PKK’nın ilk silahlı eylemlerini gerçekleştirdiği 1984 yılından başlayarak bölgedeki saldırılarına karşı yapılan birçok harekâtı ve gelişmeleri izleyen, o günlerdeki katliamlara, acılara yakından tanıklık eden bir gazeteciyi örgütün fesih kararını duymaktan daha başka ne mutlu edebilir ki?..
Bu süreçte şehit haberleriyle canımız yandı, acımız çok büyük… Canımızı çok daha yakan ise şehitlerimiz üzerinden yapılan kısır siyasi tartışmalar, polemikler oldu. Hele de sosyal medya mecralarındaki haddini aşan paylaşımlar, yorumlar bu acının daha da artmasına yol açtı. Birileri Türkiye’nin terörle mücadelesine karşı psikolojik harp söylemleri, algı operasyonları yaptı... Kimileri de orada ne işimiz var diye Silahlı Kuvvetlerin sınır ötesindeki varlığını bile tartışmaya açtı... Hatta komplo teorileri havada uçuştu... Oysa tam da orada olduğumuz için bugün ülke sınırları içerisinde huzur ve güven ortamı sağlanmış durumda…
Dolayısıyla herkesin bugünkü manzaraya bakarken, değerlendirirken öncelikle
ABD Başkanı Trump’un duyurduğu ama karşılıklı ihlal edilen Hindistan ve Pakistan arasındaki “tam ve acil ateşkes” anlaşmasına dünyada üzülen tek ülke İsrail olmuştur kesinlikle... Çünkü İsrail Başbakanı Netanyahu ile Hindistan Başbakanı Modi aynı kafadalar. Netanyahu gibi Modi de kendi ülkesindeki Müslüman nüfusu baskı altına alma yönünde strateji izliyor. Netanyahu’nun Filistin topraklarında uyguladığı demografik dönüşüm politikasının benzerini yapıyor. Çoğunluğu Müslüman olan bölgeye Hindu yerleşimciler, Hindu grupların Müslümanlara saldırılarını görmezden gelme gibi... Bu ideolojik yakınlık, Hindistan ile İsrail arasında son yıllarda giderek derinleşen diplomatik ve askeri ilişkilerle de örtüşüyor. Dolayısıyla Hindistan’ın Pakistan’a saldırma bahanesi, Keşmir’in Hindistan idaresindeki bölgede gerçekleşen terör eylemi de her ne kadar üstlenen bir örgüt olsa da fazlasıyla İsrail tarzı tezgâhı kokuyor... Hatta doğrudan MOSSAD aklı, taktiği sanki... Hindistan’ın
Terör örgütü PKK kongresini topladığını duyurdu. DEM parti de yaptığı açıklamada “tarihi kararlar alındı” dedi. Ankara’nın beklentisi en başından beri örgütün en kısa süre içerisinde kongresini toplayıp İmralı’dan gelen çağrının gereğini yapmasıydı... Hep yinelenen de şuydu: Bu süreci ne kadar çok konuşursak ne kadar çok tartışmaya açılırsa zarar görme, provoke edilme olasılığı yüksek.. Ki İmralı Heyeti’nden yapılan açıklamalara bakıldığında da yazılı ya da sözlü çok kısa bilgilendirmeler oldu, sadece sürecin devam ettiğine yönelik vurgular öncelendi...
Bir yandan da Ankara, devlet zirvesi ısrarla şunu yineledi: Eğer çağrının gereği yerine getirilmezse zaten kesintisiz devam eden terörle mücadeleye hız verilecek. Bu bağlamda da b, c, d, hatta z’ye kadar planlar hazırdı bildiğimiz kadarıyla. Mesela Sincar’a yönelik kapsamlı bir süpürge harekatının başlayacağı konuşuluyordu... Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti sabırla ve hassasiyetle süreci
Siyasette tansiyon yüksek, art arda sıcak gelişmeler yaşanıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik saldırıyla da gerilim pik yapmış durumda… Neyse ki bu son saldırı olayında iktidar ve muhalefet cenahında da liderler aynı refleksi anında gösterdi “saldırı Türk siyasetine yapılmış” diye tepki verdi, herkes lanetledi... Bu anlamda Özel’in olayın sıcaklığında yaptığı sağduyu açıklaması da son derece kıymetliydi... Ama daha sonrasında süren olayın nedenleri, saldırganın profili, güvenlik önlemleri ve koruma zafiyetine odaklı tartışmalara bakıldığında tam anlamıyla bir ideolojik körlük durumu olduğu da ortada. Birinin ak dediğine diğeri hiç sorgulamadan, soruşturmadan anında “Hayır, o kara” yanıtını veriyor. Ya da biri siyaseten yanlış dediğinde, hiç kimse bunun doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan, “Tezgâhtır” diyerek savunmaya geçiyor, hatta umursamadan “Ama geçmişte de şu oldu” ya da “öteki de şunu yaptı veya yapmadı” diye pozisyon alıp olayın gazını almaya, kendi lehine çevirmeye
Ülke ve dünyadaki sıcak gelişmeleri izlerken bir solukluk molayla aile arasında MİLLİYET’in 75’inci yıldönümünü kutladık, pastamızı kestik... Ama bu anlamlı günden bahsetmeden önce yaşamını yitiren Sırrı Süreyya Önder’in veda töreni sonrası CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik alçak saldırıyı kınıyor; siyasetteki gerilim ortamının artık son bulmasını diliyoruz...
