Bu nedenle, Avrupa Birliği'nin bizi eninde sonunda üye olarak alması ve bundan daha önemlisi, uluslararası ekonomik ve sosyal kuralların ülkemizde de aynen uygulanmaya başlaması kaçınılmaz.Yabancı sermaye gelmeden gelişmemizi tamamlayamayacağımızdan; yabancı sermayenin de bütün engellemelere rağmen mutlaka geleceğinden bahsetmiştim. Vergi politikası, enerji fiyatları, kur politikası, arazi tahsisi gibi konuların mutlaka masaya yatırılarak ulusal şirketlerimizin rekabet gücünü artırmak için her şeyin yapılması gerektiğinden söz ettim. Son olarak, uluslararası arenada iş yapan şirketlere, ticaret ataşeliklerimiz tarafından her türlü bilginin sağlanmasının ve yardımın yapılmasının önemi üzerinde durmuş, bu görevin DPT'ye verilmesinin önemini vurgulamıştım. Önceki yazımda, küreselleşme konusunda kendimize bazı sorular sormamız gerektiğinden bahsetmiştim. Küreselleşme oluşumunun dışında kalamayacağımızı, hatta dışında bırakılamayacağımızı, bu konuda Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) araştırma ve bilgilendirmeler yapması gerektiğini anlatmıştım. Küreselleşmeye başlayan ekonomik düzende, büyük şirketler küçükleri satın alıyor veya kontrol ediyor. Bu oluşum, ülkemizde de geniş ölçüde başladı. Ulusal kamu veya özel sektör şirketlerimizi yabancılara satıyoruz. Peki, elde ettiğimiz gelirleri nasıl değerlendirmeliyiz? Kamu sektörünün elde ettiği özelleştirme gelirlerinin bütçe açıklarını kapatmak yerine, kamunun sahip olduğu diğer varlıkların yenilenmesine ve geliştirilmesine harcanması yönündeki IMF görüşü, artık geçerliliğini kaybetti. Şimdi, IMF de bu gelirlerin faiz harcamalarına gitmesine göz yumuyor. Sonunda, bizi, satıp yiyen mirasyedilere döndürdüler. Dünyanın en yüksek reel faizini verdiğimiz için de parası olan bize geliyor; bizi sömürüyor. Üstelik, borcumuz da azalmıyor; artıyor. Devletimize yatırım yaptırılmıyor; ha babam faiz ödettiriliyor. Bizi kandırıp bir gün borçların biteceğini söylüyorlar. Ama, olmuyor. Bu kısır döngüyü mutlaka kırmamız gerekiyor. Zaten, bu kısır döngü kırılamadığı için sık sık kriz çıkıyor; ekonomimiz yabancıların elinde oyuncak oluyor. İktidar partileri de ülkeyi değil, kendi ideolojilerini düşündüğü ve kendi zenginlerini yaratmaya çalıştığı için, milletimiz karşılaştırmalı olarak gittikçe fakirleşiyor. Özelleştirme gelirleri, bütçe açıklarını kapatmak için harcanmamalı. Mirasyediye döndük Özel sektör, bir varlığını satarak elde ettiği geliri, doğal olarak en kârlı alanlara yatıracaktır. Çok ilginç bir döneme girdik. Tesadüfen, her konuda en kârlı yatırım yapılabilecek ülkelerin biri de Türkiye. Parası olan, devlet tahviline parasını yatırıp % 23 net getiri elde edebilir. Bunun reel faizi net % 13'ü bulur. Yabancıların girdiği dönemleri takip ederek İMKB'ye yatırım yapıp "iyi" kârlar elde edilebilir. Ben, bir varlığını satarak elde ettiği gelirle yatırım yapacak olanlara, öncelikle Türkiye'de büyük şirket ve KOBİ'leri satın almalarını öneriyorum. En kârlı iş, bunları mümkün olan ucuz fiyatla alıp büyüterek yeniden satmak. Fazla beklenmeden inşaat yapılabilecek olan, iyi yerlerdeki arsa ve araziler de gelecek vaat ediyor. ytoruner@milliyet.com.tr Ucuza alıp büyüterek satmak