Bir gün bir bakan diyor ki, SSK'da önemli ölçüde yolsuzluk var, bir başka gün bir başkası yolsuzluklar olmasaydı asgari ücret dört katına çıkardı, bir başkası da havaalanları gibi sokağa atılan yatırımlar ülkeyi iflas ettirdi, diyebiliyor. İyi ama bunun sorumluları yargılanmıyor, bir hukuk devletinde buna ne denir?
Geçim sıkıntısından bunalan vatandaşın haklı sorunları bunlar. Şayet yolsuzluklar olmasaydı asgari ücret dört katına çıkacak idi ise, bu vatandaş ayda yedi yüz milyon TL civarında ücret alacaktı (bu rakama ben pek inanmadım ama bu laf söylendi) ölü yatırımlar olmasaydı vatandaş iflas etmeyecekti, demek ki, ortada vatandaşı doğrudan ilgilendiren, cebinden para alınan bir durum var. Tabii ki, ardında da topluma karşı işlenen suçlar serisi. Bunun karşılığı elbette ki, müeyyidedir. Adalet karşısında hesap vemeye ilaveten siyasi kişiler için "ben bu işi beceremiyorum, beceren biri gelsin" deyip istifa etmektir, ancak:
İşte Türkiye'nin birinci problemi burada başlıyor. Mesele şu:
Her işte, ama istisnasız her işte yetki ve sorumluluk paraleldir ve doğru orantılı olarak artar. Yetki arttıkça sorumluluk da artar. Bize bakalım, devlet kademesinin en üstünden en altına kadar, herkes tam yetkilidir ama sorumluluğu hiç yoktur. İşte bu nedenle yolsuzluk yapar yargılanmaz, paramızı toprağa gömer hesap sorulmaz. Vatandaşa gelince vatandaş tamamen yetkisizdir ama sorumluluğu sınırsızdır, iflasın sonucuna katlanır, aç kalır, yargılanır ve hatta ölür. Yetkisi yoktur ama sorumluluğu vatandaş taşır. Bu nedenle de sistem çöker, 18 defa iflasın eşiğine gelinir, siyaset kirlenir, yolsuzluk tabii hale gelir. Yetki ve sorumluluk bir arada olmadığı sürece de bu iş aynen böyle gider. Hukuk devletinde buna yer yoktur.