Editörün Seçtikleri Güneydoğu Gazileri

Güneydoğu Gazileri

15.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güneydoğu Gazileri

Güneydoğu Gazileri

ONLAR ülkelerini korumak adına, vatanı görevlerini yerine getirirken kimi gönüllü kimi de gönülsüz düştü bu ateşin içine. Kimi bu badireden sağ kurtulup, eski hayatına olgunlaşmış ve "yaşlanmış" olarak döndü. Kimi çapa sallayan, kalem tutan ellerini, kimi onu taşıyan ayaklarını, kimi güzeli çirkini ayırt eden gözlerini, kimi de tümünü kaybetti.
Fiziki acılar çektiler; dayandılar. Bir ameliyattan çıkıp, diğerini alındılar; yine dayandılar. Her operasyon sonrası onarılan ya da onarılamayıp, protezle takviye gören fonksiyonlarına uyum sağlamaya çabaladılar; başardılar da.
Komutanı, subayı, astsubayı, eri, doktoru, hemşiresi, anası, babası, kardeşi, eşi, çocuğu bir sevgi yumağı halinde aylarca başında bekledi.
Şimdi artık onların bundan sonraki hayatlarını devam ettirebilmek için sadece yakınlarının değil, devletin ve toplumun her kademesinde görev yapan sivillerin desteğine ihtiyaçları vardı.
Umutlandılar, siyasilere çok güvendiler. Umutları hep boş çıktı. Onlar, siyasilerin şov ve reklamına istemeden aracı oldular; sevgisiz ve ilgisizlikleri yetmezmiş gibi ayağı olmayana çorap, gözü görmeyene kitap getirdiler. Gönülden sevmek yerine bulundukları "10 dakika" içinde acıdılar onlara. Oysa onlar "acınmaya" değil; ilgiye, durumlarını biraz olsun telafi edecek, gelecekle ilgili güvenceye ihtiyaç duyuyorlardı. Çünkü, hayatlarını artık eskisi kadar kolaylıkla sürdüremeyeceklerdi.
Onlara vaad edilenlerin kağıt üstünde kalmaması, yeniden üreten insanlar olmak için işverenlerin, mülki ve mahalli idarenin desteği de gerekti.
Onlar şu anda devletin verdiği maaşın dışında, Mehmetçik Vakfı'nın sağladığı maddi destek ve Elele Vakfı'nın uygulayacağı rehabilitasyon olanakları ile ayakta duruyorlar.

***
BEŞ gün boyunca, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde, Olağanüstü Hal Bölgesi'de yaralanan er, erbaş ve subaylarla konuştuk. Bu beş gün içinde "büyüdük", "olgunlaştık", "yaşlandık".
Kendi içinde "büyük" ve "gerçek" bir aile oluşturan GATA'ya dışarıdan yapılan "samimi" ziyaretin bir anlamı olduğunu geç de olsa farkettim. Gazeteci kimliğimi de yedeğime alarak, yaratacağım her fırsatta, onları ziyaret edeceğime kendi kendime söz verdim.
Bana bu çalışma imkanını yaratan başta Genelkurmay Başkanı Org. Sayın İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Sayın Çevik Bir, Genelkurmay Genel Sekreteri Sayın Org. Erol Özkasnak, GATA Komutanı, Askeri Tıp Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Tabib. Tümg. Fahrettin Alpaslan ve ekibine, doktor, psikolog, hemşire, tüm görevlilere teşekkür ediyoruz.

ANKARA - Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin tertemiz meydanlarından geçip, 6. katta Olağanüstü Hal Bölgesi'de yaralanan er, erbaş ve subayların yattığı koğuşlara uzanıyoruz. Koridorlar tekerlekli iskemle ile dolaşanlar ve yeni protezlerine alışmak için yürüme talimi yapanlarla dolu. Biz hepsini ziyaret etme sözü verip, bir odaya süzülüyoruz. 1.90'nın üzerindeki boyuyla gencecik bir adam var karşımızda. Bir ayağının dizden aşağısı "vatan uğruna" gitmiş. Ya gözleri. Onları da aynı uğurda kurban vermiş.
Zor kabul etmişti röportaj isteğimizi İbrahim teğmen. Çünkü haklı bir gerekçesi vardı. Önce yutkundu, sonra mağrur bir eda ile dönüp, "Bir şartla sizinle konuşurum. Bana acımayacaksınız."
Oysa aklımdan bile geçmemişti acımak.
Yanıbaşında genç ve güzel bir kadın, beden öğretmeni İbrahim Şekeroğlu'nun gözüne damla damlatıyordu. Bir gün önce kornea nakli yapılmış ve ameliyat olumlu netice verince umutsuzluk, umuda sürüklemiş onları. Hem de ikinci göz içinde bu müjde verilmişti.
Siirt 3. Komando Tugayı 3. Tabur Uçaksavar Takım Komutanı olan basketbolcu İbrahim öğretmen askerliğinin bitimine 20 gün kala yaralanmış. 15 Mayıs 1997 Kuzey Irak'taki Çekiç Operasyonu'nda Zap kampına yakın Ciya Kambini ve Ciya Meluni tepelerini ele geçirmek amacıyla akşamüstü saat 18.00 başlayan uzun yolculuk, saat 03.00'e kadar sürmüş. Soluklanıp bir kayaya kafasını yaslayıp, boylu boyunca yatan İbrahim öğretmeni bir mayından savrulan taşlar önce yüzünü parçalamış, ardından ayağını almış. Önce öldü sanmışlar onu. Oysa o gırtlağına saplanan taşı çıkarıp, bir nefes almış. Birden sesler duymuş: "4 yaralı, 2 şehit var."
Sonradan şehit denilen kişinin kendisi olduğunu öğrenen İbrahim teğmen o müthiş geceyi anlatmaya başlıyor:
"Benim en sevdiğim erlerimden Serdar'ın yaralandığını duydum. O zaman kendi halimi bırakıp, onun için gözyaşı dökmeye başladım. Kendime geldiğimde helikopterin içinde idim. Bir subay yanındakine dönüp, 'Maalesef teğmenin işi bitti' deyince onun elini kuvvetlice sıktım. Subay bu hareketim karşısında, 'Teğmen bu halde bile böyleyse ona hiçbirşey olmaz, kurtulur' dedi. O an içimdeki bir ses, 'Bu acıya dayanamazsın uyu', bir başka ses de, 'Aileni, nişanlını düşün ve dayan' dedi. Ben ikinci sesi dinledim.
Hastaneye sahipsiz hasta olarak yatırıldım. Çünkü ailemi üzmemek için onlara haber verilmemesini ben istedim. O zamanlar kulaklarım da duymuyordu. Acılı günlerimde bir hemşire bana, evinde pişirdiği tarhana çorbasını getirdi. Ve o çorbayı şırınga ile içirdi. Bu olayı hayatım boyunca unutamam ve o hemşirenin kim olduğunu hala bilmiyorum."
Basketbol hocalığı da yapmış İbrahim teğmen. Askere gelince ayağına uygun ayakkabı bulamadıkları için lastik ayakkabı ile sürdürmüş askerlik görevini . Bir ayağı 51, basketteki sıçrama ayağı 52 numara olan İbrahim öğretmenden geriye şimdi sadece 51 numara kalmış...
Bu acı olaydan tam 6 ay sonra, çeşitli operasyonlardan geçen Teğmen İbrahim, 1994 yılında nişanlandığı Funda öğretmen ile Kasım ayının ortasında memleketi Ordu'da dünya evine girmiş. Ve direnç, yaşama sevgisi, aşk öldü denen İbrahim teğmeni yeniden hayata döndürmüş.

