Sporda şiddet konulu yasa çıkarken hemen herkesin ortak fikri tribün terörünü ortadan kaldırmak üzerineydi. Stadyumlarda taraftarlar bir arada maç izleyemediği gibi şiddet stadyum dışına çıkıyor, birbirine düşman taraftarlar kıyasıya kavga ediyorlardı.
Bursaspor-Beşiktaş maçı öncesinde olanlar bütün Türkiye’ye büyük şok yaşatmıştı.
Fakat yasa döndü dolaştı bu yasanın en büyük savunucusu kulüp ve başkanının yargılanması için bir zemin yarattı.
Bu Türkiye’nin ilginç çelişkilerinden bir tanesidir.
İmam Hatip Liselerinin varlığını zorlaştıran sekiz yıllık eğitim sistemine geçişin imzasını Erbakan atmıştı.
İdamla yargılanan Öcalan’ın cezasını ömür boyu hapse çeviren yasa değişikliği MHP’nin iktidarda olduğu dönemde yapıldı.
Bu bir çeşit toplumsal uzlaşmanın resmiyet kazanması anlamına geliyor belki de.
Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ı 6-0 yendiği gün, Fenerbahçe taraftarı kendinden geçmiş bir şekilde sahaya bir sürü şey atıyor, küfü
Operasyonun ikinci haftasının sonlarına gelirken sürecin içine Beşiktaş’ın da dâhil olması, dün akşamüzerine doğru Sn. Demirören’in kazanılan Kupa’yı Federasyona iade etmesiyle bambaşka bir şekil almış oldu.
Burada en kritik fay kırığı ise İbrahim Akın ile İskender Alın’ın kendilerine isnat edilen suçlamaları kabul ettikleri iddiası ile oluşmuştur.
Gerçeğin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz!
Şimdi sürecin en başından bu yana yazmak istediğim ancak bir türlü sırasının gelmediği bir durum var ortada.
Neden şimdi sorguluyorum?
Adalet mekanizmasının nasıl işlediği ile ilgili daha en başında bir yorum yapmış, konuşmuştuk. Futbol disiplin hukuku ile uyuşmadığını da. Çünkü adalet statik, spor-futbol dinamik niteliği olan kavramlardır. Bunları birbirleriyle kıyaslamak doğru olmadığı gibi birini diğerinin yerine yerleştirmek de mümkün değildir.
Sürecin ilk görüntülerini gördüğüm ve ne ile ilgili olduğunu anladığım andan itibaren bu operasyonun yürütülüş yerinin yanlış olduğunu düşünmeye başlamıştım ya da başka bir
Aziz Yıldırım ve Sadri Şener futbol dünyamızın en renkli iki ismiydi. Belki standartları birçoğumuzun kabul edemeyeceği ölçüler taşıyordu; ancak bize aitti.
Ne yaptık biz onlara?
Aziz Yıldırım nereden bakarsanız bakın 25-30 milyon insana hitap ediyor. Yanlış anlaşılmasın Fenerbahçelilerden söz etmiyorum. Futbol dünyamızın sınırlarını tahmin etmeye çalışıyorum.
Bu insanları Aziz Yıldırım ya da Sadri Şener yaratmadı. O insanlar azar azar her dönem biraz daha eklenerek bugünlere getirildi.
Futbol insanların hayatlarının tam merkezine oturtuldu.
Şöyle bir bakın ya da hayal edin; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor’u çıkardığımızda geriye ne kalıyor?
Ne kalıyor?
Geriye yaslanın bir düşünün; geriye kalanları bir hesap edin. Eğer çok şey varsa bu yazıyı okumaya devam etmeyin.
Operasyon sürecinin başından bu yana hep olayı, nedenlerini, sonuçlarını, yeni durumu ve aktörlerini konuştuk durduk. Bütün bu olup bitenin içindeki en önemli unsuru, Fenerbahçe futbol takımını sürekli erteledik ya da bir paragrafın içine sıkıştırıverdik.
Pazar günü televizyonlardan takip ettiğimiz Selçuk Şahin’le söyleşi girişimi futbolcunun duygusal bir boşalım anına denk geldiğinden sonuçlandırılamadan bitmişti. Selçuk, Fenerbahçe’nin en eski futbolcularından biridir ve gösterdiği tepki bir anlamda Fenerbahçeli oyuncuların ruhsal durumu hakkında bize bir fikir verebilir.
Operasyonun başladığı ilk günden bu yana takip edebildiğimiz ve gördüğümüz en net şey Fenerbahçe futbol takımının Topuk Yaylası yalnızlığıydı. Belki kaçırmış olabiliriz; herhangi bir fotoğraf karesinin içerisinde Fenerbahçeli bir yönetici görmek mümkün olmadı. Yanlış anlaşılmasın yöneticilerin İstanbul’da çözmeleri gereken çok daha büyük sorunları vardı.
