Aykut Kocaman her ne kadar eksik oyuncuların mazeretinin arkasına sığınmak istemese de takım oyunlarında "ideal tertip, düzen, taktik" diye de bir gerçek vardır.
Meireles ve Mehmet Topal'ın bulunmadığı orta alan kurgusu Selçuk ve Baroni'den oluşuyordu. M'Gladbach ve Beşiktaş karşılaşmalarında başarılı sonuç alınmış 4-3-3 yerine Selçuk ve Baroni hariç ileride oynayan bütün oyuncuların hareketli olduğu 4-4-2 dizilişiyle sahaya çıkılmıştı.
Sow, hafta içinde kendisi hakkında çıkan dedikoduları yalanlamak istercesine gayretliydi. Ancak futbol açısından diğer arkadaşlarına örnek oluşturacak tarzda saha basılmadık yer bırakmazken üzerine risk de alıyordu; bu kadar mücadelenin sonunda da sakatlanma riski vardı.
Ancak Sow ortaya koyduğu mücadele ve attığı golle müthiş bir performans gösterdi.
Krasic ilk yarı fena bir oyun oynamadı. Özellikle Bursaspor'un etkin görünüp gol de bulduğu zaman diliminden sonra Fenerbahçe'nin ataklarında etkin rol üstlendi; neden çıktığını bilemiyoruz.
Yerine oyuna ikinci yarı giren Stoch tam bir hayal kırıklığıydı. Ya üzerinde yoğunlaşan eleştirileri dağıtmak ya da bir an önce geçen seneye dönme telaşıyla basit futbol gereklerini yerine
Ülkemizde normal bir futbol atmosferi olsa golleri, mücadelesi, heyecanıyla 3-3 bitmiş bir karşılaşma sonrasında oyunun bu tarafını öne çıkartan yorumlar yapılırdı. Ancak her türlü puan kaybının büyük takımlar üzerinde travma etkisi yarattığı ortamda büyük bir umutsuzluk, karamsarlık içinde güzel, doğru olanı değil, başka şeyleri görüyoruz.
“İnsan, ancak anladığı şeyleri duyar.” Goethe.
Bu sözü seviyorum ve bir yerlerde dursun istiyorum.
Bütün bir haftayı; geçen Cuma’dan, düne kadar milli takımın yaşadığı kaos ve büyük belirsizlik üzerinde tartışarak geçirdik. Saçma sapan dedikodular üzerine habercilik ve yorum yapan kişilerin egemenliğinde kaynaklarımızın, potansiyelimizin ne olduğunu sürekli görmezden geldik.
Dünkü maç özelinde eğer maçta puan kaybeden Galatasaray üzerinden yorum yapmaya başlarsak aynı ekseni korumuş oluruz.
Oysa ağırlık merkezimiz başka bir şey olmalı.
Gençlerbirliği, Fuat Çapa’nın yönetiminde ligde farklı bir futbol oynamaya başlayan bir takım olma yolunda hızla ilerliyor.
Savunmada rakibin boş alan bulmasına engel olan bir dizilişle mücadele ederken hızlı hücumlarla özellikle kanatlardan etkili oluyor.
Cuma akşamı sahada mücadele eden takımla dün Macaristan’daki arasında kadro anlamında çok önemli farklar vardı.
Yani aslında iki takım teknik direktörü dışında aynı değildi. Bu nedenle de ortada bir takım iskeleti sorunu olduğu görebilmek gerekiyor.
Takım nasıl kurulur?
Bir zamanlar milli takımı oluştururken o hafta ligde parlamış futbolcular tercih edilirdi. Sonra bir milli takım iskeleti olması gerektiğini fark ettik. Bu Piontek zamanına denk gelen bir aralıktı. Piontek, A2 takımının başındaki Fatih Terim’le partner olarak çalıştı. Piontek’in değil ama Fatih Terim’in A2 takımı bir dönem sonra Avrupa Şampiyonası’na gitme başarısı gösterdi.
1996-2004 arası dönem; oturmuş, belli bir iskelete sahip milli takım karakteri ortaya çıkmıştı.
