Ülkemizde son dört yıldır görmeye alıştığımız toplu gözaltına alınmalardan bir yenisi bu sefer futbol dünyasında yaşandı. Bunun birinci, peşinden ikinci üçüncü dalgaların gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz.
Futbolu seven, yılın önemli bir bölümünü buna zaman harcayarak geçirenler bizler için böylesi operasyonların çok can sıkıcı olduğu bir gerçektir.
Çünkü iki tür futbol takipçisi var.
Bir kısım futbolun tamamen bir senaryo üzerine kurgulandığına, arada bir sürü karanlık ilişkinin olduğuna, maçlar üzerinde bir takım pazarlıklar yapıldığına inanıyor. Bu inanç sahipleri için kendi taraf oldukları takım haricinde hemen herkes şaibelidir.
Diğer bir kesim ise sonuna kadar bir futbol sevdalısı ve maçları taktiği, futbolcuların genel form durumu, teknik adamların tercihleri çerçevesinde izliyor. Örneğin bir hakemin bir pozisyonu yorumlarken kafasında herhangi bir takım lehine bir durum yaratacak kaygı içinde olmadığını, eğer yanlış bir karar verdiyse, görmemiş ya da karar verdiği
Basketbolda Avrupa’da yavaş yavaş bir ekol yaratıyor olduğumuzun işaretlerinden biridir şu yarı final mücadelesi. Üstelik artık bütün final maçları başarıyla oynayan, kritik anlarda sakin kalabilen ve kazanmak için gerekli taktiği üretebilen tecrübeli bir takıma da sahibiz.
Kızlarımızın Fransa karşısında oynadıkları basketbol gerçek bir mücadele örneğidir.
Maç boyunca kendi boyalı alanını kapatarak rakibini dış şutlara zorlayan; belki uzun boylu ancak daha çok da obez görünümlü ağır Fransız takımına karşı çabuk ayaklarını kullanarak hızlı hücumlarla sayı bulan millilerimiz son periyodun ikinci yarısını saymazsak hep önde götürdü karşılaşmayı.
Kazanmayı sonuna kadar hak eden taraf Türkiye’ydi. Maçın uzaması küçük bir dikkat eksikliğiydi.
Birsel Vardarlı şimdiden turnuvanın MVP’si oldu diyebiliriz. Ağır Fransız takımına karşı baş döndürücü bir top kullanma tekniği ile müthiş şeyler yaptı. Karşısına kim çıkarsa çıksın acemi basketbolcu görüntüsüne
Turnuvaya birinci grupta aldığı Litvanya ve Rusya yenilgileri ile başlayarak prosedür gereği bir üst tura galibiyet bile taşıyamadığından çıkıp çeyrek final şansını bir anlamda mucizelere bırakan potanın güzel Perileri dün büyük bir başarıya imza atarak Karadağ gibi Yugoslavya ekolünün merkezindeki takımı yenerek adını yarı finale yazdırdı, Fransa’nın rakibi oldu.
Turnuvanın yenilgisiz ve 74 sayı ortalamasıyla oynayan rakibini 44 sayıda tutma başarısı göstermesi galibiyetin ana nedenlerindendi.
Ancak kolay olduğunu söylemek de mümkün değildir.
İlk yarı boyunca uzun oyunculara sahip Karadağ karşısında pota altını kullanamadan dışarıdan bulduğu üç sayılık atışlarla maça tutunmaya çalışan millilerimiz maçın ilk çeyreğinde oyunda kalmayı başarınca bir anlamda rakibinin direncini kırmış oldu.
Turnuvanın başından beri Fenerbahçe’de oynadığından farklı bir görevle oynayan Birsel Vardarlı’nın sihirli elleri ile sayılar üretip, asistler bulan, Nevlin ve Nevriye ile pota altında ribauntları toplayan, Şaziye ile uzun mesafeli atışlarda
Dün yapılan uzlaşma görüntüleri bol, umut dolu yeni futbol federasyon başkanı ve kurullarının seçimi güne damgasını vurdu. Yaklaşık dört saat süren genel kurulun gündemi oldukça yoğundu ve Ankaraspor’un affedilmesi gibi çok önemli kararların alındığı, eskiye ait bir takım izlerin silindiği bir toplantıydı.
Hafızayı beşer nisyan ile maluldür diye çok önemli bir atasözümüz vardır. Bu kendi içinde hem bir durumu anlatır, diğer taraftan da o maluliyetin insanlık için ne önemli bir şey olduğunun altını çizer.
Her şeyi hatırlayabiliyor olsaydık, unutmayı başaramasaydık sanırım hayat çok daha zor, katlanılması mümkün olmayan bir yer olurdu.
Hata yapmak da insana has bir durumdur ve en az unutkanlık kadar belki bir maluliyettir. Ancak aynı hataların birer öğrenme süreci, tecrübelerin toplamı olduğunu da biliyoruz.
Bir başka tarafından bakarsak, unutmak aynı zamanda tecrübe kazanmak, öğrenmek anlamına da gelebilir.
