Verda Özer

Verda Özer

verdaozer@gmail.com

Tüm Yazıları

Duymuşsunuzdur, Danimarka’da vizon çiftliklerinden yeni bir koronavirüs hızla yayılmaya başladı. 200’den fazla kişiye bulaşması üzerine de İngiltere gibi bazı ülkeler Danimarka giriş-çıkışlarını kapattılar. Danimarka hükümeti de ülkedeki 17 milyon vizonun öldürüleceğini açıkladı. İnsanlar kürk giyecek diye o çiftliklere tıkılan zavallı vizonlara mı üzülelim? Koronanın mutasyona uğramasına mı?

Doğayla tuhaf ilişki

Kovid-19 da zaten ilk başta Çin’deki yarasa pazarlarından insanlara yayılmadı mı? Malum, bu virüsün Çin’de sokaklara kurulan hayvan pazarlarında satılan ve yenilen yarasalardan kaynaklandığı söyleniyor. Yani aslında yaban hayvanlarını olmaları gereken yerden (doğadan) alıkoyup, hijyenik ve doğal olmayan şartlarda insanla iç içe getirmekten. Yoksa bir yarasa neden virüs taşısın ki?

Haberin Devamı

Zaten uzmanlar doğal eko-sistemlerin tahrip edilmesi, ormansızlaşma, yaban hayvanlarının yasa dışı ticareti sonucunda virüs gibi patojenlerin hayvanlardan insanlara geçtiğini ortaya koyuyor. Doğal yaşamdan koparılan hayvan türlerinin bulaşıcı hastalığa sebep olma ihtimali tam 2 kat daha fazla. Hakeza birçok bilimsel rapor, Kovid-19 benzeri, hayvandan insana bulaşabilen hastalıkların alarm verici hızda arttığını gösteriyor. Böyle giderse, daha çok sayıda benzer virüsler ve salgınlar göreceğiz belli ki.

Kısacası, korona salgınının asıl sebebi, doğayla kurduğumuz bu hiç de “doğal olmayan” ilişki. Ne hayvan olması gereken yerde, ne de bizim hayvanla bağlantımız olması gereken şekilde. İnsan doğaya bu derece hükmetmeye ve onun dengesini bu derece bozmaya kalkınca, işte sonuç ortada: Kendi doğası da bozuluyor. Virüsü kapıp darmaduman oluyor.

Hızlandırılmış kriz

Bu pandemi aynı zamanda yaşamımız için doğaya ne kadar bağımlı olduğumuzu da ortaya çıkardı. Uzun süre evlere kapanınca açık havaya, parklara, bahçelere hasret kaldık. Maskelerin ardında nefes almakta zorlanınca, temiz hava solumanın kıymetini anladık. Doğaya yani kendi doğamıza ne kadar aykırı yaşamışız, onu fark ediyoruz şimdi.

Bu fark ediş de bugüne kadar fasa fiso diye bakılan küresel ısınma, iklim değişikliği, çevre kirliliği, geri dönüşüm gibi olgulara çok daha ciddiyetle bakmayı getirdi. Daha önce de var olan ama dikkat kesilmediğimiz bu gerçekler gündemimizin en tepesinde bugün. Kendi sağlığımızı, temiz havayı, yeşil çevreyi konuşup duruyoruz.

Haberin Devamı

Doğaya verdiğimiz zararı şimdi çok daha net görüyoruz. Her şeyden önce, bizler sokağa çıkamayınca, tüketimi azaltınca, uçaklar uçamayınca, fabrikalar çalışmayınca... Doğanın kendini hemen toparladığına, temizlendiğine şahit olduk. Meğer kurduğumuz düzenle etrafımıza ne kadar zarar veriyormuşuz, onu gördük.

Bunu en çarpıcı şekilde gösteren de rakamlar. Düşünün ki kurduğumuz bu düzen yüzünden geçtiğimiz 40 yılda yeryüzündeki tüm omurgalıların yüzde 40’ı yok olmuş. Karasal alanların 4’te 3’ü ya kirlenmiş ya da zarar görmüş. Sulak alanların da 3’te 2’si harap olmuş. Türkiye de geçen 50 yılda 1.3 milyar metreküp su havzası kaybetmiş. Ki bu, 3 adet Van Gölü demek. İnsanoğlunun yarattığı tahribatın ve doğa üzerinde kurduğu baskının                                 sonuçları bu...

Haberin Devamı

Dünyanın en köklü çevre kuruluşu Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) da yeni yayımladıkları pandemi raporunda buna dikkat çekiyor. Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar’la konuştuğumda, “1900 yılına kadar dünya nüfusu 1 milyar iken, sadece son 100 yılda buna 7 milyar insan daha eklenmiş. Bu muazzam nüfus artışına bir de insanların bu korkunç sömürüsünü ekleyin” diyor.

***

Kısacası, aslında iklim krizinin yıllardır yol açmakta olduğu ve gelecekte çok daha sert göreceğimiz sonuçları korona vesilesiyle şimdi hızlandırılmış şekilde yaşıyoruz. Zaten yakın gelecekte kirlenen hava yüzünden sokağa maskeyle çıkmak zorunda kalacaktık. Ya da iklim krizinin yol açtığı yüksek sıcaklık dalgaları, şiddetlenen seller ve kasırgalar yüzünden mecburen evlerimize kapanacaktık.

Yani çevre-iklim krizinin 10 yılda sebep olacağı ölüm vakalarını ve hayatımızdaki değişiklikleri korona birkaç ayda yaratmış oldu. Bu sayede de verdiğimiz zararın bizzat hayatlarımıza dokunduğunu ve dünyanın sonunu getirdiğini sonunda gördük.

***

Gelecekte benzer pandemilerin oluşmasını engellemek ama her şeyden önce yaşadığımız gezegenin yok olmasını önlemek için ise eko-sistemimizi acilen onarmamız gerek. Bunun yolu da mevcut düzeni daha doğal hale getirmekten, doğayla ilişkimizi yoluna sokmaktan geçiyor.

Bizler buna hazır olana kadar da bu pandemi bizi zorlayacak belli ki. Bizler mutasyona uğramadan, virüs mutasyonu bırakacağa benzemiyor.