Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Merkez Bankası "Döviz Rezervlerinin Yönetim İlkeleri"ni yayımladı. Merkez Bankası'nın bu açıklaması şeffaflık ve hesap verebilirlik adına çok yerinde bir yaklaşım. Öte yandan, Dresdner Bank ile 1976 yılında yapılmış olan "kapitülasyon anlaşması"nın nihayet sona erdirilmiş olması da Merkez Bankası'nın alkışlanacak bir başarısı.
Açıklanan "Döviz Rezervi Yönetim İlkeleri" ise, klasik prensiplere dayandırılmış. Yıllardan beri uygulanan prensipler bir kez daha kamuoyuna hatırlatılıp, bu suretle Merkez Bankası üzerinde olası baskıların giderilmesi amaçlanıyor. Genel anlamda bakıldığında, uygulanan ilke ve prensiplerin, yaratıcılıktan uzak ve ülke gerçeklerinden çok yabancıların istediği biçimde şekillendirilmiş olduğu anlaşılıyor.
Merkez Bankası döviz rezervlerini yönetirken sırasıyla güvenli yatırım, likidite ve getiri önceliklerine bakıyor. Yani:

  • İlk öncelik olarak güvenli yatırıma önem verdiği için, rezervlerinin tümünü yabancıların riski az dediği, yabancı bankalara yatırıyor.
  • İkinci öncelik olarak likidite önemli olduğu için rezervler, getiri feda edilip kısa vadeli enstrümanlara yatırılıyor.
  • Bu arada, rezervler yabancı bankalara yatırılmak ve yabancılara olan borçlar karşılanmak için tutulduğu için, döviz krizlerinde bir işe yaramıyor.
  • Raporda, rezervlerin 6 aylık ihtiyacı ve yıllık dış borç ödemelerinin % 89'unu karşıladığı ve bu oranların IMF tarafından önerilen en üst oranlardan olduğu açıklanıyor. Kısacası, rezervlerimiz olması gerekenin oldukça üzerinde. Ama, gücüne göre hala dünyanın en pahalı borçlanan ülkesiyiz. Raporda, bu konuya hiç değinilmiyor. Bu konuda Merkez Bankası'nın neler yapması gerektiği pas geçiliyor.
    Merkez Bankası "Rezervlerin iç piyasada yatırıma tabi tutulması ya da Hazine'nin Eurobond ihraçlarının satın alınarak değerlendirilmesi, Merkez Bankası'nın doğrudan iç piyasaya ve Hazine'ye kredi vermesi anlamına gelir. Bu biçimde değerlendirilen rezervler dış kaynak değil, iç kaynak sayılır. Bankanın iç kaynak sağlaması ise, ilkelere ve politikalara aykırıdır" diyor. Yani, Merkez Bankası ne Hazine'ye ne bankalara ve ne de Türk yatırımcılarına iç kredi vermek istemiyor.
    Bu ilkeyi anlayabiliyorum. Yerinde bir görüş. Ama, iç kredi vermeyen bir Merkez Bankası'nın mevduat dahil, içeride kredi verilebilecek kaynakları da toplamaması lazım. Merkez Bankası'nın "içeride kredi verilebilecek fonları toplaması" yüzünden bankaların iç kredi verecek kaynağı kalmıyor ve iç krediler çok pahalılaşıyor. İç kredi bulunamayınca ülke gelişemiyor ve dış kredi ihtiyacı artıyor. Dış kredi talebi yükselince de, dış kredilere ödediğimiz faiz üstü primler yükseliyor, kredi notumuz düşük oluyor ve ülkenin kaynakları yabancılara aktarılıyor. Dünyada özel kişilerden mevduat kabul eden tek merkez bankası bizimki. Merkez Bankası'nın özel kişilerden topladığı mevduat 13 milyar dolara ulaşmış.
    Merkez Bankası'nın içeride kredi verilebilecek kaynakları toplamaması için:
    a) Kredi mektuplu döviz tevdiat hesapları ve süper döviz hesaplarını ya özel bankalara devretmesi ya da kapatması,
    b) Bankalardan alınan munzam karşılık ve disponibilitenin kaldırılması, gerekiyor.
    Merkez Bankası, Türk ekonomisine haksızlık yapıyor. Önce, ekonomide kredi verilebilecek fonları toplamaktan vazgeçmesi, sonra döviz rezervlerini içeride kredi vermekte kullanmama ilkesinden bahsetmesi lazım.