Meğer boyanmış. Beyaz renk atılmış üstüne. Öyle dururdu. Sonra Kanal D’nin Steinway’i ile tanıştım.
Romina vardı bir zamanlar... Canlı yayında, Ahmet Çelenk yönetmendi... Orada çalmıştım. Sonra bizim buraya geldi Kanal D....
Nöbetçi piyano
O piyano da geldi. Bir çalındı, bir üstü örtüldü. Beyazıt Öztürk ve yanılmıyorsam Okan Bayülgen’in şovunda da yer aldı. Nöbetçi eczane gibiydi Steinway... Hâlâ durur...
Şevket Uğurluer
Televizyonda piyano belki de, hani hak ettiği yeri Şevket Uğurluer’de bulmuştur. TV8’de şimdi. Eh kim çalıyor? Şevket Uğurluer... “Anılarla Müzik” biliyor musunuz bir televizyon klasiği oldu. TRT 2’den beri takip ederim. Şimdiki zamaneler bilmezler, orkestralar vardı. Hatta bakın, eski Türk filmlerindeki pavyon sahnelerinde piyano vardır. Bir usuldü, bir güzellikti piyano. Şu an harabe gibi duran Park Otel rezaletinin eski halinde, barında bir güzel piyano vardı. Beyoğlu’nda kaç Steinway piyano var? Ne bileyim aklıma takıldı...
Habertürk’te bir piyano var
Gelelim televizyona... Piyano bir kanalda kendini gösteriyor; Habertürk’te... “Fihrist” programına katıldık. Malum yeni albüm çıktı “Zamska”, eh biraz da haklı olarak, reklamını yapayım; Bulutsuzluk Özlemi’nin yeni albümü... Onun tanıtım turlarındayız. Aslında sevmem. Ve dedim ki şova filan çıkmak yok. Haaa bizi yayınlayan olursa, ya da adam gibi tek tabanca ağırlarsa. Onları da yaptık. Bir de kültür sanat programı dedik. “Gece Gündüz” ve sonra “Fihrist” geldi.
Özlemişti, “gel beni çal” diyordu
Stüdyoya girdiğimde Yamaha piyanoyu gördüm. Hazır ve nazır bekliyordu. Kapak açık; “gel beni çal” diyordu. Gülümsedi bana. Tuşları sanki beni özlemişti. Ben bu piyano ile iki defa çaldım. Ve bir keresinde de kapağı kapalıydı, Saba Tümer’in programında “Neden haberim olmadı” dedim. Sonra bir canlı yayında onunla hayli haşır neşir oldum. Son gittiğimde onu gördüm, bana gülümsedi, daha önce de söyledim.
Birden “Ben çalıyorum” dedim. Canlı yayına başlamaya çok az vakit kalmıştı. “Ne iyi fikir” dediler. Ben gülümsedim. Bu fikir değildi. Bir buluşmaydı. Bir özlemdi. Önce tuşlarında gezindim. Öptüm onları. Okşadım diyezleri, bemolleri ya da her tuşunu. Biraz bizden ezgiler çaldım. O ikinci çalışta vurmuştum çok. Dayanmıştı ama “yeter vurma” dedi gibi hatırlıyorum. Ya da karşılaşınca onunla tekrar, “Dur yavaş çal, sevdim beni savurmanı ama nefes zamanı da ver” dediğini hissettim. Oturdum, “Tamam biraz sakin, biraz deli parçamız var, onu çalabilir miyim?” dedim.
“Yahu buluştuk ya ne çalarsan çal” dedi. “İstanblues” parçamızdan iki küçük notalar geldi... Program renklendi ben ona sevgimi bir parça olsun verdim. Bir daha mutlaka görüşeceğiz. Ziyaretine geleceğim.