Sonra Ersun Yanal geldi; yeni bir jenerasyon için hamlede bulundu. Bu hamle Hakan Şükür polemiğine harcandı. Bu polemiği yapanların önemli bir kısmı hala köşelerinden aynı kelimelerle farklı isimleri harcamaya devam ediyor.
Bizi bugünlere getiren ilk kırılım burada ortaya çıktı.
2006 başarısızlığının sonrasında gelen 2008 mucizesi çok tatlı bir uyuşturucu gibi damarlarımıza enjekte edildi.
Geçen hafta Fenerbahçe taraftarı Alex’i uğurlama telaşı yaşarken gündeme bir röportaj düştü. Serhat Ulueren ailece De Souza Ailesini ziyaret etmiş, birlikte güzel bir sohbet etmişler, Serhat Ulueren Alex’e “Yılın Fenerbahçelisi Oscar’ını” vermişti.
Açıkçası bu durum Alex-Aykut Kocaman/Aziz Yıldırım saflaşmasında futbolcu tarafında duran kişileri de rahatsız etmişti.
Medyada birçok Fenerbahçeli yazar varken Alex neden Serhat Ulueren gibi 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe aleyhine yayın yapan hatta futbolcuyu bile dava sürecindeki bir takım gelişmelerin içine almaya çalışan Programın yapımcısıyla söyleşi yapmıştı?
Gün boyu bu tartışma sürdü. Saatler sonra Alex twitter hesabından konuyla ilgili açıklama yaptı.
“TV8’den Serhat Ulueren taraftarın içinde benimle fotoğraf çektirip, ardından röportaj yapmış gibi haber yapıp, yalancılık yapmıştır.”
Serhat Ulueren açıklamadan sonra bu konuyla ilgili derin bir sessizliğe büründü.
Açıkçası medyamızda sporun etiği, ahlakı; dürüstlük, samimiyet, gerçeği arama gayreti içindeki akil adamlardan söz konusu olaya ilişkin bir yorum bekledim; belki yazan olmuştur kaçırmış olabilirim.
Çünkü özellikle Alex’in Türkiye’den gönderilmesi süreciy
Maçı izlerken her başarısız atak organizasyonumuz sonrasında Fenerbahçe’nin yine aynı stadyumda Vasliu ile oynadığı karşılaşma aklıma geldi. Öylesine benzer tarafları vardı ki…
Kendi alanına kapanmış ve tamamen savunma düşünen bir rakip ve onun bu katı defansını aşmaya çalışan bir Milli Takım…
Ve herhalde Avrupa’da sadece bizim yiyebileceğimiz türden bir gol…
Bunu daha çok Fenerbahçe için kullanıyorum ama Milli Takımımıza da yakışıyor:
Ya yediğin gol gibi atabileceksin veya atabildiğin gibi goller yiyeceksin!
Ne yazık ki her ikisini de yapamıyoruz. Hollanda karşısında maçın son bölümlerinde gelen gol ne ise Romanya maçındaki yediğimiz gol benzer nitelik taşıyordu.
Savunmamız eksik yakalanıyor, hızlı hücumla gelen rakip oyuncusunu karşılayan futbolcumuz gerekli kademeyi yapamıyor, kalecimizin de gereksiz gere kalesini boşaltması sonrası atılan golle geriye düşmemiz…
Kapalı savunmalara karşı oynamak futbolda en zor durumdur. Üstelik rakibiniz savunmayı da sağlam kuruyorsa o zaman ekstra bir şeyler yapmanız gerekecektir. Ama bazen bu da yetmez başka şeyler daha olabilmelidir.
Fenerbahçe dün 92 sayı attı. Son birkaç sezonu göz önüne aldığımızda Euroleague maçlarında eğer karşılaşma uzatmaya gitmemişse Fenerbahçe Ülker’in 90 sayı sınırına pek yaklaşamadığını görüyoruz.
Hele geçen sezonun o kısır, maç koparmayı beceremeyen takımı ile kıyasladığımızda bu Fenerbahçe’nin farkını ayırt etmek hiç de zor olmuyor.