Her başlangıcın yeni anlamlar taşıdığına sonsuz bir güvenimiz vardır ki bu da çok güzel
Geçen sene şampiyon olan Bursaspor’un kadrosunda yer alan Volkan, Ozan, Sercan biraz Şampiyonlar Ligi’nin hatırına olacak takımda kaldılar. Bursaspor açısından çok doğru bir tercih olmasına rağmen Bursaspor’un şampiyonluğunda önemli katkı yapmış oyuncu olmaları bu sezon söz konusu oyuncuların psikolojileri üzerinde farklı etki yaptı. Her üç oyuncu da geçen seneyi mumla aradılar.
Kalmalarının kime faydası dokundu; gitseydiler şimdi nerede olacakları?
Önceki gün Şenol Güneş takımdan ayrılan Umut, Selçuk, Ceyhun ve Egemen konusunda biraz da buruk açıklamalarda bulundu. Başarılı teknik adam belki de çok güvendiği ve takımın omurgası olarak gördüğü bu dört oyuncunun ayrılmasına fazlasıyla üzülmüştü.
Haksız da sayılmazdı.
Ancak sezon başından bu yana tecrübesinin yanına yaklaşamayacağımız saygı değer hocamıza hep küçük bir şey hatırlatmak istedik. O da futbol dünyamızın bir takım gerçekleri üzerineydi.
Alex’in futbolculuğu bu sezon kendi istatistiklerinin de üzerine çıkarak zirve
Geçen hafta federasyon başkanlığını kendi isteği ile bırakan ve bir daha aday olmayacağını açıklayan Sn. Mahmut Özgener’i bu işten soğutan futbol gerçeklerimiz üzerine biraz konuşmuştuk. Aynı günlerde yeni federasyon başkan adayı Sn. Mehmet Ali Aydınlar’ın ismi bütün kulüplerin desteğini alarak ortaya çıkmıştı bile.
Sn. Aydınlar sağlık sektöründe ve son yıllarda Fenerbahçe kadın voleybol takımının yönetiminde gösterdiği başarılar nedeniyle ülkemizde saygıyla anılan kişiler arasında gösterilmektedir. Onun bu profili bütün spor kamuoyu tarafından takdir edilmekle kalmıyor, hiç kuşku yok ki yönetilmesi çok zor bir federasyonun başına geçmesi için taraflı tarafsız herkesin ortak adayı haline getiriyor.
Burada birbirinden ayrıştılması gereken bir kaç olgu ve gerçeklik var, şimdi bunları biraz açalım.
Sahibi olduğu sağlık kurumunun nereden nerelere gelmiş olduğu önemli bir ticari başarıdır. Bir gerçek var ki ülkemizde herhangi bir alanda yoktan 'marka' yaratmak sıklıkla görülen bir durum
Galatasaray’ın yeni dönemi ile ilgili bir şeyler düşünmeye Fatih Terim ile birlikte başlamış; bunun bir ucunu Atletico Madridli paket transferlere bağlamayı planlıyordum ki dün akşam saatlerinde Reyes’in kulübünde kaldığı ile ilgili bir haber düştü. Bu haber Galatasaray cephesinde önce anlaşılmadı, kabullenilmedi, bir adım sonrasında da şaşkınlığın yarattığı bir takım reflekslere dönüştü.
Paket transfer dönemi sezon ortasında Demirören tarafından başlatılmıştı. Bu transferlerin ne anlam taşıdığına yönelik o günlerde fazlasıyla yorum yapmış, konuşmuş ve yazmıştık. Sonuçlarını izledik.
Hiç dolandırmadan ve dün yazdığım yazının devamı anlamındaki yorumumu paylaşmak isterim.
“Atletico Madrid, Galatasaray’ı büyük bir hata yapmaktan kurtarmıştır!”
Bu transferlerin öncelikle maliyeti, futbolcuların tavır alışı ve mevcut form durumları nedeniyle Galatasaray için bir sorun potansiyeli taşıyordu.
Galatasaray yeni yönetimi özellikle taraftarının içinde bulunduğu psikoloji nedeniyle bir an önce bomba niteliğindeki transferler
Galatasaray futbol takımı tarihinin en kötü sezonunu yaşamakla kalmadı, kulüp olarak da dibe vurdu. 15 Ocak 2011 tarihinde TT Arena Stadyumu açılışıyla birlikte yönetim krizi patlak verdi ve geçen ay yönetimin yenilenmesi, bambaşka bir vizyon ile Galatasaray’ın yeniden yapılandırılması süreci başlatılmış oldu.
Futbol tarihimizin en eski kulüpleri olmalarına ve üç büyükler olarak anılmalarına karşın, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş belirli periyotlarla başarısız sonuçlar alıyorlar ve ligde beklenmedik sıralara kadar düşebiliyorlar. Ancak bu başarısızlık bir sonraki sezondaki yerini belirlemiyor. Kulübün potansiyeli, adı bir sene sonra bambaşka kimlikle ortaya çıkmasına da neden olabilir.
Örneğin Fenerbahçe 2000 yılında ligin en istikrarsız ve en kötü takımlarından biriyken, ertesi sene şampiyon oldu. 1970 yılında Galatasaray ligi 8. tamamladıktan sonra üç sene boyunca ligin zirvesini kimseye bırakmadı.
Galatasaray’ın 1980’li yılların ilk yarısındaki görüntüsü hiç de iç açıcı değildi.