Hakemler futbolun dört ayağından bir tanesidir ve yaptıkları görev itibarıyla da çok önemli bir yerde sahanın içindedir.
Bu nedenle hakemin ne yaptığı ya da yapmadığı her zaman tartışma konusudur, olmalıdır da...
“Hakem konuşmayalım” tarzı duruşlar futbolun genel yapısı içinde eksiklik ifadelerdir, kaçıştır.
Hakem faktörü ile futbolun gelişimi dolaylı yollardan birbirlerini etkilerler. Konumuz hakemleri nasıl idam ederiz değil; onların gelişimine ne şekilde katkıda bulunabiliriz üzerinedir.
Son günlerde hakem hatalarının artması bu anlamda gündem oluşturuyor; futbolumuzla ilgili nasıl kafa yoruyorsak hakemler konusunda da meseleyi derinlemesine ele almak gerekiyor.
Kuşkusuz doğru uslup ve yöntemlerle...
Yazılarımda mümkün olduğunca hakemlerle ilgili çok genel geçer yorumlar yapmaya gayret gösteriyorum, pozisyon tartışmasına girmiyorum.
Öncelikle...
Beşiktaş’ın Bursaspor karşısında zirve yapan futbolu Galatasaray maçıyla durmuştu; daha sonraki maçlarda da gerilediğini izliyoruz.
Bunun temel nedeni Beşiktaş’ın yıllardır lider oyuncu grubunun olmamasıdır. Beşiktaş’ın kadrosunda uzun zamandır forma giymesine karşın bu takımın omurgasını oluşturup, inisiyatif koyup, belirleyecek bir yapıyı halen arıyor.
Bu durum iki sene önce de böyleydi, geçen sene de ve içinde bulunduğumuz sezonda değişmiyor.
Beşiktaş ne zaman iyi yolda olduğunu gösterse, futboluyla dikkat çekmeye başlasa kısa sürede onun altında eziliyor; ta ki bütün gözler onun üzerinden çekilene, favori görüntüsünden uzaklaşana kadar...
Beşiktaş’ta sanki bir güç özellikle en başarılı olduğu dönemde dizginliyor.
İlk dört hafta futboluyla herkesi büyüleyen Fernandes’i Galatasaray karşısında görebildik mi?
Dün?
Gerçek Fernandes buysa önceki haftalardaki neydi? Bu sorunun cevabı futbolcunun standartlarında duruyor. Maalesef takımın beyni diyeceğimiz bir karaktere bürünemiyor.
Dakika 90+4 ve Fenerbahçe hücum ediyor. Kuyt ortayı yaptığında Erciyesspor ceza sahası içinde üç forvet oyuncusu var; Webo, Sow ve Emenike... Emenike'nin kafa vuruşu kalecinin sağından kalenin içine girerken Sow da biraz geride gol pası için bekliyordu.
Kısacası gol için bütün şartlar oluşmuştu.
Ve Emenike haftalardır beklenen golünü iki sene sonra Fenerbahçe forması altında Erciyesspor kalesine bırakıyordu.
Bu gol kendi içinde bir çok anlamı beraberinde taşıyordu. Ancak en önemlisi Fenerbahçe'nin kazanma azmi, arzusu ve tek hedef doğrultusunda ilerleme kararlılığının somut ifadesi oluyordu.
Teknik kadro dahil olmak üzere bütün takımın gol sonrasında Emenike'nin üzerinde zafer ve mutluluk kulesi yapması da bunun güzel görüntülerindendi...
Fenerbahçe'nin bu kadar net üstün olduğu bir karşılaşmada maçı son saniyede attığı golle kazanmış olmasının futbolun kendi içindeki bir takım hassas dengelerden kaynaklandığını konuşmak gerekiyor.
Öncelikle...
Azofeifa'nın olağanüstü güzellikteki sıradışı golünün maçın en önemli kırılma bölümü olduğunu söylememiz gerekiyor. Böyle goller futbol perisi tarafından özenle hediye edilir; etkisi de uzun süre kalıcı olarak hissedilir.
