20 Nisan 1994 tarihinde, Marmara Bankası ve TYT Bank’ın faaliyetleri Bakanlar Kurulu kararıyla durduruldu ve iflasları kararlaştırıldı. Bu kararla, her iki banka da, o zaman Merkez Bankası’nın çatısı altında bulunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) veya başka bir bankaya devredilmedi.
Yani bankaların zararları, şimdi yapıldığı gibi devlete yüklenmedi. TMSF, sadece bankalardaki tasarruf mevduatını ödemekle yükümlü oldu. Ödemeler de İş Bankası’nın yönetimi ve Hazine ve Merkez Bankası’nın denetimi altında yapıldı.
1994 sisteminde, iflası istenilen bu bankalarda repo yapanlar ve döviz alacağı bulunan yabancı bankalar paralarını alamadılar. İşte bu nedenle, 2000 krizinin sırasında el konulan bankalar, IMF ve yabancı bankaların bastırmasıyla, iflas ettirilmedi; şimdiki TMSF’ye devredildi ve bankalar kapatılmamış olduğu için, devirden sonraki günlerde, yabancılar paralarını rahatça geri çekebildiler.
İşin en acıklı tarafı, yabancılar paralarını son kuruşuna kadar birkaç gün içinde geri alabildikleri halde, Türk yatırımcıların “off-shore
İngiltere’de birkaç ay önce piyasaya sürülen Atlantis Atlası (The Atlas of Atlantis), şimdiye kadar Atlantis konusunda yazılan en kapsamlı kitap. Kitaba göre, Atlantis milattan önce 9500 yıllarında var olan büyük bir imparatorluk. O dönemde dünya, taş devrini yaşarken, Atlantis’te gelişmiş bir bronz çağı uygarlığı vardı.
Antik Mısır’ın da, milattan önce 9000 yıllarında Atlantis İmparatorluğu tarafından fethedildiği öne sürülüyor. Zaten, Atlantis’le ilgili temel bilgiler, ilk kez, Mısır’da Nil Deltası’ndaki Sais şehrindeki Neith Tapınağı rahipleri tarafından, milattan önce 590 yıllarında Atina’nın 7 akıllı adamından biri sayılan Solon’a veriliyor. Daha sonra, bu bilgiler Solon’un akrabası Critias III tarafından, milattan önce 350 yıllarında Sokrates ve Platon’a aktarılıyor. Platon da Timaeus Diyalogları ve Critias Diyalogları isimli kitaplarında, Atlantis İmparatorluğu’ndan bahsediyor.
Kitaba göre, Mısır medeniyetinin gelişmişlik sırları, Atlantis medeniyetinden elde edilen bilgilere dayanıyor. Hatta, Mısır
Esat Edin, bugün değeri birkaç milyar doları aşan, İstanbul Kemer Country projesini yarattı. Ancak, Edin, bugünlerde 50 milyon doların üzerindeki bir borç batağıyla mücadele ediyor. Kemer Country’de halen, üst ve üst orta düzeyde gelir seviyesi olan 4 binden fazla kişi yaşıyor. Bunlar arasında, büyük bankaların genel müdürleri, saygın işadamları, önemli sanatçılar var.
Edin, borçlarını ödeyebilmek için, Kemer Yapı ve Turizm’deki hisselerini satışa çıkarmış. Yerleşim sakinleri de yönetim değişikliği halinde, yeşil alanların yok olacağı endişesiyle, borçları satın alma girişiminde bulunup bu amaçla bir icra komitesi kurmuş. Komitede, en büyük iki bankanın genel müdürü de bulunuyor.
Etrafta yeni projeler oluşsa da Kemer Country’ye olan ilgi hiç azalmadı. Çünkü, burada İstanbul’un en meşhur golf sahalarından biri, tenis, kulüp ve at binme olanakları da var. Yerleşim alanındaki villaların fiyatları 5 milyon dolar seviyelerine kadar çıkmış. Bu fiyat artışındaki en
Kendi kendime soruyorum: n Ne değişti ki, AKP’yi kapatma davası şimdi açıldı?
Şimdiye kadar kapatılan partiler yerine, eskisine benzer yenileri kurulduğuna göre, parti kapatılması kimlerin harcanması anlamına gelecek?
AKP’yi iktidara getiren yabancı güçlerin desteği, azaldı mı?
Cevaplıyorum:
“Ilımlı İslam Modeli”nin yerleşmesi için, yıpranan atın değiştirilmesi gerekiyordu. Değiştirmenin zamanlaması, en risksiz dönemde yapılıyor.
AKP’nin kapatılmasıyla, Tayyip Bey ve ekibi harcanmış olacak. Yani, kapatılma gerçekleşirse, elde edilen bu olacak.
Yabancı güçlerin “Ilımlı İslam Modeli”ne desteği sürüyor. “Model”in bundan sonraki aşaması, “Başkanlık Sistemi” ile devam edecek. Esas yapılmak istenen iş, buydu. Halkın seçtiği başkan geldikten sonra, Tayyip Bey’in görevi bitmiş oluyor.
Birkaç gün önceki yazımda, İstanbul’un önemli bir sorununu gündeme getirmiş ve artık 30 katlı plazaların bile kaçak yapılmaya başlandığını anlatmıştım.
