Güzel futbol ve kaliteli bir derbi

28 Eylül 2015

Pereira geldiği günlerde “Fenerbahçe’nin üç pasta kaleye gidecek bir hücum futbolu oynayacağını” söyleyerek futbol felsefesini ortaya koyuyordu bir anlamda.

Futbolda topa sahip olma, bol pas yapma, etkili hücum organizasyonları, ilk topa basarak rakibe karşı üstünlük kurma gibi oyun tekniklerine puan veriliyor olsaydı dün gece Fenerbahçe yediği gole kadar geçen süreyi 3-4 golle önde tamamlardı.

Ancak öyle olmuyor, futbol bir sonuç oyunu ve aslında tam da Pererira’nın dediği gibi üç pasta gole gidebiliyor olmanız gerekiyor.

Yok, gole gidemiyorsanız o zaman da kolay gol yemeyen bir takım olmanız önem kazanıyor.

Bunu da beceremiyorsanız, en azından yakaladığınız mutlak gol pozisyonlarını gole çevirecek beceriye sahip forvetiniz olmalıdır.

Peki, Fenerbahçe için bunlardan hangisini ön plana çıkarabiliyoruz?

Bir kere Fenerbahçe rakip kaleye gidene kadar bir sürü pas yapıyor.

Hadi hızlı hücuma çıktı diyelim, sonuç?

Yazının Devamı

Fenerbahçe nasıl oynayacağını biliyor mu?

18 Eylül 2015

Fenerbahçe ilk on beş dakikada yakaladığı fırsatları gole çevirmiş olsa farklı kazanacağı bir karşılaşmayı tam tersine, yazarken çok zorlanıyorum, kendi “taraftarının(?)” önünde farklı kaybetti.

Bir dizi yanlış söz konusudur; yanlış olmasa zaten başarısızlık olmaz, kaybedilmiş seneler ve kısa sürede yeniden başarıyı talep eden bir ortam var.

Buradan doğru bir şey çıkmasını bekleyemeyiz, çünkü reaksiyoner bir yapıya dönüştük.

Anlamaya çalışmıyoruz, sadece kafamızda inandığımız şeyin gerçekleşmesini talep ediyor ve bunu dışındaki her şeyi reddediyoruz.

Reddetsek o da iyi nefrete dönüştürüyoruz.

Çünkü kimsenin yaptığı işe saygı duymuyoruz, her şeyin en iyisini ve doğrusunu biz biliyoruz.

Kenan Evren’in Picasso’nun Guarnica isimli tablosuna bakıp “bunu ben de yaparım”anlayışının çok uzağında değiliz.

Yazının Devamı

Üç kupayı kazanan gerçekten Hamza Hoca mıydı?

16 Eylül 2015

Bu başlığı bundan bir ay önce atacaktım, gecikmenin sebebi tam zamanlamayı aramaktı. O da nedir, taraftarın en küçük yenilgide tepki göstermesiydi.

Çalıştırdığı dönemde 2000-02 yıllarında Premier Lig kupası hariç Avrupa’da UEFA dâhil tüm kupaları kazanmış Houllier Liverpool taraftarı için hala efsanedir. Zaman zaman stadyumda Houllier posterleri asılır.

İstanbul’da unutulmaz bir final sonucu Milan’ı yenerek Şampiyonlar Ligi Kupasını kazandıran Benitez de Liverpool taraftarı için bir efsanedir.

Ferguson'u Wenger'i saymıyorum bile...

Galatasaray’dan örnek vererek devam edelim; Fatih Terim taraftar için efsanedir.

Ya 10 ay içine üç kupa sığdırmayı başarmış Hamza Hamzaoğlu?

Efsane midir?

Dahası bu üç kupanın başarısı Hamza Hoca’ya mı aittir?

Yazının Devamı

İlk 45 dakikada farklı Fenerbahçe...

14 Eylül 2015

Fenerbahçe maçlarını bir anlamda ilk yarının son dakikalarında bulduğu gollerle kazanıyor olabilir ancak bu goller aynı zamanda futbol olarak da her şeyin sonu oluyor. Genellikle ikinci yarılara keyif veren, izlenmesi gereken bir tablo kalmıyor.

Dün gece de gole kadarki bölümde Fenerbahçe'nin takım halinde sahaya iyi yayılışı ve hücum anlayışını izledik.

Farklı bir şeyler olduğu da bir realiteydi.

Ozan, Van Persie'ye öyle bir top attı ki eğer o pozisyon gol olsa sezonun en iyi organizasyonlarından biri olarak kayıtlara geçerdi. Ancak Hollandalı bitiremedi. Her ne oluyorsa bu yıldız oyuncular ülkemizin havasını solumaya başladıklarında onları ayrıcalıklı yapan niteliklerini kaybediyorlar. Ozan yaşı ve tecrübesiyle orantısız ne kadar kusursuz bir gol pası vermişse aynı şekilde Van Persie ismiyle çelişecek şekilde pozisyonu harcadı.

Yazının Devamı

Hedef maç gözetiyor olmanın tarifsiz hafifliği

10 Eylül 2015

Dün de konuştuk, kaldığımız yerden devam edelim.

İspanya karşılaşmasının hedef maç olmadığı yönünde bir taktik yorum gelmişti. Peşinden takımın Almanya’ya hazırlandığını öğrendik. Bu bilgiden yola çıkarak Sırbistan eşleşmesinin de hedef maçlar arasında olmadığı sonucuna ezberden ulaşmak mümkün olur.

