Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başbakan Ahmet Davutoğlu’-nun dün Ak Parti grup toplantısında yapacağı konuşma merakla bekleniyordu.

Zira, 29 Nisan günü Ak Parti MKYK toplantısında il ve ilçe başkanlarını atama yetkisinin genel başkandan alınarak kurula devredilmesi kararının ardından yapacağı ilk konuşmaydı.

Üstelik, söz konusu toplantıdan bir gün sonra sosyal medyaya düşen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la arasında büyük bir kriz olduğu iddialarını içeren dosya, siyasi gündemin en sıcak maddesi haline gelmişti.

Toplantı salonuna ilerlerken Başbakan’ın yüzü gülüyordu, ancak bu konuşmasının bütünü için geçerli değildi.

Haberin Devamı

Kestirmeden söylemek gerekirse, Davutoğlu, dünkü konuşmasında ne siyaseten veda etti ne de meydan okudu.

Özetle bir kayıt düştü.

Ak Partili olmak

Konuşmasını, kişisel hikâyesi yerine, “Ak Partili” olmanın anlamı üzerine inşa etti.
Bu kaydı düşerken, Ak Parti davası, Ak Parti’nin kuruluşundan bu yana verdiği mücadele ve Ak Partililiğin üzerinde yükselmesi gereken değerleri anlattı.

Ankara’yı izleyenler bilir.

Başbakan Davutoğlu’nun grup toplantıları dahil konuşmalarının altyapısı çekirdek bir ekip tarafından hazırlanır.

Ancak konuşma metinlerine son şekli bizzat Başbakan tarafından verilir.
Öğreniyoruz ki dün yaptığı konuşmanın çok büyük bir bölümünü bizzat Başbakan kendisi hazırladı.

Ve konuşma metninin dışına, doğaçlama birkaç cümle dışında, neredeyse hiç çıkmadı.
Sadece grup toplantısı konuşmaları kategorisinde değil, Başbakanlık koltuğuna oturduğundan bu yana Davutoğlu’nun yaptığı en kısa konuşmalardan birine tanık olduk.
Başbakan, terörle mücadele, muhalefetin izlediği politikalar ve genel çerçevede dış politika konularına değinmekle birlikte aslında bütün bu başlıkları yine Ak Parti davası ve parti üzerine oynanan oyunlar bağlamında ele almayı tercih etti.

Davutoğlu’nun bazı ifadelerine biraz yakından bakalım.

Sözlerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti hareketinin öncüsü olduğuna vurgu yaparak başladı.

Ak Parti’nin milyonların desteğiyle var olan bir hareket olduğunu, varlığını tüzüklere, kurullara, mevzuata borçlu olmadığının altını çizdi.

Haberin Devamı

Ak Parti geleneği ve Ak Parti’yi var eden özelliklere geniş bir yer ayırdı; mensubu olduğu partiyi, “ahlakı siyasetin özü gören, gönül, muhabbet, nezaket, disiplin ve ortak akıl hareketi” olarak tanımladı.

Diyarbakırlı Sait Paşa’dan örnekle, “Allah sırat-ı müstakimden ayırmasın. Karşımıza yedi düvel çıksa, söz konusu ortak ilkelerimizse asla boyun eğmeyeceğiz. Ülkemize, milletimize, bizi biz yapan değerlerimize ihanet etmeyeceğiz, edenlere de izin vermeyeceğiz” dedi.

Konuşmasının son bölümündeki mesajlar da özenle seçilmişti:

“Nefsimi ayaklar altına alırım, bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam, ak hareketin zarar görmesine, yeise düşmesine asla izin vermem. Biz sadece bir tek dosya tutana inanırız, şu sağ ve sol omuzumuzda dosya tutanlar var ya, onlar hakkı yazsınlar, gerisi ne yazarsa yazsın. Kim ne fitne yaparsa yapsın, kim ne üretirse üretsin, kim ne yazarsa yazsın arkadaşlar; hepimiz önce bu iki dosya yazıcının dosyasından korkalım, Allah’tan korkalım, başka hiçbir şeyden korkmayalım.”

Haberin Devamı

Uyum ve sorumluluk

Kuşkusuz Başbakan’ın dünkü konuşmasının sadece alıntıladığım bu bölümleri değil, birçok bölümü not edilecektir.

Ancak konuşmanın asıl hedef kitlesi Ak Parti kadrolarıdır.

Başbakan’ın, bu kelimeleri kullanmasa da şunları söylemek istediği açıktır:

“90’lı yıllarda merkez sağ partilerde yaşanan ve bu partilerin önce zayıflamasına, ardından parçalanıp yok olmasına neden olan iç tartışma Ak Parti’de olmamalıdır. Ak Parti’de esas olan, siyasi ahlak ve davaya bağlılıktır. Ak Parti’de kimse makam ve mevki peşinde olmamalıdır. Ak Partililik sadece listede isminin yer alması değildir. Ak Partili olmak yüksek sorumluluk gerektiren anlarda, bedel ödemeyi göze alarak, taşın altına elini koyabilmektir.”

Davutoğlu’nun konuşması tesadüfi ifadeler içermeyen, tabiri caizse, “karar vererek” yapılmış bir konuşma.

Konuşmanın bütününde, bugüne kadar ki Başbakanlık ve Ak Parti Genel Başkanlığı mesaisinde uyumu esas aldığını, ancak buna yeterince karşılık bulamadığını hissettiren bir sitem havası olduğu da açık.

‘Siz benim de liderimsiniz’

Vurgularından anlaşılıyor ki kendini Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı tayin eden Erdoğan’la ilişkileri üzerinden bir yıpratma kampanyasına hedef olduğunu düşünüyor.
Bu nedenledir ki söz konusu MKYK toplantısı sabahında da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefonda konuşurken onun liderlik inisiyatifine başvuruyor Başbakan.

“Siz benim de liderimsiniz” diyor.

Bundan sonra ne mi olur?

Demirel’in dediği gibi:

“Siyasette 24 saat uzundur.”

Her an her şeyin olabileceği günlerden geçiyoruz.

Aslolan, bu gerilimli sürecin bir gri alanda daha fazla sürdürülemeyeceği gerçeği.