Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevden çekilmesiyle sonuçlanan gelişmeleri değerlendirirken, “Sistem sorununu çözmek gerekiyor. Bu yüzden bugün gelinen noktada, öyle oldu, böyle oldu, olaylar, kişiler vs bunlar işin önemsiz kısmı. Önemli kısmına bakıp bir an önce bu konuda adım atmak lazım” diye konuştu.
Kongreye tek adayla gidileceğini belirten Akdoğan, “Ak Parti içindeki bütün bu isimler çok güçlü isimlerdir. ‘Düşük profil olacak, emanetçi olacak’; bunlar gelecek kişiye saygısızlıktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın etkisini kimsenin ortadan kaldıramayacağını, Erdoğan’dan sonra başbakanlık koltuğuna oturmanın kolay bir şey olmadığını vurgulayan Akdoğan, “Ahmet Davutoğlu farklı davranamaz mıydı? Davranabilirdi. Son derece vakur bir vedada bulundu. ‘Ben bir bölen olmam’ dedi” diye konuştu.

Akdoğan, paralel yapının yeni taktikleri konusunda önemli bir uyarıda da bulunarak, “Devlet kayyum atayacak diye şirketleri hızlı bir şekilde satıp ya parayı yurtdışına kaçırmaya çalışıyorlar veya muvazaa devirler ve satışlar yapıyorlar. Bunları alanlar ister muvazaa şeklinde almış olsunlar, ister ‘bunlar sıkıştı satıyorlar’ diye daha ucuza almış olsunlar, bu kara para aklama suçuna ortak olmaktır ve teröre açıktan destek vermektir. Bu oyuna kimse alet olmasın ve bundan zarar görmesin diye iyi niyetle çağrı yapıyorum” dedi. Akdoğan’ın açıklamaları şöyle:

Haberin Devamı

Kongreye tek adayla gidilir


- BU KRİZ ÜRETİR DEMİŞTİK: Niye bu noktaya gelindi? Büyük fotoğrafa bakmak lazım. Kişisel mesele, çekişme, uyumun ötesinde bir sorun, sistem sorunu var. “Çok güçlü bir parti, çok güçlü bir iktidar olabilir ama Türkiye yönetilemez yine de. Burada hem anayasanın, hem idari yapının, başkanlık anlamında sistemin değişmesi gerekir” diye 90’lı yıllarda yazmışım. Bu bir ihtiyaç. Bir sorun var ve güçlü bir parti olsa bile bu sorun sadece yönetilebiliyor, kriz aşılamıyor. İkinci önemli husus; 2007 sonrası, referandum, cumhurbaşkanını halkın seçmesi gerçeği. O gün, “ertesi gün bizim bu tartışmaya başlamamız lazım. Bunu biz yapmazsak burada sorunlar yaşanacak” dedim. O zaman ne Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanıydı ne Ahmet Davutoğlu başbakandı. O gün dedik ki; “bu kriz üretir kardeşim. Bir an önce başkanlık sistemi gündeme gelmelidir ve bu konuda gereken yapılmalıdır” dedik. Bu yüzden bugün gelinen noktada, öyle oldu, böyle oldu, olay, kişiler vs bunlar bence işin önemsiz kısmı. Önemli kısmına bakıp bir an önce bu konuda adım atmak lazım.

- “DÜŞÜK PROFİL” SAYGISIZLIK: Daha düşük profilli başbakan diye bir şeyi kabul etmem. Yani kim düşük profil? Ak Parti içindeki bütün bu isimler çok güçlü isimlerdir. Diğer partilerin genel başkanlarından kat be kat daha güçlü isimlerdir. “Düşük profil olacak, emanetçi olacak”; bunlar gelecek kişiye bir kere saygısızlıktır. O kişinin de hakkını, hukukunu korumak lazım. Bunu en fazla koruyan da Tayyip Erdoğan’dır. Erdoğan yanındaki kişileri kendinin üstündeki makamlara getirmiştir ve gitmiştir kapıda karşılamıştır. Yani “ben seni getirdim, sen benim adamımsın” diye olumsuz en ufak bir tavır sergilememiştir. Devlet terbiyesiyle nasıl davranması gerekiyorsa onun ve makamın hukukunu koruyarak davranmıştır. Böyle bir çok kişi var. Meclis Başkanı oldu, Cumhurbaşkanı oldu. Burada o makamın gereği ne ise Tayyip Erdoğan ona uygun davranır, onun hukukunu çiğnemez ve onu istiskal etmez. Bu üstündekiler için de geçerlidir, altındakiler için de. Benim hukukum var. 15 yıldır bu makamların dışında bizim bir kişisel hukukumuz var. Ama o Cumhurbaşkanı ben bakan; ilişkimiz nasıl olması gerekiyorsa öyle oluyor.

