Reşad Ekrem Koçu, “İstanbul Ansiklopedisi”nin “Beyazıt Meydanı” maddesinde; “Aksaray Meydanı ve Sultanahmet Meydanı ile birlikte İstanbul’un üç büyük meydanından biridir. Kemal-i ehemmiyet ile kaydedelim ki, İstanbul’un bu en eski ve en meşhur üç meydanı Avrupa şehirlerinin meşhur meydanları ile ölçülemeyecek kadar küçüktür” demektedir.
Roma döneminde İstanbul’un altı meydanı vardır. Ayasofya Camii önündeki Augustation, Çemberlitaş’ı merkez alan Forum Theodosius, günümüz Beyazıt Meydanı’nın bulunduğu yerdeki Forum Constantinus artık tarihe karışan Aksaray Meydanı’nın olduğu yerde Forum Bovis ve Cerrahpaşa’ya doğru uzanan Mese Caddesi üzerindeki Forum Arcadius. Philadelphion adıyla anılan altıncı meydanın bulunduğu yer hakkındaki bilgilerimiz ise tartışmalıdır. VI. yüzyıla ait kayıtlardan hâlâ kullanılmakta olduğunu bildiğimiz meydanda yer alan iki heykelin Latin İstilası sırasında sökülerek Venedik’e götürüldüğünü, bazı
Sevgili dostum Mehmet Çelik, 31 Aralık 2023 günkü “Beş boyutlu bir katalog: Saatolog” adlı yazısında “Tekerrür üzerine” bir yazı yazıp yazmadığımı merak ettiğini ve yazmamış olduğumu öğrendiğini belirtmişti. Bazı sözcükler ve deyişler üzerine kaleme aldığım benzeri yazıların yanı sıra anlaşılan bu sözcük konusunda da bir yazı yazmanın zamanı geldi diye düşündüm.
“Tekerrür” sözcüğü, Arapçadan dilimize aktarılan; “Kerr” kökünden türetilmiş olup “Tekrarlanma” anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde unutulmuş olan bu sözcüğün çoğulu “Tekerrürât”dır. FeritDevellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde, tekerrürün daha geniş bir açıklamasını buluruz; “Bir daha olma, bir daha vuku bulma, tekrarlanma.” Bir de örnek verilmiş; “Bu kelime çok tekerrür ediyor.”
Tekrarlama
“Tekerrür” sözcüğü zaman içinde “Tekrarlanma” olar
‘Dünya Mirası’ listesindeki Knossos Sarayı’nın kazılar sonucu ortaya çıkan alt bölümünün üstüne yeni yapılar yapılmış. Bu yapıların taşıyıcı sistemleri ile döşemeleri betonarme, üstelik kolon ve kirişler yeni yapılan duvarlarda net bir şekilde görülüyor. Modern yapım tekniği ve malzemesini saklama gereği duyulmamış
17 Şubat 2024 günkü yazımda sizlere Girit’e yaptığımız geziden bahsetmiş ve gezdiğimiz ören yerleri içinde önemli bulduğum Knossos Ören Yeri’nden bir başka yazımda daha detaylı olarak bahsetmek istediğimi söylemiştim. Bugün sizlere tüm dünyanın ilgisini çeken ve UNESCO tarafından “Dünya Mirası” olarak ilan edilen Knossos Sarayı’ndan bahsetmek istiyorum.
Girit’in ilk çağdaki efsanevi kralı Minos’un başkent Knossos’taki sarayı aynı zamanda Ege Adaları çevresindeki en eski uygarlıklardan biri olan Minos medeniyetinin merkezidir. Minos, Yunan mitolojisinde yer alan bir kişiliktir. Zeus’la Europa’nın üç oğlundan biridir. Kardeşler
“Hiçbir savunma aynının çoğalmasını engelleyemez.” Byung-Chul Han
1959 yılında Seul’de doğan Byung-Chul Han, 1980 yılında Almanya’ya yerleşir. Freiburg ve Münih’te felsefe, Alman edebiyatı ve Katolik teolojisi okur. Daha sonraki dönemlerinde etik, kültür kuramı, estetik, din, medya kuramı, popüler kültür, kültürlerarası felsefe, iktidar, neoliberalizm, kapitalizm gibi konulara yönelerek bu konular üzerinde teoriler geliştirir. Byung-Chul Han günümüzün en çok okunan kültür teorisyenleri arasındadır.
‘Aynının Terörü’
“Ötekini Kovmak” adıyla dilimize çevrilen kitabında benzer konuları kısa bölümler hâlinde işlemiş. Özellikle “Aynının Terörü” başlıklı bölüm çok ilginç. “Ötekinin var olduğu zamanlar sona erdi. Gizem olarak öteki, baştan çıkarma olarak öteki, Eros, arzu, cehennem ve acı olarak öteki ortadan kayboluyor. Bugün, ötekinin negatifliği, yerini aynının pozitifliğine
Girit’e yaptığımız gezi sırasında gördüğüm restorasyon çalışmaları vesilesiyle koruma ve dondurma arasındaki farkı bir kez daha gündeme getirmek isterim. Dondurma bir yapının yaşamla ilgisini keser, koruma ise onun yeniden hayat bulmasına yardımcı olur.
