Yasemin Congar

Yasemin Congar

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


önce, Afganistan harekatından bir görüntü:
7 Aralık'ta, geceyarısından sonra Kandahar'dan çıkan tek büyük yol niteliğindeki, "1 no'lu Karayolu" üzerinde bir barikat. Barikatı kuran, ABD Deniz Piyadeleri'ne bağlı "Kuvvet Keşif" birlikleri. Karşılarına, Taliban'ın yaygın biçimde kullandığı türden "4 x 4" tipi bir araç çıkıyor. Araçtakiler, A - 47'lerle ateş açıyorlar. üstelik "4 x 4" tek başına değil. Peşinden silahlı adam yüklü benzer beş araç, bir minibüs ve bir kamyon geliyor.
Bu sırada, birkaç yüz metre öteden, karayolundaki hareketi izleyen Amerikan deniz piyadesi, konvoy barikata vardığı anda, Kandahar üzerinde uçan altı Amerikan savaş uçağına işareti veriyor. Telsizde duyulan tek şey, "Sıcak hedef, tamam_" türünden bir karşılıklı onaylaşma.
Ardından, yüzden fazla Taliban askerini taşıyan yedi araçlık konvoyun yok edilmesi, bir anlık mesele. Global Konumlama Sistemi (GPS) ve hedefe kilitlenen akıllı bombalar işi bitiriyor. Barikattaki deniz piyadelerinin, kendilerini koruma amacıyla bir kaç kez ateş etmek dışında, çatışmaya girmesine gerek kalmıyor.
Kandahar'da bulunan "The New York Times" muhabirlerinin çizdiği, 22 Aralık gazetesinde yayınlanan bu görüntü, ilk bakışta göze çarpandan daha fazlasını yansıtıyor. Geri planda, bugün ABD'de "askeri teknolojinin ulaştığı düzey" ve buna bağlı olarak "değişen savaş ve ordu konseptleri" var. Bu konseptler, uluslararası güvenlik alanında, "Amerikan hegemonyasının" şimdisini ve yarınını anlamamıza yardımcı.

"BattleSwarm - Muharebe Kümeleri"
Afganistan harekatı, yüz gün içinde, iktidar değişikliği getirdi. El Kaide liderlerinin tümü, "ölü ya da diri" olarak henüz ele geçmediğinden, ABD, harekatı bitmiş saymıyor. Ancak Taliban ve El Kaide'nin Afganistan'daki geleceğinin bittiği kesin. Bu yüz gün içinde, sivillere verilen zarar çok sınırlı kaldı. Düşman ateşi nedeniyle sadece bir Amerikan askeri öldü.
Bilançoya bakınca akla gelen soru, "Nasıl oldu da, oldu?"
Kuzey ittifakı ve güneydeki Paştun aşiret liderlerinin, Afgan kentlerinin birer birer Taliban'dan alınmasındaki rolü önemliydi. Ancak Taliban'ın sonunu, savaşın "görünmeyen" ve birçok okura, izleyiciye "ABD askerleri nerede" diye sorduran yüzü getirdi.
Bu yüzde, Pentagon'un kısaca "R.M.A." dediği bir "askeri işlerde devrim" durumu gizli. Ciddi siyasi sonuçlara gebe bir devrim bu.
Pentagon yetkilileri ile konuşarak bu yeni devrimi kavramaya çalışırken, ilk karşılaştığım kavram "BattleSwarm" oldu. ingilizce'de, oğul arılarının kovandan çıkıp, küçük gruplar halinde bir yerde kümelenmesine "swarming" deniyor; kavramın çıkış noktası da bu, bir tür "muharebe kümeleri" doktrini.
Pentagon'a göre, Afganistan'da yüzde yüz başarıyla uygulanan doktrin, yoğun kara kuvveti, tank, top ve zırhlı araç kullanımına dayalı muharebe tekniğinin terkedilmesi anlamına geliyor. "BattleSwarm," özel operasyon birlikleri ile deniz piyadelerinin, sayıları iki elin parmaklarını pek de geçmeyen kümeler halinde, "düşman" topraklarına paraşütle indirilmesine dayanıyor. Bir askeri uzmanın deyişiyle, "üzerinde ne silah taşıdıklarının pek önemi olmayan, zira silahlarını üzerlerinde değil, tepelerinde taşıyan kümecikler bunlar."
Düşmana ait hedefleri tespit ettikleri ya da karşılarına ansızın toplu tüfekli bir düşman birliği çıktığında, yaptıkları şey basit. Ellerindeki, uzun menzilli lazer cihazının çıkardığı ışınla, hedefi işaretliyorlar. Sonrası güümmm - buuummm. Kümenin hareketini GPS ile izleyen savaş uçakları, lazer işaretini aldıkları anda, işaretlenen hedefe kilitliyorlar bombalarını.

