayacağı tezini zayıflatıyor. Bu da sahadaki gelişmelerin, ilan edilen tutumları nasıl değiştirebileceğini bir kez daha gösteriyor.
n Pentagon, işbaşına geldiğinden