Geçen hafta Boston Celtics karşısında iyi bir Fenerbahçe Ülker izlemiştik; genel kanı belki NBA takımının maça asılmadığı yönünde olsa da kazanmak için sahada olduğunu net olarak gördük. Mücadele ettiler. Ama Fenerbahçe Ülker, Celtics’in bu oyununa daha büyük bir direnç göstererek maçı kazanmayı becerdi.
Milli Takım ve Fenerbahçe Ülker’e Tanyeviç’in armağanı olan Preldzic’in ne zaman üst düzey oyuncu olacağını her sezon başında sorar dururum. Yanılmıyorsam beşinci sezonuna merhaba dedi ve geçen sene büyük bir hayal kırıklığıydı.
Dün ilk resmi karşılaşmada bu sezon farklı bir şeyler yapacağının sinyalini verdi. Böyle devam ederse, Fenerbahçe Ülker’in yeni gelen oyuncularının yanı sıra Emir en iyi transfer olmuş olur.
Bir diğer önemli oyuncu Oğuz Savaş; onun da artık katkı yapması gerekiyor. Anlaşılan Pianigiani de Oğuz’a güveniyor ki
Kulüpleri taraftara bağlayan tek yer stadyumlar, salonlar mıdır?
Bu konu üzerine geniş yorumlar, açıklamalar, tartışmalar yapabiliriz; yapmalıyız. Çünkü konuşulması gereken derin sorunları değil, dedikodu üretmeyi seviyoruz.
3 Temmuz süreci Türkiye’de taraftarlık bilincinin, yapısının, işleyişinin değiştiği bir dönem olarak milattır. Daha o gün Fenerbahçe taraftarı kulübünün karşılaştığı tehlike ve tehdit karşısında tavır alarak tam bir sene sürecek bir eylemliliğin, hareketliliğin, katkının içine girmiştir. Bu bir anlamda sivil toplum örgütünün gücünü ortaya koyması bakımından çok değerli bir Türkiye pratiği olmuştur.
Fenerbahçe taraftarı futbol takımının yalnızlığına ortak olmak için Topuk Yaylası’na gitmiş, oradan Bağdat Caddesine inip yürümüş, Fenerium’lara koşmuş, kombinelerini yenilemiş, Taraftar Kart, Dergi, GSM abonelikleri, üyelikleri yaptırmıştır.
Geçen sezon Fenerbahçe’nin ekonomik anlamda en zor süreci yaşaması gerekirken tersi yaşanmıştır.
Beşiktaş taraftarı kulübünü, Fenerbahçe taraftarından daha az mı seviyor?
Geçen sezon 3 Temmuz süreci yaşanırken mümkün olduğunca Fenerbahçe taraftarının içindeydim. Onların nasıl bir duygu içinde olduğunu çok
Bitmiş bir evlilikte tarafların birbirlerini sadece seviyor olmaları yetmez. Ayrıca ilişki o evli çifti dışarıdan çok seven arkadaşlarının baskısıyla da sürdürülemez. Çünkü aynı çatı altında arkadaşlarıyla değil o çift tek başlarına yaşamaktadır.
Arkadaşların evliliğin bu kriz anında iki taraftan birinin yanında yer alması da insani bir davranış biçimidir. Çünkü arkadaşlıkların hem ayırt edici özelliği hem de temel niteliği zor zamanda diğerinin yanında olmaktır.
Bazen evlilikler çocukların hatırına devam ettirilir; ama yeri gelir o çocuklar bile evliğin sona ermesine engel olamaz.
Çiftlerin birbirlerine günü kurtarmak için sundukları hediyeler de işe yaramaz.
Alex’in Fenerbahçe ile olan evliliği gibi…
Aslında bu benzetmeyi sadece sevgi boyutunda yapıyorum; yoksa kulüplerin futbolcularla olan birliktelikleri profesyonel ilişkilerdir; evliliklerse içinde bazen mantık, akıl evlilikleri de olsa profesyonel bir ilişki değildir; imza altına atılsa bile…
Alex’in yaptığı açıklamalar bir tarafından biten bir evlilik ilişkisinin süreç içindeki krizlerini öğrenmemize vesile oldu. En azından ben bunu böyle hissettim.
Doğada her malzemenin, toplumda da ilişkinin bir esneme bir