Seyir Füzelerinin Dansı
Afganistan harekatında yine yaygın uygulanan benzer bir taktik, ABD'nin elindeki seyir füzelerinin yeni marifetine dayanıyor.
Savaş uçakları havalandığında, önce bu füzeleri serbest bırakıyorlar. Füzelerin işi, aşağıdaki alanı, arı gibi daireler çizerek denetlemek. Yerdeki düşman, uçaksavar ateşi amacıyla radarını harekete geçirdiği anda, seyir füzeleri, tipleri ve frekansları önceden bilinen bu radarı saptıyor, kilitleniyor ve birkaç saniye içinde radarı yok ediyor. Savaş uçağı tehdit altında kalmıyor.
Tabii, işin özünde, ileri bilgisayar teknolojisi ile güçlü istihbaratın evliliği var. Uydu istihbaratına ek olarak, ABD'nin Afganistan'da çok yaygın kullandığı "Predator" ve "Global Hawk" tipi, alçaktan uçan, insansız keşif araçlarının gönderdiği bilgiler de önemli. üstelik, bu araçlar artık füze donanımlı ve hedefi gördükleri an vurma yeteneğine sahipler. Düşman ateşi karşısında nispeten savunmasız olsalar da, bu "insansız" araçların kaybı, ABD'nin daha rahat göze alabildiği bir risk.
Yeni teknolojilerin, ABD ordusunu getirdiği noktayı tanımlamasını istediğimde, bir askeri yetkiliden, "Körfez Savaşı'ndan beri bir kuantum sıçraması gerçekleştirdik. O zaman, henüz bebeklik çapını yaşayan yüksek askeri teknoloji şimdi en verimli döneminde" yanıtını alıyorum. Peki, diğer gelişmiş ülkeler, Avrupa Birliği, Japonya bu teknolojinin neresinde? Pentagon'a göre, "Arada koca bir uçurum var. Askeri teknolojide en yakın takipçimiz bile, henüz ABD ordusunun Körfez Savaşı'ndaki sofistikasyonuna ulaşmadı."

Hegemonya ve Değişim
Yeni teknolojiler, ABD'ye karşı savaşı "kazanılmaz" hale getiriyor. Pentagon yetkilileri, "düşmanın" bu teknolojiyi yenmesinin tek yolunun, bilgisayar sistemlerini felç edecek bir elektro manyetik alan silahı geliştirmek olduğunu söylüyorlar, ki bu da zaten "nükleer savaş" demek.
Bu durum, müttefiklerinin ABD'siz bir savaşı, düşmanlarının da ABD'ye karşı bir savaşı göze alamayacağı bir hegemonya etkisi sağlarken, ordunun geleceği açısından da önemli sonuçları içinde barındırıyor.
Artık Napolyon'dan beri kural halini alan kalabalık ordulara, özel bir yeteneği olmayan yüzbinlerce kara birliğine gerek yok. Sofistike uçak gemileri, savaş uçakları, karada ise, küçük kümeler halinde hareket edebilen özel operasyon güçleri yeterli.
Bir askeri uzmana göre, "Kansas'ta bekleyip duran M - 1 tanklarının ömrü tükendi. Körfez Savaşı'nda 15 bin kişinin sağladığı ateş gücünü, bugün 15 kişi sağlıyor."
"Askeri direniş kırılıp sıra, kentlere girmeye geldiğinde ne olacak" sorusu ise, ABD'nin yeni savaş konseptinin üçüncü sonucunu hatırlatıyor bize; "düşman" rejime karşı, o ülkedeki muhalefetle işbirliğinin ve uluslararası güvenlik gücünün, "olmazsa olmaz" önemini.