Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kabinelerde her bakanın bir lakabı olur. Sizin var mı?

Yok ama arkamdan diyorlarsa bilmiyorum. (Gülüyor)

Size ciddiyet meselesi hep soruluyor. Eşinizin anlattıklarına bakılırsa içinizde bambaşka bir insan varmış öyle mi?

Mizaç önemli. Biraz da şartlar bunu gerektirir. Sululuk kaldırmayacak bir iş yapıyorsunuzdur. Televizyon spikerlerine güler yüzlü olun denir ama insanların hayatına mal olmuş bir haberi sunarken tebessüm edemezsiniz.

Sürprizleri sever misiniz?

Yok, ben rutinciyim. Başak burçları biraz öyle oluyormuş. Aslında burçlardan anlamam. Hanım iki tane çay kupası almış, benimkinde başak burcunun özellikleri yazıyor, ondan biliyorum.

Haberin Devamı

Siyaset size ne öğretti? Derler ya ‘insanlara arkanı dönmemeyi öğretti’ gibi...

İnsanlarla hemhal olmak, derdiyle dertlenmek. Makam-mevki olsun diye yapılacak iş değil. Samimi olacaksınız. Ben, ‘bir mücadele, kavga varsa içinde olmalıyım. Yaşanan olayların bir şekilde merkezinde olmalıyım. Hayatımın bir anlamı olmalı’ felsefesiyle şartlandırdım kendimi hep. Yatım, katım olsun, bugün kayağa gideyim gibi bir hayatı zul kabul ediyorum. Buna anlam katıyorsan hayatımın bir değeri var. Mesela tatile gittiğimde rahatsız oluyorum. ‘Dünyaya mı daldım, rahat etmeye mi geldik bu dünyaya’ gibi huzursuz oluyorum. Siyasetçi olayım diye bir düşüncem hiç olmadı benim. İnsan hakları savunuculuğu, yazarlık, dergicilik yaptım. Sorsalar ‘siyasetle alakam olmaz’ derdim, sosyal bir tip de değildim geçmişte.

‘Düşünmesi bile sadakatsizlik’

Geldiğiniz noktanın ötesi ne? Yalçın Akdoğan Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilir mi?

Siyasi, dünyevi hiçbir hesabım yok. Başka amaçlarım oldu hep. Mesela, ‘başörtüsü sorununun bir gün çözülmesine nasıl katkıda bulanabilirim? Ya da Kürt meselesinin.’ Onun için dua ediyordum. Hangi sıfatla yaptığınızı öne koyarsanız, orada boğulursunuz.

Seçim sonrasında Başbakan adayı olarak ismi geçenlerin başında geliyorsunuz.

Bu ayıp bir şey ya. Böyle bir şeyi düşünmek de konuşmak da ayıptır. Siyasette sadakat çok önemlidir. Bu bize yakışmaz. Ben Tayyip Erdoğan ile çalışırken tam anlamıyla sadakat içerisinde olmaya çalıştım. Ahmet Bey ile çalışıyorum, aynı sadakati gösteririm. Aklımdan bunun geçmesini bile ben sadakatsizlik olarak görürüm.

Haberin Devamı

‘Ahmet Bey her şeye evet diyor’

Erdoğan ve Davutoğlu’nun benzeyen yönleri var mı?

Benzeşen çok yönleri var. Mesela ikisi de çok çalışkan. İlk başta atom karınca demiştim Ahmet Bey için. Bazı tipler vardır ya Mr. No derler, her şeye ‘hayır’ diyen. O her şeye ‘evet’ diyor. Mr. Yes. O yüzden de kendini biraz fazla paralayan birisi. Çok tevazu sahibi. Masum kategorisindekilerle; mesela çocuklar, yaşlılar, engellilerle çok güzel ilişkisi vardır Tayyip Bey’in. Ahmet Bey’de de aynı özellik var. Çocukla çocuk olabiliyor. Belki eşinin doktor olmasıyla da alakalı olabilir. Bir de pes etme özellikleri yok.

‘Liderlik tipolojileri farklı’

Farklılıkları neler Erdoğan’la?

Liderlik tipolojileri aynı değil. Ama eksiklik, üstünlük anlamında değil. Ahmet Bey kadar bilge, müktesebatı yüksek bir kişinin bu derece bir siyasi figüre dönüşmesi, sokağın dilini kullanabilmesi, siyasi hareketin başına geçebilmesi kolay değil. Bunlar iki ayrı dünyadır. Ahmet Hoca bu iki ayrı dünyayı bir araya getirdi. Yeni bir sentez var.

