Dün, Türk İşbirliği ve Koordi-nasyon Ajansı’nın (TİKA), “Ayrı coğrafyalarda aynı imza” başlıklı toplantısındaydık.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve TİKA Başkanı Serdar Çam’ın konuşmalarından, beş kıtada 50 ülkede ofisi olan, 140 ülkede kalkınma ve sosyal sorumluluk faaliyetinde bulunan TİKA’nın yüz akı birçok projesinden haberdar olduk.
Kaçınılmaz olarak akıllar, son olarak Kızılay’da yüreklerimize ateş düşüren terör saldırılarındaydı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, konuşmasında sıcak gündeme ilişkin önemli mesajlar verdi.
Aslında, sabah saatlerinde TİKA töreni, hemen ardından Beştepe’de muhtarlarla buluşmasında yaptığı iki konuşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özelde terörle mücadele, genel resimde ise Türkiye’nin ilerleyeceği rota konusunda çok açık bir mesajlar bütünüydü.
Cumhurbaşkanı, “karar alıcılar, bu kararları uygulayanlar ve kararlardan etkilenenler” diye sınıflandırabileceğimiz kesimlere spesifik sorumluluklar yükledi. Dördüncü kategoride ise dış dünya vardı.
Sırayla gidelim:
Hükümete ve parlamentoya
Cumhurbaşkanı’nın en kritik mesajları yasama ve yürütme organlarına, karar alıcılara dönüktü.
Hiçbir sıfatın, terör örgütü yandaşlığının örtüsü olamayacağını söyleyen Erdoğan, terör ve terörist tanımının yeniden yapılması ve bu tanıma göre Ceza Kanunu’nun hemen değiştirilmesi gerektiğini yolundaki görüşünü yineledi.
Hükümete ve parlamentoya sorumluluğunu hatırlattı.
Emniyet güçlerine, savcılara ve hâkimlere, terörle ve teröristle etkin mücadele etmelerini sağlayacak her türlü yasal ve teknik imkânın sağlanmasının da önemli olduğunu kaydetti. “Esasen mevcut mevzuatımızın doğru şekilde yorumlanmasının dahi, bu konuda çok önemli bir mesafe kat edilmesini sağlayacağını düşünüyorum” dedi.
Erdoğan’ın, dokunulmazlıklar konusunun zamana yayılmasından, siyasi hesaplar ya da hukuk tekniği açısından süregiden tartışmalarla sonucun uzamasından rahatsız olduğu belliydi. Şu sözleri çok açıktı:
“Parlamento, adımı süratle atmalıdır. Yani bir kişi mi olsun, iki kişi mi olsun, öyle bir şeyi konuşamayız. Biz, ortaya ilkeyi koymalıyız. Bunlara karşı parlamento eğer gerekli tavrı ortaya koymazsa bu millet ve tarih, bu parlamentodan hesap sorar. Şehitler hesabını sorar. Bu kadar açık konuşuyorum. Gönder yargıya, yargı bunlar hakkında ne karar verirse versin; sen siyasetçi olarak görevini yap. Hükümetten bu çerçevede veya bu çerçeveye yönelik süratli bir çalışma ortaya koymasını bekliyorum, bugün de kendileriyle bir özel bir görüşmem olacak.”
Askere, polise, bürokrata
İzlenen politikayı, “yeni bir kuruluş mücadelesi ve nefsi müdafaa” kavramlarıyla açıklayan Cumhurbaşkanı, alınan kararları uygulayanlara da mesajlar verdi.
Devletin sahadaki gücünün verilen mücadelenin önemini bildiğini kaydeden Erdoğan, şehirlerde, ilçelerde, Cudi’de, Gabar’da, Kandil’de askerin, polisin, korucunun mücadele ettiğini, bu mücadeleden taviz verilmeyeceğini söyledi.
“Askerlerimizle, polisimizle, köy korucularımızla, istihbaratımızla, Dışişlerimizle, ilgili diğer tüm kurumlarımızla seferberlik ruhu içinde bu mücadeleyi veriyoruz, vermeliyiz” dedi.
Paralel devletin işlevsiz hale getirildiğini, tek devlet olduğunun altını çizdi.
‘Ne olursan ol’ mesajı
Erdoğan’ın, “teröre destek tanımı” konusundaki tartışmayı alevlendiren açıklamaları da alınacak kararlardan etkileneceklere dönük mesajlar içeriyordu.
Cumhurbaşkanı, “Bilhassa şu son saldırılardan sonra terör örgütüne karşı en küçük bir merhametimiz olamaz. Aksi yönde mesajlar verenler olabilir ve bu verenleri de terör örgütüne hizmet edenlerin safında gördüğümü belirtmek istiyorum. Efendim, ‘köşe yazarıymış, düşüncesini belirtiyor’. Ne olursan ol, beni bağlamaz. Eğer senin kalemin teröristin yanında yer alıyorsa sen benim karşımdasın. Sizin derdiniz bu ülkeyi bölmek, parçalamak ama bölemeyeceksiniz, böldürtmeyeceğiz” dedi.
İkiyüzlü dış dünya
Erdoğan’ın, Türkiye’nin terör belasıyla sınavında ikiyüzlülükle suçladığı dış dünyaya mesajları da netti.
Cumhurbaşkanı, “Bu terör örgütlerinin elindeki silahları gördüğümüz zaman Batı’yı görüyoruz. Ofisler oralarda açılıyor. Terör örgütünün temsilcileri oralarda besleniyor. Bunlara yataklık yapıyor Batı dünyası. Onlara karşı ne tür bir mücadele veriyorsunuz? Onların barındıkları, bulundukları yerlere ne tür baskınlar yapıyorsunuz? Yakaladıklarınızı deport ediyor musunuz, Türkiye’ye teslim ediyor musunuz? Bunlar, bu parasal kaynakları nerelerden buluyorlar? PKK’nın, PYD’nin, YPG’nin ellerinden çıkan silahlara baktığımızda ya Rus silahlarını görüyoruz ya Batı’nın silahlarını. Amerika’nın silahları da var, diğer ülkelerin silahları da var. Avrupa Birliği PKK’yı terör örgütü olarak kabul etti, peki PKK’ya karşı ne yapıyor? Şu anda AB üyesi ülkelerde cirit atıyorlar, para kaynakları oralarda. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukuk devleti kavramları eşliğinde, ‘Terör örgütüne karşı operasyon yapmayın’ telkininde bulunuyor. Bize bu telkinde bulunanların, terör örgütüne dönüp de, ‘Türkiye’ye saldırmayın, masumları öldürmeyin’ dediklerini duymadık. Peki, soruyorum, Fransa için hak olan terörle mücadele yöntemleri bize gelince niye demokrasi, özgürlük, hukuk devleti duvarına tosluyor?”
Erdoğan’ın mesajlarının adresleri böyleydi.
Cumhurbaşkanı, bir yandan mevcut tartışmaları alevlendirecek bir ödevler listesini Ankara’nın önüne koyarken, diğer yandan Türkiye’nin önümüzdeki aylarının rotasını da çiziyordu.