Seken topları kullanma becerisi gösteren takımın kazandığı bir karşılaşmaydı TT Arena'daki Galatasaray-Karabükspor maçı...
Galatasaray'ın pozisyon üretmekten uzak; ilerideki üçlüsünün yaratacağı karamboller ve Sabri'nin sağ kanattan yaptığı şişirmelerle oynadığı, Selçuk'un aktif alanda görünmediği standartların çok altında bir karşılaşma oldu.
Lua Lua'ya birisi bütün futbol becerini göster ve kapağı İstanbul'a atıver diye bir akıl vermiş anlaşılan. Yüksek becerisini bencillikle birleştirerek Karabükspor'un atak zenginliğini budadı diyebiliriz. Maçın ilk otuz dakikasında öyle topları sündürdü ki saç baş yolduran cinstendi.
Neyse ki Akpala ile oyunu dengelemeyi becerdiler. İlhan Parlak'ın neden sahada olduğunu anlamak da çok kolay değildi; kaçırdıklarıyla Tolunay Kafkas'ı çileden çıkardı.
Sneijder...
Mancini geldiği günden beri hakkında olumlu şeyler söylüyor; o da dün bunun hakkını teslim etti ve takımına galibiyeti getiren golleri attı.
Sneijder kesinlikle Hollanda milli takımında izlediğimiz oyuncu olamadı bir türlü; bunun nedeni kendisinden mi kaynaklanıyordu yoksa takım ona uygun mu değildi? Son zamanlarda kamuoyuna yansıyanları da hesaba katarsak; Sneijder'ın Fatih Terim'le de
Uzun yıllardır yoğun çalışma şartlarım nedeniyle sadece Bayramlarda izin kullanıyorum ve bu yıl çok da planlı olmayan bir şekilde kendimi Sakız Adası'nda buldum.
Sakız Adası, Türkiye'ye en yakın komşu adası ve bunun getirdiği sonuçlardan biri yoğun Türk turist nüfusuna sahip olması; biz de bunun parçası oluverdik.
Çeşme'ye kırk beş dakika uzaklıktaki bu komşu adası kendisine gelen misafirlerini gayet güzel karşılıyor ve ağırlıyor. Aynı tatili ülkemizde büyük bir ihtimalle iki kat pahalı şekilde tamamlamak mümkünken, bütçenize dost bir bayram geçirmenin güzel bir alternatifi olarak orada duruyor.
Turizme ait bu girişten sonra spor gündemine doğru yavaş yavaş girmeye çalışalım.
Bir kere Türkiye'den uzak kalmanın en önemli eksiklerinden bir tanesi internet sorunu; interneti en üst düzeyde kullanan ve haberleşmenin temel aracı olarak gören benim gibi biri için böylesi yoksunluk çok şey demektir.
Hemen kısa yoldan bir itirafta bulunmam gerekiyor ne Estonya ne Hollanda karşılaşmalarını izlemeyedim.
Bu yazı zaten maçlardan bağımsız temel bir felsefei sorun üzerine kurulacaktır.
Grubun ilk maçı olan Hollanda eşleşmesini Amsterdam'da izledikten sonra Türkiye'deki maça da gitmeyi çok istiyordum anc
Bu karşılaşma geçen sezon oynanıyor olsaydı; üçüncü periyodun son yarısında Galatasaray 48-39 önde geçtiğinde büyük bir ihtimalle bitmiş olurdu.
Fenerbahçe Ülker’in kırılgan takımı maçı bırakır hatta fark 15-16 sayılara kadar da çıkardı; son periyotta da yalandan bir baskı görürdük ancak netice değişmezdi.
Dün Obradoviç yönetiminde Fenerbahçe Ülker adına tipik bir Euroleague standardında bir basketbol oyunu izledik. Geçen sezonun Amerikalı oyuncu ağırlığı yerine bu yıl Fenerbahçe’de Avrupa pasaportlu daha fazla oyuncu var ve görüyoruz ki kırılmıyorlar da...