Hele Ergin Ataman’ın maçın idaresini “küserek” Ufuk Sarıca’ya bıraktığı göz önünde bulundurulduğunda buna biraz daha yaklaşabiliyoruz.

Hedeflemediğiniz maça asılmıyorsunuz, mücadele etmiyorsunuz.

Mücadelenin özeti nedir? Basket atamayabilirsiniz, hücumda başarılı olamayabilirsiniz ya savunma? Eğer rakibi karşılarken o hırsı, arzuyu göstermezseniz geriye böyle açık farklar kalır.

Pota altınızda çok büyük bir delik açılır ve her yuvarlanan top içine düşer, sayı olur. Rakibiniz rahatladıkça daha isabetli şutlar çeker. Tüm sportif başarıların geri planında yatan gerçek budur.

Takımlar arasında belirgin anlamda bu kadar açık farklar olmadığını biliyor, görüyoruz.

Maç sonu istatistiklere baktığınızda da bu ortadadır.

Yazının Devamı

Kazanma kafada başlıyor

9 Eylül 2015

Nasıl bir kura düzenidir bilemiyoruz Avrupa Şampiyonası’nda içinde bulunduğumuz B Grubu sanki tüm seri başı ülkelerin özellikle bir araya getirildiği bir organize iş gibi. İzlanda’yı bir kenara koyarsak, diğer beş ülkenin hepsi son dörde kalmayı hak edecek güce ve performansa sahip.

Dahası bizim de bu grupta bulunuyor oluşumuzdur.

Bunun çok büyük bir dezavantaj olduğuna kuşku duymamakla birlikte kendi gücümüzü test etmemiz bakımından bir eşik olduğunu da düşünüyorum.

Milli Takımımız neresinden bakarsanız bakın yepyeni bir jenerasyon ve oluşum.

2006’da Japonya’da katıldığımız Dünya Kupası’na da Tanyeviç gençlerden kurulu bir takımla gitmişti ve sürpriz sonuçlara imza atmış, turnuvanın en renkli takımı olarak da akıllarda yer etmiştik.

Sonrasında karakteristik özelliğimiz olan inişli çıkışlı bir grafik izleyerek nihayetinde 2010’daki Dünya ikinciliğine kadar uzanmıştık.

Bu takımın da ağabeylerinden çok farklı olduğunu göremiyorum. İşte temel mesele de bu eşiği aşacak, başka bir anlayışa ve spor aklına dönüşecek süreci de bu turnuvada gerçekleştirebilmektir.

Dün İspanya’yı kafa kafaya oyun sonrasında yenen İtalya galibiyetiyle başladığımız grup maçlarında taktiksel ol

Yazının Devamı

Bu galibiyet gerçek mi ve ne kadar önemli?

7 Eylül 2015

Letonya karşısın da %30’a %70’lik topla oynama üstünlüğümüz oluşurken, 11’e 4 isabetli şut ve başarılı pasta da 550’ye 180 gibi çok yüksek bir istatistik oluşturup, 1-1 berabere kaldık.

Hollanda maçındaki istatistiklerimiz; %68’e karşı %32 topla oynama, isabetli şutlar 4/4, başarılı pas 180/450 Hollanda üstünlüğü.

Sonuç 3-0!

Bu sayısal verileri ortaya koyup hangisinin doğru sonuç olduğunun cevabını aramıyoruz, yanlış anlaşılmasın.

Fatih Terim önceki gün maçla ilgili yaptığı basın toplantısında “turnuvalara katılmak için göreve gelmedim; turnuvaya gidip, gidememek ülkenin futbolda konuşacağı en son konu. Futbolu doğruya, ideal tarafa çekmek için buradayım” mesajını Letonya karşılaşması sonrasında yaptığımız “neredeyse 10 senedir bu takımın başında ve hala hakemleri konuşuyor”(*) yorumuna karşı veriyordu sanki.

Ne demek istediğini çok iyi anlıyoruz da bunun karşılığını ne futbolumuzla ilgili yapılan planlamalarda ne liglerimizde ne de milli takımımızda görüyoruz.

Dört gün arayla yapılan iki karşılaşmanın istatistiği de bize bu istikrarsızlığı, devamlılık sorununu net olarak ortaya koyuyor.

Yazının Devamı

Yazıklar oluyor!

4 Eylül 2015

Dışarıdan baktığınızda çok koşan, mücadele eden, çabalayan, kazanmayı arzulayan ve bunun için de elinden geleni esirgemeyen bir takım görüyorsunuz.

Sonra da maçın sonunda “olmayınca olmuyor” diyorsunuz.

İşte bu olmuyor!

Mesele niyetinizde değil, bunu nasıl yapıyor, başarmak için ne düşünüyor ve planlıyor olduğunuzda düğümleniyor.

Yıllardır Fatih Terim takımlarını izliyoruz. Ne oynattığını anlayabilen var mı? Hadi kendimi geçtim, böyle bir iddiada bulunmaya boyum yetmez; 2008 ‘deki Avrupa Şampiyonası sırasında birçok ülkenin teknik direktörleri özellikle ne demişlerdi?

"Türkiye’nin futbolunu anlayamadıkları için ne önlem alacaklarını bilemediklerini" itiraf etmişlerdi.

Biz de bununla gururlanmıştık. Çok önemli bir iş yapıyor olduğumuzu sanmıştık.

Yazının Devamı