İbrahim teğmenin yanından ayrılıp, karşıdaki 4 yataklı odaya giriyoruz. Köşedeki yatağın içinde gözleri boncuk boncuk bakan sevimli bir genç. Sağ bacağında bir demir çubuğa geçmiş 3 metal halka. Bunlarda yine metal çubuklarla topuğa bağlanmış. Yatsa tam yatamıyor, kalkıp yürüse acı çekiyor. Çaresiz bacağı biraz kaldırıp destek yapıyor.
Siirt 3. Komando Tugayı'nda ağır silah, yani havanda çalışan Savaş Yücel, komondo timlerini korurken Temmuz ayındaki bir operasyonunda bastığı mayın, topuğunu hak ile yeksan etmiş. Önce Siirt, sonra Diyarbakır'da ön tedavisi yapıldıktan sonra GATA'ya getirilen Yücel'e çeşitli ameliyatlar yapılmış. Sağlamı ile hasara uğrayan bacak alçıya alınmış. Ve sağlam bacaktan damar beslemesi yapılarak sol topuk kendine gelebilmiş. Şimdi topuk kemiği kısalan Yücel, bacağına takılan bu aletle kendi kemiğini günde bir milim uzatıyor. Kemik uzunluğu 10 - 12 santime geldiği zaman bu aletin çıkacağını söyleyen Yücel, "Artık bazı hareketlerimiz kısıtladı, özgür değilim ama yine buna da şükür" diyor.
Yatağın kenarında minicik renk renk, aralarına su damlası gibi minik inciler yerleştirilmiş çiçeklere bakıyorum. Konsolun üzerine ise İngilizce kitaplar, kasetler ve bir teyp. Hayranlıkla çiçekleri incelediğimi gören Yücel yeni hayatında yapmak istediklerini anlatmaya başlıyor:
"Dün çocuktum, şimdi çok olgunlaştım. Beş ay içinde 10 yaş yaşlandım sanki. Ama hayata yine umutla bakmak, morali yüksek tutmak lazım. O yüzden çiçek yapmaya başladım. Öyle güzel oyalanıyorum ki. Bir yandan da İngilizce öğrenmeye çalışıyorum. Askere gitmeden önce karate yapardım, vücut geliştirirdim. Hatta bir salonda asistan hocalık bile yaptım. Şimdi hayallerimi hayata geçirmek istiyorum ve imkan bulabilirsem bir spor salonu açacağım. Yani hem işletmecilik hem de hocalık yapacağım."
Öfkesi var Yücel'in milletvekilerine:
"Onlar ayda 750 milyon lira, biz ise üç ayda 136 milyon lira alırız. Buraya sadece şov için gelirler, reklamlarını yapıp giderler. Kapıdan çıktıkları zaman herşey biter. Sonra ne sesleri, ne solukları çıkar. Onlar bizim yaşadıklarımızı yaşadı mı, o acıyı çektiler mi? En yakın arkadaşları yanında kanlar içinde can verdi mi? GATA'daki subaylarımız geçen ay bizi Türkiye - İsveç basketbol maçına götürdüler. Yanımıza gelen basketçilerimiz ile sevgi yumağı oluşturduk. Oysa Devlet Bakanı Yücel Seçkiner salona geldi ama bize bir selam vermek tenezzülünde bile bulunmadı. Bu mu insanlık, bu parlamenterlik. Bize sadece asker sahip çıkar, gerisi boş."

YARIN : İki ayağım iki milletvekili maaşı mı ?

Yazarlar