Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa'nın gerçek zenginliği, kolonilerinden sağladığı hammadde, işgücü ve vergilere dayanıyordu. Rönesans da bu zenginlik sayesinde başladı. Zaten, fakir insanın sanatı ve sanatkârı destekleyecek bütçesi olamaz. Fakirliğe rağmen yetişen sanatkârlar az sayıda yetişmiş gerçek dâhilerdir. Koloniler ve sömürgeler zamanla özgürlüklerine kavuştular. Bu ülkelerde yaşayan veya sömüren ülkelerde çalıştırılan insanlar da zaman içinde kölelikten kurtuldular ama bir türlü zenginleşemediler. Çünkü, sömürmeden zenginleşme mümkün değildi. Bu gerçeği bilen zengin devletler, yeni sömürü biçimleri geliştirdiler. Önce "emperyalist" politikalar uyguladılar; sonra da kapitalist sistemi kendi zenginliklerini besleyecek biçimde yapılandırdılar. Yeni yapılandırma, önceleri Dünya Bankası, IMF, altın standardı, özel çekme hakları vs. ile başladı; sonrasında ekonomik ve siyasi birlikler, para hâkimiyet bölgeleri, güçlü paralar ve konvertibilite oyunuyla devam etti.Bu yeni yapılandırma sonucu, oyunun kurallarını bilen ve uygulayabilenler zenginleştiler. Oyunun kurallarını bilen ve uygulayabilenler zenginlerin kendileriydi ama sistem içinde zenginler ailesine katılabilme olanağı da her zaman açıktı. Ancak, sömürünün sürdürülebilmesi için oyunun kurallarının gittikçe zorlaştırılması gerekiyordu. İşte, bu kuralları zorlaştırılmış oyuna "globalizasyon" diyoruz. Bir zamanlar, sömürgelere "koloni" denilirdi. Krallar tarafından kâşifler için verilen paralar esas itibariyle keşfedilen yerlerin "koloni", yani sömürge haline getirilmesi karşılığında sağlanıyordu. "Koloni" sözcüğü, Kristof Kolomb'un adından türetilmiştir. Bizim durumumuzu sorarsanız, sömürmeyen, sömürttürmeyen ve sömürenlere karşı çıkabilmiş olan tek millet biziz. Sonunda oyunun kurallarını da öğrendik. Gelecekteki sömürü sistemi içinde biz de zenginler arasındaki yerimizi alabilecek yere geldik. Avrupa Birliği denilen şey aslında "zenginler kulübü"nün ta kendisi veya bunlardan biri. Bizden istenen tek şey de, üyelik karşılığında milliyetçiliğimizden vazgeçmemiz. Yapmamız gereken, millet olmayı kaybetmeden, üyeliği alabilmemiz. Zenginler kulüplerinin haberleşme aracı medyadır. Aslında, sadece medyada yer alan reklamlar değil, medyanın tüm programları, yazıları sistemin reklamını yapar. Biz, olup bitenin bize bilgi verildiği kadarını biliriz. Kaç yüz bin Iraklının nasıl öldürüldüğünü bilemeyiz. Ülkenin tamamının sulama ve içme suyu sisteminin yok edildiğinin, ilaç yokluğu nedeniyle binlerce çocuğun öldüğünün ne demek olduğunu anlayamayız. Her şey gerçektir ama giydirilmiş, yavaşlatılmış, değişime uğratılmış, bir türlü tamamı görülemeyen gerçeklerdir. Kuş gribiyle mücadelede "Türkiye elinden gelenin en iyisini yaptı" da diyebilirsiniz; olan biteni "Türkiye geç kaldı, daha iyisini yapabilirdi" diye de anlatabilirsiniz. Neyse ki, artık Batılı kaynakların çoğu bizi birinci biçimde anlatmaya başladılar. Yavaş yavaş, "Kulüp"e üye oluyoruz galiba. ytoruner@milliyet.com.tr Oyunun kurallarını öğrendik