Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürkün "Ne mutlu Türküm diyene" sözüyle yıllardır birbirine kenetlenen insanımız, Avrupa Birliğine üyelik süreci içinde mevcut bütün değerlerini sorgulayacak. Brükselden yönetilince, Atatürkçülük diye bir görüş kalmayacak. Öğrencilerimiz sabahları "Türküm, doğruyum, çalışkanım..." diye başlayan andı söylemeyecek.Bu konuların hepsi tesadüfen 13 Kasım tarihli İngiliz Economist dergisinde yer almış. Avrupa Birliğiyle başlatılacak ve asgari 2014e kadar sürecek olan müzakere süreci boyunca, bizden Kürt devletinin kurulmasına, ülkemizde isteyenin istediği dili konuşmasına, isteyenin Türk olmadığını istediği biçimde ilan edip, ırkının propagandasını yapmasına razı olmamız istenecek. Economiste göre artık "Türk" olmakla değil, "Türkiyeli" olmakla övüneceğiz. Muhtemelen de, "Ne mutlu Türküm diyene" yerine "Ne mutlu Türkiyeliyim diyene" ya da "Ne mutlu Avrupalıyım diyene" diyeceğiz.Kokoreçten de, sokak satıcılarından da vazgeçebiliriz. Ama, sabahları öğrencilerimizin "Türkiyeliyim, doğruyum, çalışkanım, yasam... Avrupayı ve halklarını özümden çok sevmektir" demelerini ne kadar kabullenebiliriz? Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisinin Türkiye başlıklı bölümünde yer alan 23. madde müzakerelerin yalnız Türkiyeyle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini öngörüyor. Yani, müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacak. İşte, bize başarı diye yutturulmaya çalışılan bildirgede, hükümetin kabul ettiği bu.Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisinin Dışişleri bakanlığı tarafından yapılan tercümesinde de bazı hatalar var. En iyisi, İngilizce asıl metni okumak. Asıl metin, Avrupa Birliğinin internet sayfasının en başındaki "Presidency Conclusions" bölümünde var. Bakın, bildiride herkesin gördüğü Güney Kıbrıs, Ege sorunu, müzakerelerin açık uçlu ve sonuçlarının garanti edilmemesi dışında ilginç neler var:Müzakere edilecek konularda Avrupa Birliği üyelerinin tümünün ve aday ülkenin oybirliği gerekecek. Yani, "veto" hakkının kullanılması ve Türkiyenin tehdit edilmesi için daha çok imkan var.Müzakereler sonrasında, uzun geçiş süreleri, alt düzenlemeler, sürekli tedbirler öngörülebilir. Bunlar arasında, serbest dolaşım, tarım ve yapısal politikalar da (bu, daha ne eklerseniz eklersiniz demektir) var. Ayrıca, isteyen her ülkenin katılımdan sonra bile, bize istediği kısıtlamayı uygulayabileceğinden bahsediliyor. Bu, Avrupa Birliğinin ruhuna aykırı ve bizim için "rezalet".Hükümetin iddia ettiğinin aksine, müzakerelerin askıya alınması için üye devletlerin üçte birinin talebi ve nitelikli çoğunluğunun kararı gerekmiyor. Bu husus sadece, özgürlük, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin devamlı bir biçimde ihlal edilmesi halinde söz konusu oluyor. Yani, bu madde "ordumuz" için özel olarak konmuş. ytoruner@milliyet.com.tr Avrupa Birliğine üyelik sürecini bize "kokoreç edebiyatı" ile yutturmaya kalkmayın. Yok efendim, artık kokoreç satılmayacak veya seyyar satıcılar gezemeyecek gibi basit şeyler değişecekmiş gibi insanımızı kandırmayın. Yapılan referandumlar sonucunda Avrupa Birliğine girmeyi reddeden ülke halkları, bu kararı alırlarken basit "kokoreç edebiyatı" ile kandırılmadılar.