Maslak’ta en ön sıradaki, neredeyse yarım milyar dolarlık bir arsaya “tamamı kaçak” bir plaza yapılmaya başlandığını ve inşaatın 7. kata geldiğini yazmıştım. Bu plazada, ruhsat veya izin yoktu. AKP’li belediyelerin, sorunla hiç ilgilenmediğinden de bahsetmiştim.
CHP Şişli İlçe Başkanı’nın konuyla ilgilendiğini ve benimle görüştüğünü; bu bölgenin Sarıyer Belediyesi’ne mi, yoksa Şişli Belediyesi’ne mi ait olduğunu sorduğunu; Sarıgül’ün bir açığını yakalamış olma düşüncesiyle, buraya geldiğini; ama, bu olayla da ilgileneceklerini söylediğini nakletmiştim.
Aradan geçen, iki ay içinde, ne arayan ne soran, ne de ilgilenen olmadığından bahsetmiş; “İşte, CHP bu yüzden kaybediyor” demiştim. CHP’liler enerjilerini birbirleriyle uğraşmaya harcıyor, rakipleriyle uğraşamıyorlardı.
İşte detaylar
Yazım üzerine, CHP İstanbul İl
Yaklaşık iki ay önce, İstanbul’un önemli bir sorununu gündeme getirmiş; artık 30 katlı plazaların bile kaçak yapılmaya başlandığını anlatmıştım. Maslak’ta en ön sıradaki bir gökdelenin, neredeyse yarım milyar dolarlık bir arsaya “tamamı kaçak” bir plaza yapılmaya başlandığını ve inşaatın 4. kata geldiğini yazmıştım.
O günden beri, inşaat 7. katı geçti. Bu plazada, ruhsat yok; izin yok. Plaza inşaatında çalışanlar, ruhsat yok ama Belediye ile anlaştık diyorlar. Nasıl anlaştılarsa! İnşaatta ruhsat tabelası yok ama elektrik, telefon var.
Nasıl oluyor da kaç kata varacağı bile bilinmeyen, deprem yönetmeliğini bile hiçe sayan plaza inşaatları yapabiliyor? Elektrik İdaresi ve Telefon İdaresi nasıl bağlantı yapmış? Belli değil. Değişen Türk Ceza Yasası’nın 184. maddesi, bu işleri kapsam dışı mı tutuyor?
CHP olaya el atıyor
AKP’li belediyeler, sorunla hiç ilgilenmediler.
Onların işi, yapılan işin yasalara uygun olup olmadığına bakmadan, birilerinden para sızdırıp, seçmenlere yemek çıkını dağıtmak, sonra da bunun adını demokrasi koymak olduğu
Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç, benim yazılarımı “laik kesim”in görüşüymüş gibi sunan yazılarına devam ediyor. Şimdiye kadar yazdığı birkaç yazıya cevap vermedim. Çünkü, yazılarda hiç kişisel saldırıda bulunmadı; sadece yazılarımdan alıntılar yaptı. Çarşamba günkü yazısında da, benim 9 Temmuz 2007 tarihli yazımdan alıntılar yaparak, “Başımıza gelecekleri açıkça yazmış” diyor. Ben yazdıklarımın arkasındayım. Taha Bey de çok iyi bilir ki, köşe yazıları, o günün şartları altında yapılan değerlendirmelerdir.
Zaten, benim geçen yıl yaptığım bir ekonomik tahminin, bugünün şartlarında da doğru olması beklenemez. Öte yandan, köşe yazarlarının görüşlerinden yola çıkarak, genelleme yapmak, daha da ileri giderek patronları suçlamak, saçmalamaktır.
Ben, yazılarımı kimsenin etkisinde kalarak yazmam. Hiçbir kesim, zümre, parti ve kurumla da ilişkim yoktur; bunların hiçbirinden bilgi de almam. Sadece düşüncelerimi yazarım. Şimdiye kadar, AKP’yi tutan birçok
Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç, benim yazılarımı “laik kesim”in görüşüymüş gibi sunan yazılarına devam ediyor. Şimdiye kadar yazdığı birkaç yazıya cevap vermedim. Çünkü, yazılarda hiç kişisel saldırıda bulunmadı; sadece yazılarımdan alıntılar yaptı. Çarşamba günkü yazısında da, benim 9 Temmuz 2007 tarihli yazımdan alıntılar yaparak, “Başımıza gelecekleri açıkça yazmış” diyor. Ben yazdıklarımın arkasındayım. Taha Bey de çok iyi bilir ki, köşe yazıları, o günün şartları altında yapılan değerlendirmelerdir.
Zaten, benim geçen yıl yaptığım bir ekonomik tahminin, bugünün şartlarında da doğru olması beklenemez. Öte yandan, köşe yazarlarının görüşlerinden yola çıkarak, genelleme yapmak, daha da ileri giderek patronları suçlamak, saçmalamaktır.
Ben, yazılarımı kimsenin etkisinde kalarak yazmam. Hiçbir kesim, zümre, parti ve kurumla da ilişkim yoktur; bunların hiçbirinden bilgi de almam. Sadece düşüncelerimi yazarım. Şimdiye kadar, AKP’yi tutan birçok