Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, gündemin sürekli değiştiği, her biri yakıcı gündem başlıklarıyla yaşamak zorunda olan bir ülke.
Terörle mücadele gibi, Suriye gibi, devletin doğrudan bekasıyla ilgili başlıklar maalesef kısa vadede hal yoluna sokulamıyor.
Bu başlıklardan biri de paralel olarak adlandırılan yapıyla mücadele.
Mücadelenin uzandığı alanlardan biri de üniversiteler.
Üniversitelerdeki sorun da sadece kadrolaşmayla sınırlı değil.
Bu girişi yapmamın nedeni, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen’le geçtiğimiz cumartesi sabahı buluştuğumuz kahvaltı sohbeti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından rektörlük görevine kısa bir süre önce atanan Özen, dört gazetenin Ankara temsilcisiyle bir araya geldiği kahvaltıda, göreve başladıktan sonra masasında bulduğu sorunları ve hedeflerini özetledi.

‘Bu sistemle borç azalmaz’
Özen’e ilk olarak Hacettepe Üniversitesi’ni geçtiğimiz yıl arazisini satışa çıkartma noktasına kadar getiren hastane borçlarını sorduk.
Özen, hastanenin güncel borcunun 292 milyon lira olduğunu, bu borcu dondurabileceklerini, ancak mevcut sistemle borçların azalmasının mümkün olmadığının altını çizdi. Borçsuz üniversite hastanesinin kalmadığına da dikkati çekti.
Maliye Bakanı Naci Ağbal’la geçen hafta bir görüşme yaptıklarını ve sorunu görüştüklerini anlattı.
Hacettepe’nin kadrosunda bin 400 taşeron personel çalıştığını, hemşirelerin bile bu kadrodan istihdam edilmek zorunda kalındığını vurguladı.

‘Üniversite değil, yüksek lise’
Özen’in verdiği bilgiye göre, 14 enstitüsü, bin 700 öğretim üyesi olan Hacettepe’nin bilimsel araştırma projelerine ayırabildiği kaynak sadece 30-35 milyon lira civarında.
Bu yüzden teknokentlerin gelirlerinin yüzde 88’ini araştırma ve projelerde kullanmaya yönelik yeni uygulanacak bir sistem geliştirilmiş.
Üniversite hastanelerindeki sağlık hizmetinin eğitimin bir parçası olması gerektiğini düşünen Özen’in, “Fıtık ameliyatıyla hastaneler kâr edebilir, ancak eğitim olarak ileri gidemez. Bilimsel araştırmalarda yeterli olmayan üniversiteye yüksek lise denir” sözleri dikkat çekiciydi.

Urfa’da var, Hacettepe’de yok
Hacettepe’nin son yıllarda, “öncü üniversite” kimliğini taşıdığı tıp alanında yaşadığı sorunlar rektörün gündeminde.
Kompozit doku, karaciğer, kemik iliği nakli gibi üniversitelerin vitrini olan alanlarda geri kalındığını, karaciğer nakline başlanması için talimat verdiğini anlattı.
Şanlıurfa’da robotik cerrahi ameliyatı yapılabilirken, Hacettepe’de imkân yokluğundan yapılamadığını öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlığı anlatamam.
‘DNA’mız hasar aldı, düzelteceğiz’
Bütün bunlar rektörün masasında çözülmesi gereken sorunlar olarak duruyor.
Paralel yapı meselesi çerçevesinde de bir önceki dönemle ilgili ortaya atılan iddialar, dosyalar var.
2011’de kurulan vakfın yöneticilerinin önce bir günlüğüne Kastamonu Tıp Fakültesi’ne atanıp, oradan Hacettepe’ye alındıkları yolundaki iddialar gibi.
Ya da üniversitenin arazisini 49 yıllığına kiralayan ve kurumsal bağı olmaksızın logosunu kullanan kolejin sahibi konumundaki şirketle olan ilişkilere dönük iddialar gibi.
Teknokent arazisinde bin 300 yataklı misafirhane yaptırılıp, yüzde 100 dolum garantisi verildiği, bu nedenle doluluğu yüzde 40’ı geçmeyen misafirhane için üniversitenin her ay 611 bin dolar ödeme yapma zorunluluğuyla karşı karşıya bırakılmasına dönük iddialar gibi.
Prof Dr. Özen, “Hacettepe’nin DNA’sı hasar aldı ama düzelteceğiz” diyor.

‘Çizgim sapmayacak’
Hacettepe, kısa süre önce karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması nedeniyle 2 gün zorunlu tatille gündeme geldi.
Özen, iç barışı sağlamanın öncelikli görevi olduğunu söylüyor.
Bu noktada çizgisinin sapmayacağını vurgulayarak, öğrenci ve hocaların can ve mal güvenliğini sağlamanın, eğitim-öğretim özgürlüğünü engelleyenlerle mücadelenin, üniversitede izinsiz flama, afiş, terör örgütüne müzahir kişilerin fotoğraflarını astırmamanın öncelikli amaçları olduğunu ifade ediyor.
Bir öğrencinin, “Şiir bile asamaz mıyız?” sorusuna, bu nedenle, “Norveç’te olsaydık vereceğim yanıt farklı olurdu. Ama buranın kendine özgü hassasiyeti ve şartları var. Hepimiz gözetmek zorundayız” yanıtı verdiğini anlatıyor.
Siyasetçilerden de yardım ricasında bulunuyor.

‘Ben bu filmi seyrettim’
İsim vermeden, “Halen genel başkanlık seçimiyle ilgili tartışmaların yaşandığı bir partimizde başkan adaylarından biri, ‘Hacettepe Kandil’e döndü’ diye bir beyanat verdi. Kendisini aradım. Üstelik akademisyen bir isim. ‘Yarın sabah okula gelen öğrenci ne düşünür?’ diye sordum. Bu partimizdeki genel başkanlık yarışı işimizi kolaylaştırmıyor” eleştirisinde bulunuyor.
Özen, polisin girişteki aramalarda delici aletler bulduğunu belirterek, “Böyle bir üniversite rektörü olmayı istemiyorum ama ben gençliğimde bu filmi seyrettim. Çok güzel üniversitem var, bir şey olmaz denilemez” diyor.
Rektörün gündemindeki konulardan biri de meşhur bildiriye imza atan akademisyenler.
Üniversite bünyesindeki 21 öğretim üyesi hakkında soruşturma açıldığını belirterek, “İşin ilginç yanı, imzacı asistan sayısı hocalardan fazla. Hocalar tecrübeleriyle gençleri korumalıydılar. Umarım soruşturma genç akademisyenlere, üniversiteye en az zararı verecek şekilde sonuçlanır” ifadelerini kullanıyor.

Aziz Sancar müjdesi
Hoca’nın bir de müjdesi var.
Nobel ödüllü Aziz Sancar 17 Mayıs’ta Hacettepe’nin konuğu olacak.
Tıp Fakültesi’nde 12 tıp insanının büstlerinin yanına Sancar’ın da büstü konulacak.
Hacettepe’den her yıl iki öğrenci de Aziz Hoca’nın yanına, ABD’ye gönderilecek.
Özen hoca, “Böyle akademik rol modellere çok ihtiyacımız var” diyor.
Doğru söze ne denir!