Bugünlerde herkes önümüzdeki günlerde 2000 - 2001 krizlerine benzer bir tablo ile karşılaşılıp karşılaşılmayacağını tartışıyor. Kriz beklentisi içinde olanlar 2000 Ekim - Kasım aylarında da "değerli Türk Lirası (TL) - düşük faiz ve yükselen borsa" olgusu ile karşılaşıldığını söylüyorlar. Hatta, Kemal Derviş durup dururken "sıcak paraya vergi benzeri bir ceza getirelim" diyor. Yani, "ülkeye önemli ölçüde sıcak para girdi, bu para bir gün ülkeyi terk edecek, terk ederken de kriz çıkacak" demeye getiriyor. Muhalefet partilerinin "kriz edebiyatı" yapmaları normal. Onları iktidara getirebilecek tek olgu şimdilik kriz olasılığı. Çünkü, hiçbiri şimdiye kadar farklı bir ekonomik program açıklayamadılar. Sol parti sayılan CHP bile, sıcak paraya sığınmış vaziyette.
Öte yandan, başta Merkez Bankası olmak üzere tüm bürokratlar iyi gidişi kendi kerametlerine bağlamış vaziyette. Oysa, Merkez Bankası'nın özerklik anlayışı, "bir program ilan edip, at gözlüğü takmak ve kaşalot balığı gibi dünya yıkılsa programdan sapma yapmamak" gibi, hareketsizliği ön plana çıkaran bir anlayış. Şimdi, gelelim bundan sonra ne olacak tahminimize:
a) İçinde bulunduğumuz iyiye gidiş, ne IMF ne bürokratlar sayesinde oldu. İyiye gidişin iki temel faktörü var. Koalisyonsuz ve güçlü bir hükümet; dibe vurmuş ekonomik konjonktürün kaçınılmaz olarak yukarıya ivme kazanması. Yani, birincisi politik istikrar, ikincisi bu hükümetin şansı. İyiye gidiş politik istikrar sürdüğü sürece kolay değişmeden sürecek. Seçimlerin iptali gibi bir çılgınlık yapılmadıkça ekonominin önü açık görünüyor.
b) TL'nin değeri düşük. Faizler düşürüldü. Borsa yükseliyor. Bu tablo yeni bir döviz krizini mi çağrıştırıyor? Hayır. Çünkü, n Merkez Bankası'nın döviz rezervi 31 milyar dolar gibi tarihi bir seviyede. Bu seviye, hem döviz krizini önlüyor hem de Merkez Bankası'ndan piyasaya likidite enjekte edildiği anlamına geliyor. n Irak'tan döviz girişi var. Ayrıca, ABD tarafından ürkütülen "Arap sermayesi"nin bir bölümü ülkemize geliyor. Bu, hem döviz girişi sağlıyor hem sıkı para politikası uygulanmasına rağmen likidite sıkıntısını önlüyor. Sıkı para politikası güdülmesine rağmen büyüme sağlanmasının nedeni bu. n Hükümet, vergi tedbirleri alıp bütçe açığını kapatmaya çalışıyor. 8.5 milyar dolarlık ABD kredisinin iç borçların ödenmesinde kullanılmasıyla hem döviz girişi sağlanacak hem iç borç faizleri düşürülebilecek.
c) Bu tablo, en azından yılbaşına kadar dövize aşırı taleple karşılaşılmayacağını, TL faizlerinin yükselmeyeceğini ve borsadaki artışın süreceğini gösteriyor. Bu durumda, hem enflasyon düşmeye devam edecek hem büyüme gerçekleşecek. Doğal olarak, aşırı yüksek olan TL'nin değeri bir düzelmeyle karşılaşacak. Merkez Bankası düzelme eğilimini iyi takip eder, zamanında piyasaya yeterli dövizi sağlarsa bu defa döviz fiyatı sadece olması gereken seviyelere yükselebilecek.
d) Önümüzdeki günlerin riskleri ise şöyle özetlenebilir: n Seçimlerin iptali gibi, bir politik istikrarsızlık riski yaratılması. n Hükümetin harcamaları artırıcı politikalara başlaması. n Merkez Bankası'nın piyasayı iyi okuyamaması.
Yukarıdaki risklerle karşılaşma olanağımız çok düşük. Yeni bir kriz mi? Hayır.