YazarlarYeni Apo'lar yaratmayalım

Yeni Apo'lar yaratmayalım

16.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yeni Apo'lar yaratmayalım

Yeni Apolar yaratmayalım

"HAYIR, Türkiye kesinlikle blöf yapmıyor. Ankara, terör yoluyla Güneydoğu'da bir iç savaşı körükleyen ve Türkiye'yi bölmek isteyen Suriye'yi bu düşmanca hareketinden vazgeçirmek amacıyla krizi tırmandırmaya ve gereğinde meşru müdafaa hakkı uyarınca kuvvete başvurmaya kararlıdır. Bu yolda oluşan siyasi iradeyi uygulayacak Türk kuvvetleri sınır bölgelerinde harekata hazır beklemektedir. Türkiye için artık ok yaydan çıkmıştır. Bu noktadan sonra, talepleri karşılanmadan Türkiye'nin geri çekilmesi beklenemez... Ancak, ben, bu krizin bir çatışmaya dönüşmeyeceği kanısındayım. Suriye, Türkiye ile bir savaşı bugünün koşullarında göze alamaz. Zira, askeri ve stratejik dengeler açısından Türkiye üstün durumdadır. Suriye'nin, ciddi strateji yayınlarında yer alan askeri kuvvet yapısını ve silah envanterini incelediğiniz zaman, onun, Ortadoğu'nun ilk üç askeri gücü arasında yer aldığını zannedersiniz. Ancak, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte Suriye'nin silah ve teçhizat kaynağı kurumuş, yedek parça desteği kesilmiştir. Bu nedenle, Suriye'nin askeri gücünün etkinliği % 50 oranında azalmıştır. Suriye, Türkiye ile bir savaşı destekleyecek ekonomik güçten de yoksundur. Savaş, duyarlı iç dengelere dayanan Esad rejiminin alabora olmasına yol açar. Ayrıca, Şam, Türkiye ile bir savaşta kuvvetlerini yitirdiği takdirde can düşmanı İsrail'e karşı tamamen korumasız kalacağını bilir. Bu bakımdan, Türkiye ile bir savaşı asla arzu etmez. İsrail tarafından 1967 savaşı sonrasında ilhak edilen ve halen vurucu İsrail kuvvetlerinin konuşlandığı Golan Tepeleri Şam'dan sadece 60 kilometre uzaklıktadır. Yani, Suriye, İsrail'in sıcak nefesini sürekli ensesinde hissetmektedir..."
Bu ifadeler, Washington'da, Ekim'in ikinci haftasında düzenlenen Türk Amerikan Dernekleri Kurulu'nun yıllık toplantısı sırasında ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz'in yönettiği bir panelde yaptığım "Türkiye ve Bölgesel Güvenlik" konulu konuşmadan sonra sorulan bir soruya verdiğim yanıtın biraz kısaltılmış şekli...
Türkiye'nin Suriye sınırında askeri yığınak yaptığı sırada söylediğim bu sözler, toplantıya katılan birçok Amerikalı gazeteci, siyaset bilimcisi ve strateji uzmanının ilgisini çekmiş olmalı ki, hayli görüşme talebiyle karşılaştım. Tartışmalı geçen bu görüşmeler, bana şu noktaları saptama imkanını verdi:
1) Muhataplarımdan hiçbiri, Hafız Esad'ın PKK kartını, elinden çıkaracağına inanmıyordu. Esad, su konusunda istediği tavizleri alırsa belki bir süre PKK'yı Türkiye'ye karşı kullanmazdı... O kadar...
2) Esad'ın Suriye'sini gözlerinde çok büyüten muhataplarım, benim Suriye hakkında yaptığım güç değerlendirmesini inandırıcı bulmuyorlardı.
3) Şam'ın Güneydoğu'da sürdürdüğü örtülü savaşa 14 yıl boyunca hiçbir tepki göstermeyen Ankara'nın birden Suriye'ye meydan okumasını, muhataplarım, İsrail tarafından Türkiye'ye verilen bazı güvencelere bağlıyorlardı. İsrail en azından stratejik ihtiyatlarını Suriye sınırında toplayacak, bu da Şam'ın Türkiye'ye karşı kuzeye yeterli askeri güç kaydırmasını engelleyecekti. (Oysa, bunun tam aksine, Başbakan Netanyahu, Şam'a, İsrail'in kriz sırasında Suriye'nin güvenliğini etkileyebilecek hiçbir önleme başvurmayacağı hususunda güvence verdi.)
4) Muhataplarım, sıcak çatışma halinde, bazı Arap ülkelerinin Suriye'ye askeri yardımda bulunabileceklerini düşünüyorlardı.
Bu izlenimlerimi, iki amaçla belirtiyorum. Birincisi, Türkiye'nin Suriye'ye karşı uyguladığı "inandırıcı kuvvet kullanma tehdidinin" zor ve riskli yönlerini ortaya koymaktır. İkincisi de, yıllar boyu Şam'a karşı yaşamsal çıkarlarını korumada zaafiyet gösteren Türkiye'nin bu tutumunun, ABD kamuoyu gözünde kuvvet ve ağırlığının küçümsenmesine, buna mukabil Suriye'nin gücünün ve etkinliğinin şişirilmesine yol açtığıdır.


