Editörün Seçtikleri Avrupa’yı şaşırtan yan çizmeler

Avrupa’yı şaşırtan yan çizmeler

19.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Avrupa’yı şaşırtan yan çizmeler

Avrupa’yı şaşırtan yan çizmeler


Ahmet Sever


       Batılı diplomatlar şaşkın. Özel görüşmelerimizde, “Türkiye’de bazı çevreler ya Avrupa Birliği’ni gerçekten tanımıyor, ya da Türkiye’nin üye olmasını istemiyorlar" diyor. Onları şaşırtan, Türkiye’de önemli bir kesimin, “Bizim özel durumumuz, özel koşullarımız var. Kopenhag Kriterleri’ni müzakere etmeliyiz" diye düşünmesi. Hepsinin ortak görüşü: “Türkiye, AB’ye üyelik koşullarına uymak yerine, bu koşulları kendine uydurmaya çalışıyor."
       Ankara’da, Türkiye - AB ilişkileri panelinde konuşan Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Uluç Özülker, “müzakere" kelimesinin yanlış anlaşıldığını belirterek bu duruma açıklık getirdi: “AB ile müzakere edilen üyelik kriterleri değil, bu kriterlerin Türkiye tarafından ne kadar sürede ve ne şekilde hayata geçirileceğidir."
       Meslek hayatının neredeyse tamamını AB yolunda geçiren Özülker, tabloyu çok net çizdi: “AB, Türkiye’ye karşı diğer adaylara uyguladığından farklı bir yaklaşım içinde değil. Tüm adaylar için belirleyici olan Kopenhag Kriterleri olarak tanımlanan siyasi, mali ve ekonomik yükümlülükleri yerine getirmektir. Türkiye, ne zaman üye olacağını kendi performansıyla belirleyecektir."
       Helsinki Zirvesi’ne kadar, Türkiye - haklı olarak - “AB Türkiye’yi istemiyor" diye düşünüyor ve tepkisini bu tespit üzerine oturtuyordu. Helsinki’de, durum değişti. Türkiye’ye üyelik yolu açıldı. Artık, “AB’nin Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu" ileri sürmek imkansız hale geldi.
       Zaten bugün bunu iddia eden de kalmadı. Ancak, bu kez, “Türkiye, AB üyesi olmak istemiyor" kuşkusunu doğuran tavır ve görüşler yayılmaya başladı. Kopenhag Kriterleri’nin içeriği ve Türkiye’de yol açacağı radikal değişiklikler anlaşıldıkça, “yan çizmeöler ortaya çıktı. Türkiye’nin “özel koşulları, özel durumu" olduğu, AB’nin bunu dikkate alması gerektiği dile getirilir oldu.
       Batılı bir büyükelçi bu görüşü şöyle yorumladı: “Türkiye’nin özel durumu olabilir. Ancak, kimse AB’ye özel koşullarıyla girmedi. Ortak kriterlere uyarak üye oldu. Türkiye de, ne zaman koşullara uyarsa o zaman üye olur.

Merve’nin İran’a bakışı

Merve Kavakçı ile Fazilet Partisi Genel Merkezi’nde, CNN Türk için bir görüşme yaptım. Söyleşi boyunca, Merve Kavakçı’nın sırtını İran’a yüzünü Batı’ya çevirmesi dikkatimi çekti.
       Avrupa Birliği üyeliğini ve Kopenhag Kriterleri’ni dilinden düşürmedi. Danıştay’a yaptığı başvurudan bir sonuç alamaması halinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağını söyledi. Kendisiyle ilgili “sorunun" artık Türkiye’nin dışına taştığını, Batı’nın gündemine yerleştiğini öne sürdü.
       “Siz İran türü bir rejim istemiyor musunuz" diye sordum. “Benim başımı zorla açtırmaya çalışmak ne kadar yanlışsa, İran’daki gibi zorla baş kapattırmak da o kadar yanlış" dedi.
       İran’daki gelişmeleri yakından izleyen gazeteci arkadaşım Ruşen Çakır bu konuyla ilgili ilginç bir gelişmeyi anlattı: “En başta, İran, Merve’yi hemen sahiplenmişti ve Merve’ye destek gösterileri düzenliyordu. Merve’nin İran’da kadınların zorla başlarının örtülmesini eleştirdiği açıklamanın Hordad gazetesinde yayınlanmasından sonra hava birden değişti. Merve’ye destek gösterileri birden durdu.

Suçlu başka, cezayı ödeyen başka

Strasbourg’tan, belirli aralıklarla düzenli olarak geçilen haberlere alıştık artık: “Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından insan hakları ihlali gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkum edildi.
       Türkiye’nin ödediği ve bundan sonra ödeyeceği tazminatlar akıl almaz rakamlara ulaşıyor. Devlet, insan haklarını ihlal ediyor, tazminatı halka ödetiyor. Örneğin, herhangi bir karakolda işkenceye uğrayan Strasbourg Mahkemesi’ne başvuruyor. Mahkeme, Türkiye’yi tazminata mahkum ediyor. Tazminatı, işkenceyi yapan ya da işkenceyi önleyemeyenler ödemiyor. Bu suçla hiçbir ilgisi olmayan vatandaşlardan toplanan vergilerden ödeniyor.
       Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki tek Türk Yargıç olan Rıza Türmen , Ankara’ya bir öneri getirdi: “Şu anda mahkeme önünde iki bin beş yüz dava var. Türkiye, bu davaları dostane çözüm yoluyla bir an önce eritmeli." Türmen’e göre, ikinci aşama, Türkiye’nin insan hakları açısından imajını düzeltecek yeni bir sayfa açarak sorunu, kökeninde çözmesi. Aksi halde, “ben işkenceyi yaparım, parasını da öderim" anlamı ortaya çıkar. Bu da, parayı ödeyenlerin hiç hoşuna gitmez herhalde.


Yazarlar