Gazze Şeridi’ni bir yıldır kesintisiz bombalayan İsrail, aynı soykırımı Batı Şeria’da da sürdürmeye devam ediyor. İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlayan saldırılarını durduramayan dünya, şimdi aynı bombaların Lübnan ve işgal altındaki Batı Şeria’ya da atılmasına seyirci kalıyor. Hedefler arasında Suriye ve hep var olan İran da bulunuyor. ABD’nin desteğini arkasına alan İsrail azdıkça azıyor ve hiçbir şey yapılamıyor. Bu gelişmelerin hepsinin de önceden planlanmış ve adımları atılmış hamleler olduğu da netleşmiş durumda. Dolayısıyla 7 Ekim’e dönük komplo teorileri de doğrulandı sanki. Neydi en çok tartışılanı? Hamas’ın bu kadar kapsamlı operasyonundan MOSSAD’ın, Şin Bet’in ve CIA’in haberi olmaması mümkün değil. Bu İsrail’in başlatacağı geniş kapsamlı operasyona fırsat yaratma amaçlıdır. Bilerek göz yumulma ya da daha “derin” boyutlar durumu… O günlerde bu teoriye karşılık öne sürülen en popüler tez de şuydu:
İsrail tek bir vatandaşına bile çok değer veren
CHP’nin önceki genel başkanı Kılıçdaroğlu ile mevcut başkanı Özel, arasında nasıl siyaset yapılması üzerine süren polemik malum. Özel, kutuplaşma değil, müzakereyle siyasette normalleşme hamleleri yaparken, Kılıçdaroğlu “müzakere değil mücadele” çıkışlarıyla siyasetteki eski gerilimli günleri önceliyor inatla... Yani CHP’de yaşanan ciddi bir siyaset ayrılığı tartışması var. Biri eski iki Genel başkan ve de onların yandaşları ile yakın çevresindekiler arasında... Üstelik epey yüksek tonda... Normalleşmeyi CHP içerisinde bir kesim ya da grup yumuşama olarak kodladı... Özel, sokakta karşılık bulan kavgasız ve müzakere odaklı stratejisini normalleşme olarak ifade ederken, diğer grup bunu yumuşama olarak anlattığı için attığı her adım, yaptığı hamle bazı CHP’liler tarafından iktidara karşı sanki parti politikalarından taviz veriliyormuş gibi algılanıyor. Bu anlamda da Özel, grup başkan vekilliğinde en sert muhalefeti yaparken, genel başkan olduktan sonra parti politikasından uzaklaştığı, iktidara yakın tavır takındığı, parti ilkelerinden
MİLİYET Güneri ağabeyin gazetecilikte son durağıydı. 1996’dan bu yana beraberdik ama o her konuşmasında geçmişte başka yerlerde de olsa Abdi Bey’i, MİLLİYET’i nasıl önemsediğini, değer verdiğini, anlatırdı. “Biz gazeteciliğe ilk başladığımızda Milliyet tarzı haber yazmak diye bir kavram vardı” derdi ve gazetesine, saygınlığına, haberciliğine asla toz kondurmazdı. Gazetemizin aile içi 74. yıl kutlamasında da şunları söylemişti:
“Uluslararası habercilik, dış haberler ve güvenilir haberlerle gazetem çok güzel yolda yürüyor ve bu nedenle mutluluk duyuyorum. Gazetecilikte çok zor yıllar geçiriyoruz, onun için bütün çalışanlarımızı yürekten alkışlıyorum...”
Yani MİLLİYET öncesinde de ve yıllarında da beynimizin, yüreğimizin bir kesiminde hep aynı duyguları paylaşıyorduk... Çok daha uzun yıllardır beraberdik dolayısıyla... Öyle de devam edecek... Güneri ağabeyimiz de daha önce yitirdiğimiz üstatlarımız, aile fertlerimiz gibi sonsuza dek kalbimizde yaşayacak... Güle güle Güneri
Demokrasilerde muhalefet, özellikle ana muhalefet iktidarın alternatifidir. Kendini, ilkelerini, topluma sunar ve vatandaşı, seçmenleri ikna etmeye çalışır. Dolayısıyla iktidar olmak isteyen bir siyasi parti ya da partiler öncelikle bir hedef koymak ve bunu çok net bir şekilde halka anlatmak zorunda. Neyi nasıl yapacağı konusunda farkını fark ettirmek ve toplumun güvenini kazanmak durumunda. Peki 31 Mart yerel seçimlerinde gelen başarıyla özgüveni artan ana muhalefet partisi CHP’de “iktidar hesapları”na dönük böyle bir emare, faaliyet var mı? Var ama bu ülkeye değil yine partide iktidar olmaya yönelik… Biri “Kalk, o koltuk benim hakkım” inadında, diğeri “Değişimse gerekeni yaptım, başarıya koşuyoruz” iddiasında. Gözlerini ülkenin en tepe koltuğuna diken iki büyükşehir belediye başkanı da seçildikleri illerin sorunlarına kafa yormaktan ziyade, cumhurbaşkanlığı adaylığı için birbirleriyle yarış halindeler. Yani hepsi birden “Omuz omuza verelim, biz nerede hata yaptık, halktan nasıl koptuk”, “oylarımızı daha
Lübnan’ı da yutmak, işgal etmek isteyen bir İsrail var. İsrail’in 23 Eylül Pazartesi gününden bu yana ülkeye yönelik aralıksız ve şiddeti artan hava saldırılarında yüzlerce insan öldü. İsrail her zaman yaptığı gibi havadan yağdırdığı bombalarla sivilleri hedef alıp katlederek, Lübnan’ın güneyini insansızlaştırmak istiyor… Aylardır bombaladığı ve hala devam eden Gazze’de yaptığı gibi. Gazze’yi Filistinsizleştirdi, şimdi de Lübnan’ı Gazzeleştirmek hesabında... Kara operasyonu tehdidiyle de korku salıyor bir yandan da... İnsanlar yerlerini, yurtlarını terk etsinler diye. Bunlara da başta ABD, batı dünyasından yine tek bir ses, tepki yok. Tabii İsrail saldırılarına karşılık Hizbullah Tel-Aviv’e füze yollayana kadar… O andan itibaren saldırı için söyledikleri tek şey de şu:
Derin endişe içindeyiz...