Haberin Devamı

“Erdoğan gibi bir liderden sonra allame-i cihan gelse aynı etkide olmaz” yorumları doğru çıkmadı yani?

Burada üç şey önemli. Bir; Tayyip Erdoğan’ın geçiş sürecini başarı ile yönetmesi bir liderlik vasfıdır. Beceremeseydi sıkıntılar ona atfedilirdi. İkincisi Ahmet Hoca’nın. Kongrede genel başkan olan isim bu derece etkili olamayabilirdi. Yeni hükümet, parti, 3 dönemlikler var, yeniler var. Üçüncüsü ise Ak Parti kadrolarının ahlaki bir duruş sergilemesi.

“Erdoğan’dan sonra kim gelirse gelsin...” meselesi.

‘Boşluk, heyecansızlık var’ denebilirdi. Ama onları duymuyoruz. Yüzde 45-50’lerde olan bir iktidar partisi genel başkan değiştirdiğinde bunu koruyabiliyorsa bu çok önemli bir başarıdır. ‘Tayyip Erdoğan gitti parti dağıldı’ gibi bir yaklaşım içine girilmiyor. Tabi bunda Tayyip Erdoğan’ın hala Türkiye’nin lideri olarak durması elbette önemli.

‘Okuduklarını Hoca yazdı’

AK Parti içinde de ‘Erdoğan’dan sonra bir boşluk olmadı’ görüşü mü hakim?

Sayın Başbakanla ilgili olumsuz bir söylem ben duymadım. Belki de kaygıların boşa çıkmasından dolayı bir rahatlama var. “Tamam, tren rayda devam ediyor güçlü bir şekilde” duygusu var.

Selahattin Demirtaş’a soruyorlar, “hangi başbakan diyor.” Davutoğlu için küçültücü ifadeler kullanıyor muhalefet.

Onların hiçbiri Ahmet Hoca’nın tırnağı olamaz. Neyi başardılar bugüne kadar, ne müktesebatları var? Onların okuduğu kitap kadar Ahmet Hoca kitap yazmış. Onlar kim de Ahmet Hoca’ya laf söyleyecekler?

'Arkadaşlık ilişkisi’

Siz Erdoğan’a çok yakınsınız. Aynı yakınlığı Davutoğlu’yla da kurabildiniz mi?

İlişki biçimlerinde bir farklılık var. Neticede ben Tayyip Erdoğan’a danışman olduğumda genel başkan ve başbakandı. Ama Ahmet Bey’le çalışmaya başladığımızda ikimiz de danışmandık. Eşit pozisyondaydık. İlişki biçimi daha farklı gelişiyor. Konuşmalarımız daha farklı üslupta. Bugün gelinen noktada o Başbakan, ben yardımcısıyım.

Yani Davutoğlu ile ilişkiniz daha mı arkadaş ilişkisi?

Arkadaşlık boyutu da olan bir ilişki.

Ya Erdoğan’la?

Onunla zaman içinde yol arkadaşlığı şeklinde bir arkadaşlık.

Ak Parti’nin son seçime göre oy oranı düşerse bu Davutoğlu’na mı fatura edilir?

Ahmet Hoca süreci çok başarılı yürüttü. En ufak bir aksama yok. Bu yüzden böyle başarısızlık gibi bir şeyi atfetmeyi ben doğru bulmam. Olmayacağını da herkes görecek. Ahmet Bey’in Yörük, Türkmen olması da artı özellik. Çok sahici, yerel bir insan. Siyasetin ve sokağın dilini çok iyi kullanıyor. Mitinglerde bu kadar coşku, o nabzı elinde tutabilmek...

Erdoğan’ı tarif eden üç kelime istesem ne dersiniz?

Sahicilik, kararlılık, çalışkanlık.

Müşfik bir insan diyebilir miyiz?

Tabi, kesinlikle diyebiliriz.

Emine Erdoğan’ın, eşinin üzerindeki etkisi ne kadardır?

Siyasetçi eşinin yük olmak yerine yük almayı bilen, fedakar karakterde olması büyük önem taşır. Sizin meselenizi birisi yüklenecek siz herkesin meselesini yükleneceksiniz. Ben kendi eşimde bunları görüyorum. Emine Erdoğan Hanımefendi de başından beri bir lider eşi oldu aslında. O pozisyonu hiç sırıtmayan, ağırlılığını kaldırabilen, pozitif katkı yapabilen bir kişi. Siyasetçi eşinin, canı sıkkın olduğunda destekçi olabilmesi, gerekirse de alkışlayabilmesi önemli. Çok iyi şeyler yaptığınızda “Kocacığım şöyle konuştun, iyi ki varsın” demesi önemli. Bu bakımlardan Hanımefendi sorumluluk duygusu son derece yüksek, ağır başlı ve pozitif katkı üreten ve eşinin arkasında dimdik duran bir kişi.

