“Unutulmaz bir kış masalına hazır olun! Grand Kartal dağların zirvesinde konumlanmış lüks bir cennettir “sloganıyla tanıtım yapan, Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel çoluk çocuk tatilcilerin cehennemi oldu… Beyaz örtüyle kaplı doğanın zirvesinde insanlar yanarak can verdiler… Birbirine bağladıkları çarşaflarla pencereden sarkanlardan düşüp ölenler de oldu... Hem de yangın yeterlilik belgesi var denilen tartışmalı bir yapıda... Olayın başladığı andan itibaren hemen her ekranda yorum yapan konunun uzmanları ise önlem anlamında olması gereken çok sayıda eksik ve ihmali sıraladılar hep. Eski ve yeni yönetmeliklerden örnekler vererek şunlar olsaydı bunlar olmazdı diye... Bu bağlamda da her facia sonrası yaşadığımız denetleme ve sorumluluk kimde tartışması var bir yandan da... Odaklanılan noktada daha öncelerde yaşanan başka facialar sonrasındaki hep bildik hikâye:
Ülkemizde yönetmelik sorunu yok ama uygulama sorunu, kişilik sorunu var. Bilerek, bilmeyerek bir şeyleri eksik yapma, kontrol etmeme ya da yeterince önemsememe veya göz yumma durumu yani.
CHP kurumsal anlamda tüm organlarıyla teyakkuzda... “Savaş ilan edilen bir taraf ne yapıyorsa onu yapacağız” diyen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kurmaylarıyla beraber yeni strateji üzerine çalışıyor. Yarın da kamuoyuyla paylaşacak büyük olasılıkla. Bu bağlamda şimdilik belirginleşen ise daha sert ve önemli adımlar atmak… Yani Özel’in siyasette normalleşme ya da yumuşama sürecinden hafiften tornistan durumu. Ya da buna dönük aldığı eleştiriler, tepkiler nedeniyle rota değişikliği… Bu anlamda CHP’nin önceki lideri Kılıçdaroğlu’ndan Özel’e kurbağa-akrep hikayesinden örnekle “akreplere inanırsan, normalleşirsen sonunda nehrin sonunda boğulursun” diye daha yeni gelen gönderme de malum. Dolayısıyla Özel bir yandan da iç cepheyi tahkim etmeye yoğunlaşmış durumda. Özellikle de cumhurbaşkanlığı adaylığına odaklı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasındaki çekişme ve gerilim iddialarından kaynaklı olası kırgınlık, kırılganlıklara karşı… Beşiktaş’taki son mitingde İmamoğlu, Yavaş, diğer
Gazze’de nihayet ateşkes denilmesi sevincini bile Filistin halkına çok gördüler. Anlaşmaya varıldığının bizzat ABD’nin mevcut ve seçilmiş iki başkanınca duyurulmasının ardından hangisinin başarısı olduğu tartışılırken, İsrail yine bildiğini okudu. Hem Gazze’de katliama devam etti, hem de anlaşmayı onaylama konusunda ayak sürüdü... Biden ve Trump’a rağmen Netanyahu’dan “ben bitti demeden bitmez” havası yani. Ama bunu da yekten demedi, diyemedi, çeşitli tezgahlar peşinde koştu. Önce Hamas’ı anlaşmanın bazı maddelerini değiştirmekle suçlayıp kabinenin onay toplantısını ertelediğini duyurarak “bakın bunlara güven olmaz” yalanına sarıldı, Hamas’ı doğrudan sert tepki vermek amaçlı manipüle etme alçaklığını denedi. Hamas anlaşmaya bağlı olduklarını açıklayınca da sorunun bahanesi, Biden ve Trump’ın 15 ay sonra gelen ateşkes anlaşmasından siyaseten nemalanma çekişmesine, “barışı ben getirdim” kavgasından kaynaklandığına evrildi bir anda...
Böyle bakıldığında da Biden’ın böyle bir derdi
Giderayak Gazze’de ateşkes anlaşmasının gerçekleşmesi için neler yaptığını, nasıl çırpındığını (!) anlatan Joe Biden, sanki Filistin halkını çok düşünürmüşçesine bir de ne dedi?
“Savaşın başladığı günden beri korkunç acılar çeken Filistinlilere insani yardımın önemli ölçüde artması mümkün olacak. Filistinliler cehennemi yaşadılar. Çok fazla masum insan öldürüldü. Filistin halkı barışı ve kendi geleceklerini belirleme hakkını hak ediyor.”
İnsan olan utanır biraz. Hak ne zaman verildi de bunları söylüyorsun. İki devletli bir yaşam en baştan beri öngörülüyordu hani nerede? Bundan sonra olacak mı maalesef yine flu...
