Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Ahmet Davutoğlu dün Diyarbakır’da, Sur’daydı.
Sur; son operasyonlarda 63 şehit verilen, 296 terör örgütü üyesinin etkisiz hale getirildiği, 205 barikatın açıldığı, 7 hendeğin kapatıldığı merkez.
Ağır darbe yiyen tarihi dokusuyla, operasyonların yarattığı tahribatla özdeşleşen 7 bin yaşındaki ilçemiz.
Sur, hükümetin teröristle değil terörle mücadele konsepti çerçevesinde ikinci aşamayı oluşturan, “rehabilitasyon” sürecinde sembol olacak ilçelerin başında yer alıyor.
Kuşku yok ki Başbakan “Sur yeniden” sloganıyla gerçekleştirdiği bu bahar ziyaretine, önceki gün yaşanan terör saldırısında şehit olan 7 polisin cenaze töreniyle başlamak istemezdi.
Maalesef öyle oldu.
Bir yandan Yüksekova, Nusaybin ve Şırnak’ta da operasyonlar bütün hızıyla sürüyor.
Ancak terör-operasyon gerçeği, genelde Diyarbakır, özelde Sur’un yeniden sivil yaşama dönmesi, imar, ihya edilmesi ve bunun artık daha fazla vakit kaybedilmeden yapılması zorunluluğunu ortadan kaldırmıyor.
Başbakan, bu gerçeği ve gerekçelerini iyi bildiği için son iki haftada Sur özelinde epey bir mesai yaptı, yaptırdı.
İlgili bakanlar, hem Ankara’da hem yerinde günlerdir çalışıyor.
Ne yapılacağı gün gün, hafta hafta tamam.
Davutoğlu, dün bu planlamaları maddeler halinde Sur içinden Türkiye’ye duyurdu.
Başbakan, akademisyenliğin verdiği alışkanlıkla maddelerle konuşmayı seviyor.
Mardin’de, “Kardeşlik Buluşmaları” kapsamında terörle mücadele eylem planını açıklarken de 10 madde sıralamıştı.
Üçüncü madde, terör saldırıları ve operasyonlar sırasında oluşan sosyal yaraları tedavi etmek için seferberlik oluşturmaktı.
Planın altıncı maddesini anlatırken, “Ben kentsel dönüşüm tabirini kullanmıyorum” dedikten sonra, “Yeni yasa çerçevesinde tarihi dokuyu koruyan şehir ihya çabaları içinde olacağız. Sur’u tarihi özellikleriyle öylesine yeniden inşa edeceğiz ki bütün insanlık gelip ilham alacak” ifadelerini kullanmıştı.
İşte dün Sur’da bu seferberliğin detaylarını anlattı.
Genel olarak, merkezinde Ulu Cami’nin olduğu, buradan doğuya, batıya, kuzeye, güneye kentin ana arterlerinin yeniden imar edileceği, bu yapılırken tarihi dokunun tavizsiz korunacağı bir planı açıkladı.
Başbakan’ı dinlerken, kullandığı iki ifadenin altını çizdim.
Birincisi, “kul hakkı” olarak nitelediği mülkiyet hakkının teminat altına alınacağına dönük sözü, ikincisi de Ulu Cami’nin merkezinde yer aldığı yeniden imar çalışmalarında hiçbir binanın caminin minaresinin boyunu geçmeyeceği yolundaki vaadi.
Birbirini tamamlayan bu iki sözü duymak beni iki nedenle şaşırtmadı.
Birincisi, Başbakan’ın, Bakanlar Kurulu’nun Sur’da 6 bin 642 parselin acele kamulaştırılması kararıyla alevlenen, “Ak Parti terörün yarattığı yıkıntıdan nemalanacak. Yeni rant sahaları açacak. Yandaş müteahhitleri zengin edecek. Kamulaştırılan bölgelerin özel şirketlere satılacağı, bunların önceden belirlendiği” iddialarına net yanıtlar vermesini bekliyordum.
Öyle de yaptı.
Bunu yaparken, mülkiyet hakkının kutsallığından hareketle, hükümetin kamulaştırılan alanda tabir-i caizse demografik yapıyı değiştirecek bir yerleşim planlaması içinde olduğu iddialarına da yanıt vermiş oldu.
Yanıttan öte, taahhütte bulundu, “Aksi halde benden hesap sorun” dedi.
Davutoğlu’nun, “Sur yeniden” projesinin sınırlarını çizerken; koruma amaçlı imar planı ve UNESCO kültür mirasının zorunluluklarını kırmızı çizgiler olarak ilan etmesine şaşırmamamın ikinci nedenine gelince...
Söz konusu kırmızı çizgilerden birincisi Davutoğlu’nun, yolsuzluk, usulsüzlük, rant, peşkeş çekme gibi hastalıklar konusuna yaklaşımını ifade ediyor.
Ak Parti’nin üzerine yolsuzluk algısının bırakılmak istenmesi konusundaki hassasiyeti iyi bilinen Başbakan’ın, “Eğer bir parti görevlisi, görev aldıktan sonra evini, arabasını, yaşam tarzını değiştiriyorsa ben o adamı partiye sokmam. Eğer şaibeli bir durum varsa bunun hesabını sorar, yollarımızı ayırırız. Bu konuda benden de hesap sorabilirsiniz” sözlerinin dumanı henüz tütüyor.
Geçmişte, “Siyasi nüfuz kullanarak imar rantı elde edilmesine izin vermeyeceğiz” diyen de yakın zamanda “Sur’da bir taş üzerine taş konsa benim haberim olacak” diyen de aynı Başbakan’dır.
Kırmızı çizgilerden ikincisi olan UNESCO kültür mirası meselesi ise tarih-mekân-zaman üçlemesine bakış açısı bağlamında bakıldığında bu konu herhalde, tanıdığımız Davutoğlu’nun en çok hassasiyet göstereceği sınır olacaktır.
Başbakan’ın Silopi’den sonra Sur’a gitmesi önemlidir.
Sur ziyaretini, acele kamulaştırma kararının hemen ardından yapması önemlidir.
Kul hakkından, mülkiyet hakkından, Ulu Cami’nin minaresinin boyundan söz etmesi önemlidir.
Bugüne kadar yansıttığı yaklaşımından hareketle, “Davutoğlu ranta, kayırmaya, usulsüzlüğe izin vermez” dedirtebilmesi daha da önemlidir.
Bunu Diyarbakır’ın göbeğindeki Sur’da da başarabilirse, oradan alacağını söylediği evde daha huzurlu oturacaktır.