Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda en çok tartışılan istihbarat faaliyetleri arasında etki ajanlığı da var. Yani sizin içinizden ya da sizden gibi görünen ama aslında karşı tarafa hizmet edip sizi arkadan vurmaya çalışanların yürüttüğü psikolojik algı operasyonları. Çünkü bunlar siyasetten iş dünyasına, hukuktan sanat camiasına, medyadan akademisyenlere veya sivil toplum örgütlerine kadar hemen her yerde varlar. Ve bağlı oldukları istihbarat servisleri ya da uluslararası şirketlerden gelen emirle istenilen algıyı oluşturup, gerekli propagandayı yapıyorlar. Onun için de istihbaratçıların anlatımıyla “derin” faaliyetlerde esas tehlikeli olanlar “klasik istihbarat ajanları” değil, hemen her yere sızan veya devşirilen bu gibi etki ajanları. Özellikle de hedef ülke ve toplumda yarattığı tahribatlar dikkate alındığında. Ki bu bağlamda Türkiye’de siyasetten ekonomiye ve sosyal yaşama dönük fazlasıyla etki faaliyeti iddiası ve tartışması var. Hatta savcılık iddianamelerine yansıyan örnekler de söz
Kılıçdaroğlu’nun “dostlarla iktidar” söylemi ve bu bağlamda yeni arayışlar ya da yakınlaşmalara dönük geçen hafta art arda görüşlerini aktardığımız CHP’nin önde gelen isimlerinin kesiştiği nokta şuydu:
Bugünkü seçim sistemine göre ittifaklar kaçınılmaz ama CHP’nin A planı ittifaklar değil öncelikle kendi öz gücünü yükseltmek olmalı.
İttifaklar açısından olası yeni bileşenler ya da alenileşme görüntüsündeki yakınlaşmalar konusunda ise vurgulanan “kırmızı çizgi” çok açık ve netti:
“Üniter devlette mutabık olmalıyız.”
Yani endişelerin giderilmesi kaydıyla herkesle birliktelik olabilir. Ülkedeki yeni gelişmelere bakıldığında nasıl olur ya da olabilir miyi göreceğiz ama CHP’nin bu tavrı hakkında dahi çok sayıda farklı mesajlar aldık. Bu arada partiden ihraç edilen Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş aradı ve “bize de söz hakkı var mı” diye sordu. “Herkese var” deyince de görüşlerini anlattı:
&ldqu
Sağlık Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Turgut İmir, koronavirüs aşısı tartışmasıyla ilgili “Aşıların hiçbirinin kötü olduğuna inanmıyorum ama bu emniyet bakımından Çin aşısında tüm ölü virüsün verilmesi daha emniyetli görünüyor” diyor.Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de aşılananların sayısı hızla artıyor ama bu artık hangi aşı daha güvenli ve etkili tartışmalarının sonlandığı anlamına gelmiyor. Aksine, Avrupa Birliği İlaç Dairesi’nin (EMA) “güvenilir” açıklamasına rağmen, Avrupa ülkelerinin birbiri ardına İngiliz-İsveç ilaç firması Astra Zeneca aşısının kullanımını askıya almaları nedeniyle pik yapmış durumda. Çünkü Danimarka ve Norveç’te iki sağlık görevlisinin yaşamını yitirmesi, bazı kişilerde de “kan pıhtılaşması ve tromboz” vakalarının görülmesi zaten var olan aşı odaklı endişeleri doruğa taşıdı. Dolayısıyla, yine kafa karıştıran noktaların başında aşıların ülkelere ve firmalara göre değişen farklı üretim yöntemleri var. Yani
İtilaf devletleri, 18 Mart 1915’te her türlü savaş hukuku kurallarını yok sayarak, kan ve katliam amacıyla sivil yerleşim yerlerini, hastane ve sağlık ünitelerini, yaralıları taşıyan gemileri hedef aldı, tüm kenti yakıp yıktı ama Çanakkale’yi geçemedi... Gazeteci Erkan Özmen, ‘Son Kale Çanakkale’ kitabında son sistem ateşli ve uzun menzilli toplarına rağmen geldikleri Çanakkale’de ummadıkları bir dirençle karşılaşan emperyalistlerin, insanlık dışı yöntemlerini ve savaş suçlarını gözler önüne seriyor...