Futbol takımı değil,
2007’den bu yana Türkiye’nin “dokunulmazları” denilen her tabuya teker teker operasyonlar düzenleniyor, geçmişe dönük bir takım hesaplar soruluyor. Bunların büyük bir bölümünün “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması” yönünde bir kamuoyu beklentisi yarattığı gerçekliktir. Çünkü bu operasyonlar öylesine geniş bir yelpazeye yayılıyordu ki Türkiye’nin bir zamanlar yaşadığı iyi saatte olsunlar günleri ile ilişkilendirildiğinde belli bir mantık çerçevesi içine yerleştirilebiliyordu.
Ancak böylesine geniş bir soruşturma önemli bir halk desteğinin yanı sıra çok analitik, çözümleyici ve sentez yapıcı bir akıl ile zekâyı da zorunlu kılıyordu. Türkiye iktidarına sahip çıkarak bu operasyonlara destek verirken ikinci koşul kendi kendisini üretemedi. Neden tıkandığını ve ilerleyemiyor hatta genişleyemiyor olduğunu bilemiyoruz, fakat bekliyorduk.
Geçtiğimiz Pazar günü Fenerbahçe odağında başlatılan şike operasyonuna Sivasspor ve
Dün akşamüstü saatlerinde İtalya’dan bir haber geldi. Soruşturmayı yürüten savcı 2005 yılında başlatılan soruşturma kapsamında o sene şampiyon ilan edilen İnter’in de şike olaylarına karıştığını açıkladı. Juventus da hemen devreye girip şampiyonluğunun geri iadesini talep etti.
Buradan bir sonuç çıkıyor. Son günlerde fazlasıyla referans alınan İtalya örneğinin süreç olarak tamamlanmamış olduğunu görüyoruz.
Daha ilk gün bu sorunun altını çizmiştik.
Konu futbol olunca ve bunun hukuksal sorunlarının çözülmesi sürecine adli makamlar girdiğinde ortaya içinden çıkılması imkânsız sonuçları doğabiliyor. Çünkü futbol 8 ile 10 içinde 90 dakikalık karşılaşmaların oynandığı bir spordur. Süresi vardır ve her şey onun içinde sonuçlanabilmelidir. Bir yarışma mantığı içinde inşa edilmiştir.
Oysa hukuk bir kere karar verebilmek için sürecin her noktasını incelemek, taraflar lehine ne varsa gözden geçirmek, değerlendirmek zorundadır. Bu nedenle de onun için zaman yasaların
Boş bir defter üzerine aldığım süreçle ilgili bir takım soruları bugün sizlerle paylaşmak, seslice okumak istiyorum.
Bütün operasyonun "tesadüfen" bir başka soruşturma kapsamında teknik inceleme yapılırken ortaya çıkan deliller sonucu başladığı söyleniyor; Fenerbahçe Başkanı ve çevresinin takibi için 1 Aralık 2010 tarihi milat oluyor.
1 Aralık 2010 öncesiyle ilgili genel bir görünüme sahip miyiz? Bugün suç olarak delil kabul edilen ilişkilerin o tarihten önceki nitelikleri incelenmiş midir? Eskiye ait ne tür ilişkiler vardır?
Bu, Süper Ligin 15. Haftasına denk gelen bir tarihtir ve Fenerbahçe Trabzonspor’un 9 puan gerisinde, Beşiktaş’ın 3, Galatasaray’ın da 10 puan önündedir. Böylesi bir tabloda ilişkiler hangi seviyededir?
Medyaya servis edilen ya da üstün gazetecilik sezgi ve bilgisine sahip, yetenekli yeşila-turkuaz renkli gazetecilerin ulaşabildikleri şike soruşturmasına konu olan maçlar genel olarak son beş haftalık dönemi içermektedir. Öncesinde neler olup bitmiştir?
Fenerbahç
Dünkü yazımı Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin değişen, sona eren anlamı üzerine bir yorumla tamamlamıştım. Bunun adına çok şey yazmak mümkündür. Gelin şimdi biraz farklı bir pencereyi aralayalım.
Ortada bir operasyon var. Bunun Pazar günü itibarıyla bütün Fenerbahçelilerde bir şok etkisi yarattığı gerçektir. Bu hukuk sürecinin nasıl başlatılmış olduğu, ne yönde yürütüleceği gibi konular bizim dışımızda detaylardır. Teorik olarak gizlilik esaslı yürütüldüğü için iki gündür ortalıkta dolaşan bilgilerin niteliği ve güvenilirliği de tartışılır. Tek bir arzumuz var sürecin bir an önce sonuçlandırılmasıdır.
Ancak ortada bir gerçek var.
Nedir bu?
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Başkanı bu operasyonun lider kişisi olarak gözaltına alınmıştır.
Futbolun temel gerçeklerinden bir tanesi kişilerin yaptıklarıyla kurumların tüzel varlıklarının sürekli birbirleriyle karıştırılması veya yerine koyulmasıdır. Bu özellikle taraftar algısı düzeyinde neredeyse eşitlenir.
Bugün