Oysa, kapitalist üretim biçiminin benimsendiği bir ülkede birisinin yanında çalışmaktansa, bir iş kurmak ve başkalarıyla rekabet edebilmek özgürlüğü var. Hele, bizimki gibi kapitalistleşme sürecini tam olarak bitirememiş ülkelerde, iş kurmak ve bunu başarıya ulaştırmak daha da kolay. Ama, olmuyor ve çoğu insan hâlâ başkalarının yanında çalışıyor. Yani, çoğu insan iş kurma riskini almak istemiyor; oldukları yerde kalmayı tercih ediyorlar. Reklamlarda her şey o denli iyi, kaliteli, güzel, uzun tecrübelerle üretilmiş gösteriliyor ki, insan ne kadar çalışıp çabalarsa çabalasın reklamlardaki ürünlerle rekabet edebilecek bir ürün üretme işine girmeye cesaret edemiyor. Bu nedenle, çoğu kişi kendi işini kurmaktansa, kendi işini kuranların yanında çalışmayı yeğliyor. Başkalarının yanında çalışmaktansa, kendi işini kurmak isteyenlere "müteşebbis" deniliyor. Bunlar, kendilerine güvenen, cesaretli ve yaratıcı insanlar. Parti liderlerini de "müteşebbis" sayabiliriz. Hikâyesi yazılanlar hep bunlar arasından çıkıyor. Medyada örnek gösterilenler de hep bunlar arasından seçiliyor. Doğal olarak, müteşebbisler arasında başkalarının yanında çalışır gözüküp aslında üretim sürecinde yer alan kişiler de var. Bu tip müteşebbisler genellikle, devlette, partilerde veya büyük şirketlerde, özgürlüklerinden ve öz güvenlerinden fedakârlık etmeden çalışan nadide kişiler. Siyasetçi kendisini olduğundan farklı göstererek oy toplar. Aslında amaç, partilerinin oylarımızı satın almasını sağlamaktır. Bize mutluluk, hatta cennet vaat edilir, karşılığında oylarımız istenir. Oysa, verilebilecekler bellidir. Reklamcı vaat ettiği hiçbir şeyi vermezken, siyasetçi hiç olmazsa bir kısmını verecektir. Hiçbir şey vermeyecek olan reklamcıya rahatça kanıyorsak, bir şeyler verme olanağı bulunan siyasetçiye daha rahat kanabiliriz. Yeter ki, oyumuzu almayı bilsinler.Sömürmeden zengin olunamayacağı gibi, iktidar da olunmaz. Yanlış anlaşılmasın, sömürüye de, iktidara da, zenginliğe de karşı değilim. Sadece, sömürünün şart olduğunu ve insanların da buna razı olduklarını anlatmak istiyorum. Bunu kabul edersek, Amerika'nın Irak'ta olma nedenini, globalizasyonun yeni bir sömürü biçimi olduğunu, büyük Ortadoğu projesinin aslında kolay sömürü halkası oluşturmak olduğunu rahatça anlayabiliriz. Sömürü şart Peki, iktidar olmak için neyi sömürmek zorundayız? Cevabı çok basit. Dini sömürmek zorundayız. Şöyle bir bakın, sadece dini sömüren partilerin iktidara gelebildiğini görürsünüz. Bu yüzden, ANAP renklerini yeşile boyadı. Bu yüzden, DYP "Türban sorununu ben çözerim" diyor. Bu yüzden, Demirel imam hatip liselerini savunuyor. Bu yüzden, darbenin güçlü lideri Evren bile, imam hatip liselerinin genişletilmesine göz yummuştu. Ecevit'in bile, bu yüzden Fethullah Hoca ile yakın ilişki kurduğunu söyleyebiliriz. AKP'den hiç bahsetmiyorum.Peki, neden dini sömürmek zorundayız? Cevabı basit. En kolay din sömürülür. Reklama, insanlarla birebir ilişki kurup "ortak yan" yaratmaya fazla para harcamak için bu yol seçilir. Zira, insanlık tarihinin en büyük reklam kampanyası dinler olmuştur. Siyasetçinin bu mevcut ve çok başarılı kampanyadan kendisini uzak tutması kaçınılmazdır. Bunun adına, isterseniz "dini siyasete alet etmek" deyiniz, isterseniz "antilaiklik" deyiniz. Bizimki gibi, partileri zengin olmayan ülkelerde bu kaçınılmazdır. ytoruner@milliyet.com.tr En kolay din sömürülür