Bugünlerde İmar Bankası mudileri şoku yaşanıyor. Bırakın, bankadan Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) alanların uğradıkları haksızlıkları, mevduatlar bile ödenemedi. Oysa, bundan önceki el koymalarda böyle sıkıntılar yaşanmamıştı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) bankalara el koyma biçimleri çeşitli. Sorunların çeşitliliği ve öncekilerden farkı da bundan kaynaklanıyor. Oysa, teoride, kişiler hangi banka ile çalışırsa çalışsın aynı sonuçları elde etmeleri gerekiyor.
BDDK'nın bankalara el koyma biçimleri şöyle:
a) Bankaları devralmadan, yönetimlerini kontrol etme,
b) Bankaları devralma ve sahiplerinin de yasalara aykırı işlem yaptıklarını saptama,
c) Bankaları devralma ama sahiplerinin yasalara aykırı işlem yapmadığını kabul etme (Demirbank örneğinde olduğu gibi),
d) Bankaları devralmadan doğrudan tasfiye etme.
İşte sorunlar burada başlıyor. Çünkü, bir banka için yukarıdaki seçeneklerin hangisinin uygulanacağına BDDK karar veriyor ama el konulan bankalarla işlem yapanlar açısından durum farklı. Doğal olarak, el konulan bankaların sahipleri de farklı işlemlere tabi tutuluyor. Banka sahiplerinin durumu ayrıca ele alınabilir ama BDDK'nın verdiği bir karar nedeniyle vatandaşın farklı uygulamalarla karşılaşması ciddi sıkıntılar yaratıyor.
İşin daha ilginci, yukarıdaki "a - b - c" seçenekleriyle karşılaşan mudiler hiçbir şey kaybetmezken, sadece "d" seçeneği ile karşılaşanlar çok şey kaybetmesi. Üstelik, "a" seçeneği ile karşılaşılması halinde el konulan bankadan off - shore hesaplar da çekilebiliyor. Sonuçta, vatandaş hangi banka ile çalışacağı konusunda hiçbir aydınlatma ile karşılaşmadığı, kendisine "tüm bankalar iyidir" denildiği halde, BDDK'nın kararına göre hiçbir şey kaybetmeyebiliyor veya her şeyini kaybedebiliyor.
"a - b - c" seçeneklerine göre el konulan bankalardaki tüm mudi ve kreditörlerin hakları korunuluyor. Bu seçeneklere göre el konulan bankalara borç veren yerli yabancı bütün bankalar da paralarını vadelerinde çekebiliyor.
Ancak, "d" seçeneğine göre el konulmaksızın tasfiye edilmesine karar verilen bankalarda sadece tasarruf mevduatı güvence altında. Bu bankaların mudilerine ait ticari mevduat, yerli yabancı bankalar mevduatı ve saklamada bulunamayan DİBS'ler ödenmiyor. Üstelik, "d" seçeneğine konu olan İmar Bankası için hükümet karar almasa idi, tasarruf mevduatı da belli limit dahilinde ödenecekti.
Vatandaş şu konuları anlamakta ve anlatmakta güçlük çekiyor:
1) Neden şimdiye kadar tüm bankalara "a - b - c" şıklarına göre el konuldu da, sıra İmar Bankası'na gelince farklı uygulama yapıldı?
2) Haklarımız ve kayıp olasılıklarımız bize neden zamanında ve daha iyi anlatılamadı?
3) Varsa, İmar Bankası'ndaki sahte kayıtların sorumlusu biz miyiz? Bu bankayı denetleyenler sorumlu değil mi?
4) DİBS alma ve satma yetkisi olduğu bilinen bir bankadan devlet tahvili veya Hazine bonosu alanlar neden korunmuyor?
5) Garanti altındaki tasarruf mevduatı için bile DİBS verileceği gündeme getirildi. Bu farklı uygulama neden?
Aslında, BDDK, "b" şıkkına göre hiçbir el koyma işlemi yapmamalıydı.
"d" şıkkına göre yaptığı işlemlerde de en azından tasarruf mevduatı müşterisinin ve İmar Bankası'ndan DİBS alanların hakları korunmalı.