Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iki gün süren Almanya ziyaretinden önceki gece döndü.
CHP liderinin Berlin’deki temasları özgül ağırlığı ve zamanlama bağlamında dikkat çekiciydi.
Kılıçdaroğlu’-nun görüşme listesinde Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, Şansölye Angela Merkel’in yardımcısı ve Ekonomi Bakanı olan SPD (Sosyal Demokrat Parti) Genel Başkanı Sigmar Gabriel, SPD Meclis Grubu Başkanı Thomas Oppermann, Devlet Bakanı Maria Böhmer ve Yeşiller Partisi eş başkanları ile milletvekilleri vardı.
Kılıçdaroğlu, Türkiye-AB ilişkilerinin mülteci sorunu ve vize serbestisi çerçevesinde “gidip geldiği” bir süreçte Alman yönetimindeki Türkiye algısı başlığının da altını dolduran bir dizi görüşme gerçekleştirdi.
CHP lideri çarşamba sabahı Berlin ziyareti için yola çıkmadan önce Ankara’da, TOBB Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayla gündemde.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hedeflediği başkanlık sisteminin kan dökülmeden gelemeyeceği yolundaki ifadeleri üzerinden büyük bir tartışma yürüyor.
CHP liderinin, Cumhurbaşkanı’nın bu sözlere verdiği sert yanıta ilişkin açıklamalarını dün yansıtmıştım.
Berlin’den dönüş yolunda, benim gibi gezisine eşlik eden meslektaşlarımla birlikte, “Son dönemde çok sert ifadeler kullanıyorsunuz. Ensar Vakfı tartışmasında da böyle oldu. Bu üslubu neden tercih ediyorsunuz? Bu ifadeler, CHP tabanından destek görüyor mu?” diye sorduk. Şu yanıtı verdi:
‘Başka seçeneğim yok’
“Söylemlerimi sertleştirdiğimin farkındayım ve biliyorum. Fakat AKP’nin ve toplumun büyük bir kesimine bir şekliyle bizim sözlerimizin ulaşması lazım. Diplomatik bir dille ya da üstü örtülü bir eleştiriyle olayı irdelediğimizde amacına hiçbir zaman ulaşmıyor. Bizi bu noktaya getiren iktidardakilerin vurdumduymazlığı. Normalde olumsuz bir olay karşısında ya geri çekilmeleri veya özür dilemeleri, kamuoyu önüne çıkıp eksikliklerini itiraf etmeleri gerekirken, tam tersine, yaptıklarını meşru görüp toplumun ahlaki değerlerini temelden sarsıyorlar. Yani yanlış yapanların, halka doğruları söylemeyenlerin iktidarda olduğu bir ortamda farklı bir dil kullanma şansımız yok. Başka da bir seçeneğimiz yok.”
CHP lideri, sonra şöyle devam etti:
“Şuna hiç itiraz etmiyorlar. Başlangıcında diyorum ki, ‘Eğer parlamentoyu bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırırsanız, milletvekili listelerini ben yapacağım, genel başkanı ben tayin edeceğim, valiyi, savcıyı ben atayacağım çünkü ben başkan olacağım diyor’. Bu üçüncü dünya ülkelerinde geçerli olan demokratik kurallara bile aykırı. Dikta rejimlerinde bile bu kadarlık bir yetki yok. Şimdi siz bunu yaparsanız bu ülkede kan çıkacak. Peki bu ülkenin aydınları, üniversiteleri, sivil toplum örgütleri, demokrasiden yana olan güçler yine seslerini kesip duracaklar mı? Sokağa çıkacaklar, ‘bu yanlıştır’ diyecekler. O zaman TOMA’larla üzerlerine yürüyecekler. Gezi olaylarında gördük. Caddenin ortasında linç edilen insanları görmedik mi? Ali İsmail’in, o gencecik çocuğun ne günahı vardı? Berkin Elvan’ın ne günahı vardı? Sonunda kan akmadı mı? Aktı. Erdoğan gün gelecek onun faturasını da ödeyecek. Çıktı açıklama yaptı. ‘Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum’ dedi. Ne demektir bu? ‘Ben bunları dışarı salarsam ülke kan gölüne dönecek’ demektir.”
‘Ben de konuşmazsam kim konuşacak?’
Kendisi için savcının hemen harekete geçtiğini belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“ ‘Oluk oluk kan akacak’ diyen için hiçbir şey yok. Çünkü Erdoğan’ın dünya görüşüne göre olayların üzerine yürüyorlar. ‘Giderim, sopayla vururum, öldürürüm, keserim, asarım, kan akıtırım ama nasıl olsa reis yukarıda, kimse bana dokunamaz’. Allah aşkına, bunu hangi dille anlatacaksınız? Kimse bir şey söylemiyor. Sendikalar sesini kesmiş. Özür dilerim ama barolar da seslerini kesmiş. Üniversiteler zaten korkudan konuşamıyorlar. Hadi ben de konuşmayayım, kim konuşacak? Tek anladıkları dil bu ve ben de onların diliyle onlara hitap ediyorum. Ama benim sözlerimin içinde hakaret yok. Ha sert eleştiri evet, bunu kabul ediyorum zaten.”
Gazeteci Ahmet Hakan’ın dövülmesinin ardından bir şey yapılmadığını, Can Dündar’a adliye önünde yapılan saldırıdan sonra da hükümet kanadından kimsenin üzüntü ifade etmediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Havuz medyası döndü bütün o olayları bir tiyatro, mizansen olarak kamuoyuna sunmaya çalıştı. Bir gazeteciye yapılan saldırıda bütün gazetecilerin en azından meslek ahlakı olarak karşısında durması lazım ama tam tersi oldu. Eğer bir ülkede ahlaki yozlaşma belli bir noktaya ulaşmışsa o ülkede ne erdemden, ne bilgiden söz edemezsiniz. Daha sert söyleyeceğim ama neyse dilimi tutuyorum” dedi.
‘Merkel’in partisi dahil karamsar’
Kılıçdaroğlu, Almanya temaslarından edindiği izlenimi aktarırken de, “Almanların tamamı, Merkel’in partisi de dahil bu kadar karamsar bir tabloyu hiç görmemiştim. Türkiye’ye yönelik bütün kesimlerde olağanüstü karamsar bir tablo var” diye konuştu.