Kuşkusuz geçen sezonun başında Celtics karşısında izlediğimiz Fenerbahçe Ülker ve yaptığımız yorumlar fazlasıyla yanıltmıştı bizleri; doğru test Euroleague arenası oluyor.
Obradoviç kenardaki duruşu, hareketleri, oyuna müdahalesi, pozisyon pozisyon oyuncularına yaklaşımı gerçekten önemli farklar; işte bu fark Emer Preldzic’i belki de karşılaşmanın kahramanı, kader adamı yaptı.
Son hücumda Bo’nun topu Emir’e teslim ettikten sonra hücum yönüne göre sağ dipe yerleşirken, Preldzic bir kere da kenara baktı; o an koç ile aralarında nasıl bir bağlantı oldu bilemiyorum ancak kalan 15-16 saniye top onun elinde kaldığına
Fatih Terim, Galatasaray’ın ligin birinci haftasında kazandığı Gaziantepspor karşılaşmasındaki kadrosunsa Chedjou-Gökhan değişikliği yaparak bir sonraki hafta Bursaspor deplasmanına gitti ve orada çok sağlam bir takımla karşılaştı; açıkçası yenilgiden zor kurtuldu diyebiliriz.
Üçüncü hafta Eskişehirspor karşısında Hamit’in yerinde Engin, dördüncü hafta sahasında berabere kaldığı Antalyaspor maçına Sneijder’ın yerine Amrabat ve Selçuk’un yerinde de Emre Çolak’ın alarak başladı.
Üst üste gelen puan kayıplarından ve Real Madrid faciasından sonra gidilen ve kazanılan Beşiktaş deplasmanında Sabri ve Dany ilk on birde başlıyordu.
Bir sonraki hafta Melo’nun yerine kadroda Bruma vardı.
Pazar günü ligin ilk yenilgisinin yaşandığı Akhisar deplasmanındaysa Melo ve Selçuk’un yerinde Yekta ve Ceyhun forma giyiyordu.
Maç sırasında yapılan oyuncu değişiklikleriyle takım kurgusu sürekli ve hiç durmaksızın farklı şekiller alabiliyordu.
Gaziantepspor, Bursaspor, Eksişehirspor ve Beşiktaş karşılaşmalarına 4-3-1-2, Antalyaspor ve Rizespor’a karşı 4-1-3-2, Akhisahar’a 4-2-3-1 dizilişi ile çıktı Galatasaray.
Ancak Akhisar maçını bir kenara koyarsak genel anlamda sahaya yayılması, Melo
Fenerbahçe geçtiğimiz üç sezon ağır temposu, insana baygınlık veren o pas alışverişi için sık sık eleştirmiştik.
Eleştiri, zaman içinde karşıtını geliştirdi. Fenerbahçe'nin başına kim gelirse gelsin daha hızlı oynamanın yolunu arayacaktı; çünkü fark yaratmak gerekiyordu, en belirgin olan şey de çabuk, dinamik futbol olabilirdi.
Fenerbahçe'de kaleci hariç herkes çok koşuyor, maç ortalamasında zaman zaman bir oyuncu fazla oyunuyor, olağanüstü mücadele var; topa sahip olma arzusu var, herşeyden öte hırs var.
Bunlar zaten sporun temel bileşenleridir. Ne kadar çok ter dökerseniz spor anlam kazanır. Asla bu özellikleri kaybetmemek gerekiyor.
Kuşkusuz takım oyunlarında organize olabilmek, doğru şekilde sahaya yayılabilmek, herşeyden önce pas alışverişini sağlayabilmek çok önemlidir.
Genel istatistik veriler başarılı olmuş takımların üç pasta gol pozisyonuna girebildiklerini söylüyor. Ancak öyle zaman oluyor ki onlarca pas yapıp pozisyon dahi üretemeyebilirsiniz, değil ki gol olsun!
Fenerbahçe'nin dün eksiği dinamik, hızlı, mücadeleye dayalı oyununu akılla buluşturamamış olmasıdır.
Hani halk oyunlarında müziğin temposuna göre belli bir ayak oyunu vardır, tören geçişerinde davulun her vuruşunda so