İsrail saldırınca üç maymunu oynama, İsrail hedef olunca da “Ne oluyoruz nasıl yaparsınız bunu” diyerek destek olma, arka çıkma durumu yani. Ki bu anlamda da Beyaz Saray Ulusal Güvenlik
Suriye Devlet Başkanı Esad’ın af çıkardığı haberleri ya da çağrısıyla herkes “Adam affetti, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar evlerine dönerler artık” sanıyor...Yok öyle bir şey tabii… Suriye iç savaşının çıktığı 2011’den bu yana Esad, bundan önceki sonuncusu Ocak 2022’de buna benzer 20’den fazla genel af çağrısı yaptı zaten… Hiçbirinin de karşılığı olmadı, Esad’ın bu kafasıyla olmaz da. Çünkü bu çıkardığını söylediği yasanın bırak kapsamını, “hadi gelin hepinizi afettim” demekle olacak bir iş değil. Nereye dönüyorlar, kim veriyor güvenceyi, nereye yerleşecekler? Af çıkardım gelin diyecek adamın öncelikle işgal altındaki topraklarını güvenli hale getirmesi gerekir. Suriye’nin şu andaki fiili durumu ise ortada. Parçalanmış bir ülke, topraklarında teröristler cirit atıyor, bundan da çıkar devşirmeye çalışan devletler var. ABD Fırat’ın doğusunu kıskaca almış durumda, ileri karakolu İsrail de güneyden
Ana muhalefet partisi CHP’nin başat aktörleri arasındaki söylemlerde bir akort sorunu olduğu açık. Biri eski iki genel başkan ve iki büyükşehir belediye başkanı dört ayrı güç dinamiği arasında sürekli gel-gitler yaşanıyor, denge hesapları yapılıyor. Biri bir söz ettiğinde bunu kime dedi ya da hedef aldı polemiği başlıyor bir anda.. Her ne kadar CHP’liler parti içinde sorun yok “asayiş berkemal” deseler ve dışarıya birlik- beraberlik fotoğrafları,mesajları verilse de içerde bir kaynama olduğu belli...Mesela son açıklamasında parti içerisindeki kişisel çekişmelere tepki gösteren İmamoğlu,” Zaman, hele hele aynı odada, aynı mekanda, aynı çatı altında siyaset yapan insanların ‘sen benim ayağıma bastın, sen benim koluma dokundun, yüzüme sert baktın’ zamanı değildir. Bununla uğraşan kim varsa benim yol arkadaşım değildir, nokta” dedi ve anında kime gönderme yaptı” tartışması başladı. Sosyal medyadaki paylaşımlarda bu doğrudan Mansur Yavaş’a gönderme olarak yorumlandı. Ekranlardaki tartışmalarda da kimi bunu
Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazları ve telsizlerin eş zamanlı patlatılması ya da dijital saldırının nasıl gerçekleştirildiğine dönük farklı senaryolar var. Üretim mi yoksa tedarik aşamasında müdahale mi diye... Hepsiyle ilgili ortak konuşulanlar ise MOSSAD’ın başarısı ve Hizbullah adına büyük bir zafiyet durumu... Her ikisi de var, ama özellikle Hizbullah gibi bir yapının güvenlik açığı verdiği, buna bağlı büyük bir darbe aldığı net. Nitekim, Hizbullah Lideri Nasrallah da açıklamasında bunu kabullendi... Bunlara bakıldığında da İsrail psikolojik bir üstünlük ele geçirmiş pozisyonda… Ama ölen ve yaralananlara bakıldığında ise bunların çoğu Hizbullah üyesi değil. Çarşıda- pazarda dolaşan siviller ve çocuklar. Dolayısıyla buna İsrail’in Hizbullah’a yönelik bir saldırısından ziyade bir dijital terör eylemi ya da devlet terörü demek daha doğru aslında. Üstelik bu sadece Lübnan ya da Suriye’nin bir kesimi ile sınırlı değil, İsrail bu terör saldırısıyla tüm dünyaya,