Gazze diye bir yerde kalmadı zaten. Başından beri koşulsuz destek verdiği, arka çıktığı Netanyahu ve askerlerinin Gazze’de işlemediği bir savaş suçu türü kalmadı. Literatürde ne varsa hepsini pervasızca yaptılar, hatta fazlasını bile… Okullar, hastaneler yaşam alanları, ibadethaneler, BM bayrağı dalgalanan kamplar ne varsa vuruldu,
Siyasette “kırmızı kartlar” havada uçuşuyor... 2017’de grup sözcüsüyken CHP Grubu’nun Meclis Genel Kurulu’nda anayasa değişiklik teklifine ilişkin yaptığı “kırmızı kart” gösterme ve “ayağa kalk” eylemi VAR’dan dönen Özgür Özel şimdi de Genel Başkan olarak elini bir kez daha cebine götürdü ve iktidara bir “kırmızı kart” daha çıkardı... Hem de yine “ayağa kalkıyoruz” diyerek... “Büyük bir sürpriz’ dediği bu açıklaması da çoğu kesimde hayâl kırıklığı yarattı, sosyal medya kullanıcıları arasında da eleştirilere, hatta tepkilere neden oldu. Dolayısıyla bu “kırmızı kart” da VAR’a takılacak gibi... Evet, ekranlara çıkan CHP’liler “Herkes bizi, kırmızı kartı konuşuyor” diyor ve reklamın iyisi kötüsü olmaz havasındalar ama bunun birde negatif yansıma olasılığı da var elbette. Malum CHP açısından en büyük sıkıntı kendilerinin bile dile getirdiği sorunlara çözüm getirme konusundaki inandırıcılık
Suriye sahasında etkisini kaybeden İran’ın Türkiye’ye karşı terör örgütü PKK/YPG üzerinden İsrail ve ABD ile kucaklaşma, iş birliği arayışı, tam anlamıyla katiline, celladına aşık olmak sendromu... Ya da Tahran’ı yöneten Mollaların ifadesiyle “Büyük Şeytan ABD” ve “Küçük Şeytan İsrail” gibi “Şeytanlaşma” hamlesi, bir “Şeytanlar buluşması” çabası… Dini lider Hamaney’e yakın kendini bilmez bir Molla’nın Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e dil uzatması da İran’ın “Şeytani yüzünün” çok net bir başka tezahürü. Belli ki Esad’ın devrilmesiyle Suriye’deki kazanımlarını kaybeden İran hepten şuursuzlarmış durumda. 1979 Devrimi’nden bu yana belki en zor günlerini yaşıyor, ülkesi içerde kaynıyor, dışarıda da yemediği tokat kalmadı ama İran hâlâ, komşularına, başka ülkelere dönük istikrarsızlaştırma ve provokasyon alçaklığına devam ediyor. Suriye’deki gelişmelere bakışı,
DEM Parti heyetinin İmralı’ya yaptığı ziyaret sonrasında TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerle görüşme turu tamamlandı... Tüm taraflardan yansıyanlar, görüşmelerin olumlu geçtiği şeklinde... Ama teröristbaşının ağzından aktarılan “gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” mesajı üzerine, henüz ete kemiğe bürünmüş somut bir gelişme, eylem söz konusu değil. Bunun nedeni ve yapacak mı konusunun merak edilip görüşmelerde ne ölçüde sorgulandığı da flu... Sadece bilinen DEM Partili Ahmet Türk’ün “iki veya üçüncü İmralı ziyaretinde silah bırakma çağrısı gelebilir” sözleri. Dolayısıyla ekranlardaki tartışmalar şimdi de başvurusu yapılan ikinci İmralı ziyaretinde bu çağrının gelme olasılığına odaklanmış durumda.
O da olmazsa belki üçüncüsünde!..
Bu arada DEM Parti İmralı heyeti Edirne Cezaevi’ndeki Selahattin Demirtaş ve Kandıra Cezaevi’ndeki Figen Yüksekdağ’ı da ziyaret edecek. Ardından da DEM Parti’nin ittifak
Suriye topraklarındaki son Amerikan hareketliliği ve Aynel Arap’a üs kurma iddialarına Pentagon’dan gelen yalanlama malum. İnanırsan tabii... Zira... Pentagon’un terör örgütü PKK/YPG sevdası ve teröstleri koruyup, kollamaya dönük sabıkası o kadar kabarık ki… Pervasızca silahlandırdıkları teröristlerle ABD’li generaller, komutanların, terör örgütü karargâhında, mevzilerde kol kola, yanak yanağa fotoğrafları var. Şimdilerde Suriye Milli Ordusu’nun kontrolünde olan Münbiç’te bir zamanlar PKK/YPG’li teröristlerle birlikte şov yapan bir ABD’li general “Türkiye bizi vurursa agresif karşılık veririz” küstahlığında dahi bulunmuştu. Koskoca ABD, terör örgütü PKK/YPG ya da SDG neyse Suriye’deki elebaşı Ferhat Abdi Şahin’e “General” payesi verdi utanmadan. Başkanlık koltuğunda sayılı günleri kalan Biden döneminde de KYB Başkanı Bafıl Talabani ile görüşmek için Süleymaniye’ye giden, birlikte fotoğraflar veren o teröriste Amerikan