Signature Dining Experience serisinin ilkinde Türkiye ve İtalya’dan dört ünlü şef, vizyoner menüleriyle özel bir geceye imza attı.
Bu yılın en dikkat çeken buluşmalarından biri, Gault&Millau Türkiye’nin yeni başlattığı Signature Dining Experience serisinin ilkiyle Teruar Urla’da gerçekleşti. Türkiye ve İtalya’dan dört şefin gastronomik vizyonlarını sekiz korsluk menüde buluşturduğu özel bir geceydi. Teruar Urla’nın kurucu şefi Osman Serdaroğlu, Vino Locale’nin şefi Ozan Kumbasar, Floransa’daki Gucci Osteria’nın Head Chef’i Karime Lopez ve Piecenza’da kendi adını taşıyan restoranı olan Luigi Taglienti’nin hazırladıkları tabaklar farklı mutfak disiplinlerinin, teknik ustalığın ve malzeme duyarlılığının da sahnelendiği gastronomik bir performans gösterisiydi. Tabaklar arasındaki uyum ve lezzet standardı ayrıca dikkatimi çekti ama benim için geceye damgasını vuran, Ozan Kumbasar’ın çiğ deniztarağı ve uykulukla hazırladığı kızarmış ekmek üzerine kurduğu yaz kompozisyonuydu. İkinci favorim, Osman Serdaroğlu’nun Pelit peynirli brûlée’si oldu.
Bir hayalden küresel markaya
Gastromasa, bu yıl 10’uncu yaşını kutluyor. Sözen Grup CEO’su Gökmen Sözen ile öncüsü olduğu bu yolculuğun önümüzdeki 10 yılının rotasını konuştuk. “Gastromasa’nın en büyük katkısı Türkiye’de geleneksel yapının çekirdeklerini kurması oldu,” diyor Sözen. Önümüzdeki 10 yılın rotasında ise sadece Türkiye değil, Orta Doğu ve Avrupa var. Ama bu bir ‘ihracat’ değil, bir ‘aktarım’ çabası. Sohbetimizin sihirli kelimesi ise ‘köprü’ydü. Şefleri, ürünleri, üreticileri, gastronomi profesyonellerini, genç yetenekleri birbirine bağlayan; Anadolu ile dünya mutfağı arasında çift yönlü bir etkileşim yaratan bu köprü, son 10 yılda Türkiye’nin gastronomi ekosistemini dönüştüren en büyük etkenlerden biri oldu. Eskiden gastronomi denildiğinde akla yalnızca turistik oteller gelirdi. Bugün ise yatırımcılar, STK’lar, sokak lezzetlerinden fine dining’e uzanan dev bir ekosistemden söz ediyoruz. Sözen, bu dönüşümün tesadüf olmadığını vurguluyor: “Türkiye’nin gastronomi potansiyelini dünyaya anlatmak, bir strateji işidir. Bunu ekip çalışmasıyla, vizyonla ve sürekli öğrenerek yaptık.”
An Urla Ege’nin ruhu
An Urla, yaklaşık iki buçuk yıl önce tohumları atılmış, doğanın ve yöresel değerlerin içtenlikle yaşatıldığı bir proje. Danışman Şef Seray Öztürk, İzmir doğumlu, Ege mutfağına hâkim, yerel lezzetleri özgün dokunuşlarla yorumlayan deneyimli bir isim.
Mekânın ortaklarından Can Ortabaş’ın Urla’yı koruma ve ona sahip çıkma felsefesiyle yola çıkılması, Seray’la yapılan ilk konuşmanın temelini oluşturuyor. Seray, Ege’nin bereketli topraklarında büyümenin getirdiği lezzet hafızasını, ‘temiz, özenli ve naturel’ bir yaklaşımla yeniden yorumluyor. Mücverden köfteye kadar bildiğimiz tatlar, An Urla’da hem tanıdık hem de yepyeni; çünkü her tabakta şefin kendi dokunuşu, mekânın doğal atmosferiyle bütünleşiyor.
Yarımadanın kalbinde
Ozan Kumbasar ve eşi Seray, İstanbul’un gürültüsünü arkalarında bırakıp Urla’nın sakinliğine göç ettiklerinde, henüz ne bağ yolu bu kadar biliniyordu ne de Urla gastronomi haritasının yıldızıydı. Kuşçular köyünde, sıfırdan inşa ettikleri taş binada Vino Locale doğdu. Sadece bir restoran değil, toprağa kök salan bir yaşam biçimi.
Bugün Vino Locale, Urla’nın enginarı, mavi kuyruk karidesi, kınalı bamyası gibi yerel cevherlerle örülmüş menüsüyle bir şef restoranı olmanın çok ötesinde. Bahçesindeki enginarları sabah yürüyüşü niyetine kendi elleriyle kesen, o sapları limonlayıp kıtır kıtır yiyen bir çiftin, sade ama derin bir hayatı seçme hikâyesi. Her ay değişen içerikler, Ege toprağının takvimine sadakatle oluşturuluyor. Çünkü Ozan’a göre mutfağın özü doğaya sadakat, misafire de içten bir dostlukla yaklaşmak. Buranın manifestosu yerli üreticiye saygı, mevsimsel malzemeye bağlılık, her misafirin mutlu ayrılması. 30-35 kişilik bir kapasiteyle her tabakta Ozan’ın imzası hissediliyor. Her ay Koruncuk köyündeki kız çocuklarına destek için özel tatlılar hazırlanıyor.