Çanakkale savaşları hakiki bir vatan savunmasıdır. Türkiye’nin ayakta kalmasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i mümkün kılmıştır. Ve sadece yaşadığımız toprakları değil, dünya tarihini etkileyen, daha doğrusu, tarihin akışını değiştiren bir olaydır. Yokluklar içindeki bir milletin çağın en güçlü devlet ve silahlarına topyekûn direnişinin gerçek bir destanıdır. Bu destanın her satırında vatan duygusuna inanç üstünlüğü ve insanlık onuru vardır. Bu onur
Suriye iç savaşı 10. yılını geride bırakırken sahaya baktığımızda Fırat’ın doğusu, Fırat’ın batısı ve Esad rejiminin egemen olduğu bölgeler şeklinde parçalı ve son derece karmaşık bir tablo var karşımızda. Çünkü tablonun her parçası da kendi içinde başka karmaşıklıklar içeriyor. Hem aktörler hem de aleni ve gizli farklı planlar, senaryolar açısından. Dahası ta başından beri gitti, gidiyor denilen Esad hala yerinde, hatta güçlenme durumu söz konusu. Çatışmaların ilk başladığı andan bugüne dek ortaya çıkan katliam ve göç bilançosu ise insanlık adına utanç verici boyutta. 150 bini kadın ve çocuk 600 bini aşkın insan hayatını kaybetti, ülkesini ve ülke içinde evini terk edenlerin sayısı da 13 milyonu buldu. En vahimi de hala bu karanlık tünelin ucunun görünmemiş olması. Evet, uluslararası platformlarda ülkeye ve bölgeye barış söylemleri ve sanki çabaları, görüşmeleri var ama bunlar da daha çok “mış” havasında. Hele de ABD ile Rusya arasındaki
Murat Karayalçın, CHP ve HDP ilişkisiyle ilgili, “Biz terörün ne silahlı ayağını ne siyasi ayağını kabul ederiz. Bunu yargı karara bağlasın. Karar çıktıktan sonra eğer böyle bir durum varsa, CHP’nin zaten kapatılacak bir partiyle birlikte olması söz konusu değildir. Bir ortak yanımız olmalı. O da üniter devlet” dedi
CHP ile HDP arasında son bir iki seçimdir epey gelişen siyasal temas ya da yakınlaşmadaki sosyal mesafe hassasiyeti malum. Özellikle de CHP açısından. Çünkü hem ittifak bileşenleri ve parti içi dengeler hem de seçmen tepkisi gibi çekinceler söz konusu. Ama son dönemlerde iki parti arasındaki sıklaşan yakın temas görüntüleri ve CHP’lilerin söylemlerine bakıldığında ise sanki bu sosyal mesafe hassasiyeti azalmış durumda. Dolayısıyla da birkaç gündür bu konuya odaklandık ve partililere “CHP’nin HDP siyaseti netleşiyor mu?” diye sorduk. Bu havayı teyit eder nitelikteki aldığımız yanıtları da arka arkaya yazdık. CHP-HDP ilişkilerindeki gelişmeleri sorgulamaya bugün de devam ediyoruz.
CHP Parti İçi Eğitim Sorumlusu Aytuğ Atıcı, CHP-HDP ilişkisiyle ilgili “CHP’nin kesinlikle HDP’yi itmemesi gerekiyor ve laik demokratik sosyal hukuk devlet çizgisine çekmesi gerekiyor. Bizim niyetimiz HDP’nin PKK terör örgütünden uzaklaşmasını sağlamak” dedi.
Siyasette en çok tartışılanların başında gelen CHP ile HDP arasındaki yakınlaşma ya da tam tersi, çekince iddialarının, son dönemdeki gelişmelerle daha çok yakınlaşmaya doğru evrilmesi nedeniyle CHP cenahında durum tespiti yapmıştık. Görüştüğümüz CHP’lilere sorumuz ise direkt, eskiden daha bir gizli saklı havasındaki CHP’nin HDP siyasetinin artık netleştiği miydi? Çünkü Millet İttifakı’nın görünür bileşenleri özellikle de İYİ Parti açısından hava “HDP varsa ben yokum” şeklindeydi. Bu bağlamda da CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, “Bu cümleleri söyleyen Cumhur İttifakı’nın ekmeğine yağ sürenlerdir, hiç kusuruma bakmasınlar” demişti. Dün de bu konuda çok sayıda e-posta aldık.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, CHP-HDP ilişkisiyle ilgili “CHP’nin ısrarla HDP ile gizli bir ilişkisi varmış algısı zinhar yanlıştır ve yalandır. CHP’ye oy verdiler diye Kürtleri direkt dövemiyorlar. HDP üstünden milyonlarca Kürt’ün duygularını incitiyoruz” dedi.
Son genel ve yerel seçimlerin ardından siyasette en çok tartışılanların başında CHP ile HDP arasında yakınlaşma ya da tam tersi çekince iddiaları var. Dolayısıyla, uzunca bir süredir iki partinin ilişkileri bağlamında görüntü de bu iki kutup arasında gel-git durumunda. Kimse çıkıp da yekten her ikisi açısından yok da diyemiyor var da diyemiyor. Özellikle de CHP cenahından. Yani siyaset barometresinde basınç bir yükseliyor bir alçalıyor. O nedenle de hava hep puslu. Şimdilerde ise CHP’nin HDP’ye karşı tavrı, söylemleri ve birlikte verilen görüntülerin sıklaşmasıyla tablo sanki biraz daha netleşiyor gibi. Dün bu durumu CHP’nin önde gelen isimleriyle konuştum ve HDP ile iddia edilen eski saklı yakınlaşmanın artık