Mimar, arkeolog, şehirci ve hukukçulardan oluşan bir grup arkadaşla uzun süredir ayda bir kez toplanıp sohbet eder, yemek yeriz. Yemekten sonra içimizden biri mimarlık, arkeoloji ve şehircilik konusundaki düşünce ve deneyimlerini bizimle paylaşır. Bizler de soru sorar, bazı açıklamalar yapmasını isteriz, bol sohbetli hoş bir gece geçiririz. Zaman zaman hep birlikte yurt içi ve yurt dışına geziler düzenleriz. Bazen yirmi kişiyi bulan bir grupla gittiğimiz gibi neşeli, dostluk içinde geri döner, heyecanla bir sonraki geziyi planlamaya başlarız. Bu geziler sırasında önceden planladığımız gibi şehirleri, ören yerlerini, anıt yapıları ve müzeleri dolaşır, gördüklerimizi birbirimizle tartışırız. Çoğunlukla üç gün, iki gece süren bu gezilerin en eğlenceli taraflarından biri de hep
Aradan geçen yaklaşık 2000 yıla karşın Seneca’nın sözleri günümüzde yaşayanlar için söylenmiş gibi. Anlaşılan insanların mutlu olma isteklerine rağmen büyük bir mutsuzluk yaşamaları değişmeyen bir gerçek
İspanya’nın Córdoba şehrinde doğan Lucius Annaeus Seneca, muhtemelen Etrüsk veya Ilirya (Balkan) kökenli bir aileye mensuptur. Babası tarafından küçük yaşta Roma’ya getirilir. Latin edebiyatında “Yaşlı Senaca” olarak bilinen babası retorik öğretmeni ve hatip olarak büyük bir ün sahibidir. Retorik üzerine çok sayıda eseri vardır. Kardeşleri Annaeus Novatus senatör, M. Annaeus Mela (Gallio) ise zengin bir devlet görevlisidir.
Seneca’nın yaşamı
Yaşlı Seneca, oğlunun ya kendisi gibi hatip ya da ağabeyi Novatus gibi siyasi bir kariyere sahip olmasını ister. Bu doğrultuda eğitim alması için çaba gösterilmesine rağmen Seneca Pythagorasçı Sotion ve Stoacı Attalus’tan dersler alarak felsefeye yönelir. Bu merakı ve aldığı eğitim babasını telaşlandırır.
Artun Ünsal’ın hazırladığı “Aşk olsun o kayıklara”, uzun süreli bir arşiv çalışması. İstanbul’un konumu ve yapısı, kent içi ulaşımında hızlı teknelere ihtiyaç duymayan kanal kentlerinden farklıdır. Haliç’i bir yana bırakırsak gerek Marmara sahilinde gerekse Boğaziçi’nde yer alan yerleşmelere ulaşmak için süratli ve hafif teknelere ihtiyaç duyulur
Yıllardır zaman zaman müracaat ettiğim Terry Sonman’ın “Su Yolu’nun Dilberleri” isimli kitabına baktıkça, “Niçin ömrünün büyük bir bölümünü Boğaziçi’nde geçirmiş biri böylesi kitap yazmaz?” diye düşünürdüm. Günlerden bir gün sevgili hocam Artun Ünsal beni arayıp “Boğaziçi’nin kayıkları” ile ilgili ilginç fotoğraflar olup olmadığını sordu. “Hayrola!” dedim, “Boğaziçi’nin kayıkları” ile ilgili bir kitap üzerinde çalıştığını söyledi. Ekim 2023 gibi yayımlanan bu kitabın adı “Aşk olsun o
Amin Maalouf 25 Şubat 1949 günü Melkit Katolik bir ailenin çocuğu olarak Beyrut’ta dünyaya gelir. Orta ve yüksek öğrenimini Beyrut’taki Fransız okullarında tamamlar. Sosyoloji ve ekonomi eğitimi alan Maalouf, babasının yolundan giderek yirmi iki yaşında gazeteciliğe başlar. Beyrut’ta yayımlanan günlük An-Nahar gazetesinde yazarlık ve yöneticilik yapar. 1975 yılında çıkan iç savaş sonrası ailesi ile birlikte Fransa’ya göç eder. Maaoluf’un ilgi çeken ilk kitabı, 1983 yılında yayımladığı “Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri” isimli araştırmasıdır. 1986 yılında ilk romanı olan “Afrikalı Leo” yayımlanır. 1988 yılında yayımladığı “Semerkant” ününün tüm dünyada duyulmasını sağlar. Maalouf’un tiryakisi olmuş bir okuyucu olarak tüm kitaplarını okuduğumu sanırken, geçen yaz tatilimde okumadığım bir kitabına rastladım. “Doğu’dan Uzakta”yı hemen her Maalouf kitabı gibi bir solukta okudum ve çeşitli notlar aldım, bu yazımda aldığım notları sizlerle paylaşmak isterim.
L&u