Kıbrıs sorunu patlak verince, Türkiye, Rumların Türklere karşı yaptıkları katliam ve zülum karşısında gerekli önlemleri alamadı. Bunun başta gelen nedeni, Türkiye'nin çıkarma gemilerine ve paraşüt birliklerine sahip olmamasıydı. Türkiye'nin, tüm lojistik eksiklerini tamamlaması ve birliklerini deniz aşırı bir çıkarma harekatına göre hazırlaması hayli zaman aldı. Ancak, 1974'te Türk ordusu kendine verilen görevi başarıyla yerine getirdi.
Türkiye'nin, Suriye'ye karşı yaşamsal çıkarlarını savunmaktaki gecikmesi ise, askeri gücündeki yetersizlikten değil, siyasi liderlerinin öngörü noksanından, sorumsuzluklarından ve karakter zaafiyetinden ileri geldi. Ancak, bu dönemde Türk ordusu, büyük mekanize birliklerle derinliğine taarruzi harekat kabiliyetini daha da geliştirdi. Kuzey Irak bu açıdan Türk ordusu için bir tür antrenman sahası oldu. Bu tür operasyonların, söz konusu bölgede tugay, tümen ve kolordu düzeylerinde tekrar tekrar uygulanması, Silahlı Kuvvetlerimize, bölgede hiçbir ordunun yarışamayacağı bir mükemmeliyet ve deneyim kazandırdı.
Son kriz sırasında, Suriyeli yetkililerin kuzey sınırlarına bakınca, arkasında geniş destek kuvvetleri bulunan, yüksek ateş gücüne ve seri harekat kabiliyetine sahip iki mekanize kolordu görmelerinin, Türkiye'nin Şam'a yönelttiği uyarılara olağanüstü bir etkinlik kazandırdığı muhakkak...
Birkaç gün önce, komuta hıyerarşisinin zirvesindeki bir orgeneralimizle görüşürken, kriz sırasında Şam'ın Türkiye'ye karşı ne gibi önlemler almış olduğunu sordum. Aldığım yanıt son derece ilginçti. Suriye, İsrail'e karşı konuşlandırdığı kuvvetlere hiç dokunmamış. Kuzey sınırına, sadece bir alaydan ibaret sembolik takviye gücü gönderebilmiş. Bu durum, yazımızın başındaki analizi teyit ediyor.


PKK örgütünün Suriye'den sınır dışı edilmesiyle yediği ağır darbeden sonra, Apo'nun yakalanması, Türkiye için büyük bir zaferdir. Apo'nun Türkiye'ye iadesi uzun ve karmaşık bir hukuki süreci gerektirse de, kırmızı bülten gereğince ve bir terör suçlusu olarak tutuklanan Apo'ya siyasi sığınma hakkı verilmesi söz konusu değildir. Apo, örgütünden artık ilelebet kopmuş, soluğu kesilmiştir.
Talih ülkemize gülmüştür. Bir iktidar boşluğu yaratılarak bu fırsat ziyan edilmemelidir. Türkiye, Güneydoğu sorununun çözümü için oluşan bu fevkalade müsait koşullardan yararlanarak, kaynakları salınacak özel bir vergi ile karşılanacak bölgesel bir ekonomik ve sosyal kalkınma planını süratle yaşama geçirmelidir.
Ülkemizi, daha güçlü, daha çağdaş, daha demokratik yapmanın yolu budur.
Bu büyük şansın siyasi çıkarlar için heba edilmesinin, dışarda PKK'nın siyasi bir kisveye bürünmesi, içerde de yeni Apo'ların türemesi risklerini güçlendireceği bilinmelidir.




Yazara E-Posta: s.elekdag@milliyet.com.tr

KEŞFETYENİ
Hande Erçel'den sürpriz imaj değişikliği! İşte yeni hali
Hande Erçel'den sürpriz imaj değişikliği! İşte yeni hali

Cadde | 24.06.2025 - 07:52

Hande Erçel, sürpriz bir kararla saçını boyattı. İşte, saçına balyaj yaptıran Erçel'in son hali...

Yazarlar