- ETKİSİNİ KİMSE KALDIRAMAZ: (“Fiilen partili cumhurbaşkanlığı yapacak” yorumları konusunda) “Fiilen sistem başka bir yere evrildi” falan... Tayyip Erdoğan anayasanın dışında hareket etmez ve fiilen bu tür zorlamalara giden bir insan değil. Usulüne uygun hareket eder. Sistemi değiştirmemiz bu yüzden gerekir. Yoksa, “sistem değişikliğine gerek yok, uyumlu başbakanla böyle devam eder gider” anlayışı doğru bir anlayış değil. Onun ötesinde Tayyip Erdoğan’ın etkisi tabi olacak. Siyasi yasaklıyken etkisi yok muydu? Vardı. Bu etkiyi kimse kaldıramaz. Etkili olmak başka bir şeydir, müdahale etmek, darbe yapmak başka şeylerdir. Böyle bir şeyden bahsedilemez. Cumhurbaşkanı’nın hükümet üzerinde bir etkisi yok mudur? Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. Anayasal olarak zaten bu yetki vardır. Siyasi olarak Tayyip Erdoğan’ın gücü zaten vardır, bu makamda olmasa da vardır. Bu hareketin lideridir. “Etki etmesin” demek son derece yanlıştır. Etkisini farklı şekilde yorumlamak da yanlıştır.

- DAVUTOĞLU ‘BİR BÖLEN OLMAM’ DEDİ: (Kasım seçimlerinde yüzde 50’ye yakın oy almış bir genel başkanın değiştirilmesinin Ak Parti tabanına anlatılmasında güçlük yaşanır mı?) Bunu Ahmet Davutoğlu anlattı. Yani burada Davutoğlu farklı davranamaz mıydı? Davranabilirdi. Son derece vakur bir vedada bulundu. Siyasi nezaket çerçevesinde “ben bir bölen olmam” dedi. “Bu partinin, davanın neferiyim, partim de Türkiye’de zarar görmesin, buna sebep olacak herhangi bir davranışa girmem” dedi. Son derece olgun bir tavır. Sorumluluk sahibi bir kişi olarak davrandı. Bütün Ak Parti ailesi, teşkilatları elbette vefalı bir şekilde onun hukukunu koruyacaktır, saygıyı, sevgiyi gösterecektir.

- MEŞRUİYET SORUNU DA OLMAZ: (Yeni Genel Başkan sürpriz bir isim olur mu?) Bilmiyorum, onu göreceğiz. Kongreye doğru genel kanaat şekillenir. Ama neticede “bu gelen kişi seçimden geçmedi, meşruiyet problemi var” gibi yaklaşımları doğru bulmuyorum. Partiler seçime giriyor. Ak Parti bu oyu aldı ve şuanda iktidarın sahibi. Burada bir meşruiyet sorunu yok. İkincisi, dışarıdan birisi gelip de milletin bilmediği, oy vermediği birisi başbakan olmayacak. Bütün milletvekilleri milletin oyuyla seçiliyor ve milletvekilleri milletin oyuyla seçildiği anda zaten başbakan olabilecek yetkiye, yeterliliğe sahip kişidir. O nedenle bir meşruiyet sorunu da olmaz. (Kongreye tek isimle mi gidilir?) Ben tek isimle gidilir diye düşünüyorum.