‘Sudan çıkmış balık gibiydi’

Eşinizle Emine Hanım’ın ilişkileri nasıl?

Benim eşim çok ayrı bir dünyadan, siyasetin dışından. Anadolu’da başarılı bir öğretmen. Babası da eğitimci. Birden bire siyasi dünyaya düştü. Ama son derece makul, destekleyici, yük alan bir karaktere sahip bizim hanım. Kişinin bunu kaldırabilmesi kadar siyaset dünyasının onu kabullenmesi de önemli. Bizim hanım geldi birden bire karşısında Tayyip Erdoğan, yanında Emine Erdoğan. Sudan çıkmış balık gibi oluyor insan. Hanımefendi onu rahatlattı. Bizim hanım çok seviyor Tayyip Bey’i de Emine Hanım’ı da. Görmeyince de özlüyor.

‘Ahmet Bey Mr. Yes’

Akdoğan ailesi, seçim ortamının da gerdiği sıcak siyasetten uzak parkta olmaktan mutluydu.

‘İlk gazetem Milliyet’

Neden Anadolu Üniversitesi Basın-Yayın’ı seçtiniz? Öğrenciliğiniz nasıldı?

Birincilikle bitirdim. Ön kayıtla alıyordu Basın-Yayın. Gazetecilikle ilgili birtakım şeyler sordular, mülakat yaptılar. Mezun oldum Eskişehir’de kaldım. Mastır yapıyorum. O sırada İç Anadolu diye bir bölge gazetesi çıkardık. Bir taraftan geçinmek için İngilizce öğretmenliği yapıyorum ortaokulda. Sonra İstanbul’a geldim Zaman gazetesine gittim. Ama bir iki hafta dayanamadım ayrıldım. Sonra da Yeni Zemin diye bir dergi.

Milliyet’te de çalışmışsınız.

O 1987’de. Okurken bizi staja gönderiyorlardı. O zaman da Ali Acar sayfa sekreteri. Milliyet yazı işleri, spor servisi, Cumhuriyet’te matbaa, sayfa sekreterliğine kadar bütün alanlarda bizi eğittiler. Fiilen bir gazetede çalışmam ilk Milliyet’te oldu. Adliye muhabiri olarak Vasfiye Abla (Özkoçak) bizi gönderdi. Benim tam sayfa Milliyet’te ismimle haberim çıktı. Normal gazetecilik yaptım yani ama adın stajyer, para vermemek için.

O dönemki gazetecilik ile şimdiki arasındaki farklar nedir?

Hiçbir fark yok. Kişiler aynı kişiler. 1986’da Yalçın Doğan vs. kim varsa o piyasada şimdi hepsi duruyor yerinde. Anlayış da çok değişmiş değil merkez medyada, mantaliteler aynı.

Basın özgürlüğü bağlamında da aynı mı peki?

O zaman bu kadar çok medya organı, iş imkanı yoktu. Böyle baktığımızda basın özgürlüğü meselesi nasıl gündeme geliyor? Çok eskiden beri bir gazetede köşe yazarlığı yapan kişi oradan ayrılıyor başka bir yere gidiyor bu hadise oluyor.

Baskı sonucu ayrılsa da mı?

Dün (önceki gün) bana Avrupa Konseyi seçim izleme heyeti geldi. ‘Şu kadar gazeteci tutuklu’ falan. Dedim ki, ‘bir kere bunlar bilinen kişiler değil, hükümetle bir sıkıntı yaşadıkları için başlarına bu gelmiş değil. Karıştıkları suçlar adli suçlar. Gazetecilikten dolayı cezaevinde değiller.’ Böyle baktığınızda bunlar ajite edilen konular.

Sporla uğraşmadınız mı hiç?

Lisedeyken spor yaptım. Uzakdoğu sporlarıyla ilgilendim.

Hangi takımı tutuyorsunuz?

Fenerbahçe. Trabzonspor’u seven Fenerbahçeliyim.

‘Babam filmlerde oynamış’

‘Ahmet Bey Mr. Yes’

Babanız CHP’liymiş. Şimdi hangi partiye oy veriyor?

Yahu bu da kıymetli bir bilgi gibi oldu. Ak Parti kurulduğu günden beri Ak Partili. 80 darbesi babamın da üzerine indi, görevden alındı. İşte ondan sonra kırılma noktası.

Neydi işi?