★ ★ ★
Cumhuriyet tarihinde 75 yaşına ulaşmış çok az sayıda kurum vardır. Birçok çalkantılı döneme rağmen MİLLİYET yayın hayatına başladığı 3 Mayıs 1950’den bu yana okuruyla kurduğu kuvvetli güven bağı ve onlardan aldığı güç-cesaretle fırtına ne olursa olsun açık denizde yoluna devam etmiş, ekol yaratmış, ismi saygı uyandıran, genel yayın yönetmenini şehit vermiş bir gazete olarak Türk basın tarihine damga vurmuştur… Bunda da temel dayanak MİLLİYET’in haber odaklı yayın anlayışıdır. Yine markalaşmasındaki en büyük etkenlerden biri de sosyal duyarlılığı önceleyen toplumun sesi, daha doğrusu ta kendisi olma
Ateşkesi bozan İsrail, iki aydır Gazze’ye gıda, ilaç, çadır veya başka bir yardım girişine izin vermiyor...
İki milyondan fazla Filistinli açlıktan ölüme mahkum edilmiş durumda. İnsani yardım kuruluşları tarafından yapılan bir çalışmaya göre, sadece mart ayında 4 bin civarında çocuk, akut yetersiz beslenme nedeniyle hastaneye kaldırıldı... Bebekler, çocuklar açlıktan ölüyorlar artık... Bırakalım yağdırdığı bombaları soykırım sürüyor yani... Nitekim BM, daha yeni İsrail’in Gazze’ye iki aydır uyguladığı “acımasız ablukayı kaldırma” çağrısında bulunarak, yardımın bir pazarlık konusu olmaması gerektiğine vurgu yaptı... Ama her zamanki gibi İsrail’in BM’yi taktığı, dinlediği falan yok. Başbakanları katil Netanyahu bunu bir de Hamas’a baskı uygulamak, İsrailli rehineleri kurtarmak amacıyla yaptıklarını söylüyor hiç utanmadan... Bu durumda da normalde dünya ülkelerinden “yeter artık” demelerini bekliyor vicdanlar... Ama başından beri katliamı soykırımı seyrettikleri gibi hiçbirisinden yine tepki
Özgür Özel’in, bir gün arayla yaptığı iki açıklama CHP’lilerin de siyaset dünyasının da kafasını karıştırdı... Herkes Özel’in ne dediğini ya da ne demek istediğini sorguluyor, anlamaya çalışıyor. İmamoğlu’nun vazgeçilmezliği ama Yavaş’ın da sanki oyuna dahil ediliyor algısı üzerine de senaryolar, öngörüler havada uçuşuyor... Oysa Özel’in ne dediğini ya da ne demek istediğini sorgulamaktan ziyade ne demediğine odaklanmak CHP’deki denklemi çözmek adına çok daha doğru yöntem gibi… Mesela Özel çok net bir şekilde Yavaş Cumhurbaşkanı olsun, İmamoğlu başbakan olsun demiyor. Kesin tek adayımız dediği İmamoğlu’nun olamama olasılığında ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayımız Yavaş olur falan hiç demiyor… Yavaş olursa ya da düşünülüyorsa da sonrası için, o da belki... Dolayısıyla “alacağız” iddiasındaki seçim başarısı ve sonrasında hızlıca güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş yolunu açacak, CHP’yi iktidara taşıyacak,
ABD ve İsrail, nükleer silah geliştirme potansiyeli endişesiyle İran’a tehditler savururken, hatta hafiften yoklarken, Tahran nükleer programın yalnızca sivil amaçlar için sürdüğünü, silah geliştirmediğini iddia ediyor. Ancak küresel nükleer gözlemci Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) dahil birçok ülke ve kurum buna ikna olmuş değil. Bu da, İran dahil neredeyse tüm ülkelerin imzaladığı Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na (NPT) aykırı bir durum... Ama diğer yanda da dünyada nükleer silah geliştirmiş olarak kabul edilmesine rağmen açıklamayan ve Nükleer Silahsızlanma Antlaşması’nı imzalamamış olan İsrail var.. İsrail resmi olarak nükleer belirsizlik diye tanımlanan bir siyaset izliyor. Dolayısıyla ABD ile nükleer görüşmeleri süren İran’ın, İsrail de uluslararası denetime açılmalı şartına karşı “ben anlaşmaya taraf olmadığıma göre beni alakadar eden bir durum değil” havasında Netanyahu... Böyle bakıldığında da yanıtı son derece anlamlı soru şu:
İran’da nükleer