- ERDOĞAN’DAN SONRA KOLAY DEĞİLDİ: Başbakan Erdoğan’dan sonra, bu kadar güçlü bir isim, hareketin lideri, dünya çapında bir liderden sonra aynı makamı doldurmak, başbakanlık yapmak çok kolay bir şey değildi. Bunu görmek lazım. Ahmet Bey tabi elinden gelen çabayı gösterdi, çok önemli işler yaptı. İki seçime partiyi götürdü. Kendisi bunu bir başarı dönemi olarak söylüyor. Zaten seçim sonuçları da bunu ortaya koyuyor. İyi bir genel başkanlık yaptı. Ama hep şu; “kim olursa olsun olacaktı ve oldu.” Tayyip Erdoğan ile “o öyleydi, bu böyleydi” diye bir kıyaslanma durumu çok kolay bir şey değil. Bunun psikolojisini de anlamak lazım. Ama “O daha ılımlı, diğeri daha şöyle” gibi yaklaşımlar yakışıksız. Çünkü Tayyip Erdoğan başbakanken de Davutoğlu hem danışmandı hem Dışişleri Bakanıydı, politikaların belirlenmesinde, siyaset tarzında etkisi olan bir kişiydi. Burada bir kırılma, farklılık, yani iyi polis, kötü polis şeklindeki yorumları da yanlış buluyorum. Neticede şimdi de ismi geçenlerin hepsi bu kadronun bir parçası.

‘Gizli güçleri duruyor’

(Paralel yapıyla mücadele) Bunların operasyonel kabiliyeti son dönemde yaptığımız mücadeleyle kırıldı. Şuanda en azından devlet gücünü kullanarak operasyon çekemiyorlar. Ama o kurumsal yapılar ve alanlardaki gizli güçleri duruyor. Nasıl bir düzenleme ile bunlar tamamen tasfiye edilebilir diye çalışıyoruz. Bunlar takiye yapıyorlar, farklı taktiklerle tutunmaya çalışıyorlar. İşin başındaki imamlar falan epey bir kısmı yurtdışına kaçtı. Epey bir para da yurtdışına kaçırdılar. Şimdi isim değiştiriyorlar. Yönetimler, dernekler, vakıflar; başkalarına devrediyorlar, şirketleri satıyorlar, başka cemaatlerin içerisine sızarak onlardanmış gibi görünmeye çalışıyorlar veya Ak Parti’den, sağdan soldan referans bularak farklı bir görünümle tekrar kamuya girmeye çalışıyorlar. Bir çok farklı taktikleri var.

-UYARIYORUM, SUÇA ALET OLUYORSUNUZ: Devlet devam eden operasyonlar bağlamında bunlara kayyum atayacak diye hızlı bir şekilde bu şirketleri satıp, nakde çevirip ya parayı yurt dışına kaçırmaya çalışıyorlar veya muvazaa devirler ve satışlar yapıyorlar. Cemaatin, örgütün ama sanki normal bir vatandaşa devretmiş veya satmış gibi devam ettirmeye çalışıyorlar. Bunları alanlar ister muvazaa şeklinde almış olsunlar, ister ‘bunlar sıkıştı satıyorlar’ diye daha ucuza almış olsunlar, bu kara para aklama suçuna ortak olmaktır ve teröre açıktan destek vermektir. Onlar da bu suça ortak olmuş olurlar. Bu tür devirler veya satışlar; bunları yapanları iyi niyetle uyarıyorum. Bu kara para aklama suçuna ortak olmaktır ve açıktan bu örgüte destek olmak anlamına gelir. Soruşturma bağlamında onlar bundan kurtulamazlar. Bazılarında şöyle bir numara yapıyorlar: Başka cemaatlere ucuza devredip, soruşturma bağlamında oraya gideceğini düşündükleri için, “Bak bunlar diğer cemaatlerin de üzerine gidiyor” görüntüsü vermeye çalışıyorlar. Bu hükümetin yaklaşımı bellidir. Özgürlükler alanında bütün bu yapılar, vakıflar, camaatler en rahat dönemini yaşıyorlar. Bu oyuna kimse alet olmasın ve bundan zarar görmesin diye iyi niyetle çağrı yapmış oluyorum. MASAK şu ana kadar bu yapıyla ilişkili binlerce şirkete yönelik inceleme yaptı. Yaklaşık 2 milyara yakın da bunlara para cezası kesti. Ama neticede devam eden soruşturmalar bağlamında bunlar bir suç faaliyetinin, örgütsel faaliyetin bir parçasıdır. O nedenle bunlarla bir şekilde ilişkili olmak yani ticari maksatla bile birileri bunu almış olsa bu suçun bir parçası olmak anlamına gelebilir. Bu dikkat edilmesi gereken bir husustur.