Tüp bayisiydi ama muhtarlık falan yaptığı için siyasi bir kişiliği vardı. Herkes saygı duydu. Bugün de Ak Parti çerçevesinde benden habersiz birtakım çalışmalara katılıyormuş duyduğuma göre. Aslında babam esnaflıktan önce sinema filmlerinde aktörlük yapmış. Polis rolünde mesela. Çok yakışıklı, boylu posludur. Meşhur filmlerde oynamış. Artist karnesi vardı.

Orta halli bir aileden geliyorsunuz değil mi?

Düşük gelir grubundan. Küçük esnaf bir mahallede yaşıyor, teyzemler, dayımlar hep beraber bir binada. Ben kendimizi çok zengin sanırdım. Şimdi bakıyorum ki biz çok zor, kıt kanaat geçinmişiz. Bayramdan bayrama kıyafet alınmış. Üniversiteye gittim kendi imkânlarımla. Hepsinin sevgilisi, arabası var. Biri gitar çalıyor, öbürü bilmem ne yapıyor, çok zenginler. Biz trene biniyoruz. O zaman baktım ki başka dünyaların insanıymışız.

O dönemden arkadaşınız var mı devrimci-solcu?

Tabii çok arkadaşım var. Biz tabii daha katı ideolojik bir görünümümüz var, ilişkilerimiz daha kopuk falan ama müzakere yapardık. Ama hiçbir kavga-dövüş içerisine girmedik.

‘2010’a kadar kot giymedim’

Cumhurbaşkanı Erdoğan maç seyrederken nasıl oluyor?

Sakin seyrediyor. Çok fanatik ama böyle el kol sallayıp tepkisini belli etmez. Ben ayağa kalkarım, bağırırım.

Modayı takip eder misiniz?

Standart koyu renkler giyiyorum. Çok kötü giyinmiyorum ama abartılı tuhaf renkler falan kullanmıyorum. En büyük değişim şu; bazen mendil takmaya başladım. Ceketi çıkarmam benim için sivilleşme oluyor.

Hiç kotla görmedik sizi. Giyer misiniz?

Çok nadir giyiyorum. 87’den sonra 2010’a kadar hiç giymedim. İdeolojik tavrımız vardı.

Kıskanç mısınız?

Erkeklerimiz kıskançtır, kadınlar daha kıskançtır.

‘Beni her seferinde şaşırtıyor’

Yalçın Akdoğan ile Aslıhan Akdoğan 6 yıldır evliler.
Aslıhan hanım, tanışmalarını anlatırken, Yalçın Akdoğan, “Nasıl bir belaya düştüğünü bilmiyordu” diyor.
Aslıhan hanımın da tanışma gününde kafası epey karışmış zaten.
O anı şöyle anlattı:
“’Şunu yapıyorum, bunu yapıyorum, danışmanım’ falan diye uzun uzun anlattığında, anladığım tek mesleği akademisyenlikti. Onun için ‘sizi akademisyen olarak kabul ediyorum Yalçın Bey’ demiştim.”
Aslıhan Akdoğan matematik öğretmeni. Yüksek Lisansı’nı Erciyes Üniversitesi’nde tamamlamış. Türk Hava Kurumu Üniversitesi’nde işletme doktorası yapıyor. Mütevazı bir Anadolu ailesinin başarılı bir kızı.

‘Kırmızı noktaları çok az’

Yalçın Akdoğan’ı şöyle anlatıyor:
“Çok iyi bir eş. Bazı kırmızı noktaları var onlar da çok azdır. Onlara dokunulmadığı sürece sıkıntı yaşanmaz. Bu kadar yoğun olmasına rağmen bize her gün zaman açar. Geç bile gelse zaman ayırır. İstanbul’a gideriz, çok yoğun bir programı vardır ama en azından bir kahvaltı yaparız. Hiç bir şey olmazsa sahilde turlarız.
“Nedir o kırmızı noktalar” sorumuza, “Düzen seviyor. Düzenle ilgili bir aksama olduğunda sinirleniyor” yanıtını alıyoruz.
Eşinin büyük sürprizler yaptığını söylüyor Aslıhan hanım:
“Aniden çiçek getirmeyi kastetmiyorum. Mesela evlilik yıldönümümüzde, doğum günümde yaptıkları. Kaç yıldır evliyiz, her seferinde beni şaşırtmayı beceriyor. Hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Ben, “tamam bu sene sonmuş” diyorum, ertesi sene mutlaka beni daha çok şaşırtan bir şey yapıyor.”

‘Ahmet Bey Mr. Yes’

Aslıhan Akdoğan, eşinin çok yoğun olsa bile ailesine kesinlikle zaman ayırdığını dile getirdi.