20.06.2008 - 10:22 | Son Güncellenme:
İktisatçı Mustafa Sönmez, krize giren toplumların da tıpkı bireyler gibi, uzun sure krize girdiğini fark etmediği, yaşadıkları anormalliğin farkında olmasına karşın bunu adlandırmaya yanaşmadığı ve tedavi, yardım almaya direndiğini belirterek, “Bugün, Türkiye dahil birçok ülke de aynı durumdadır. Türkiye’de de aslında fiilen bir kriz durumu yaşanmaktadır, ama yüksek faizle maskelenmiştir" değerlendirmesinde bulundu.
ABD finans piyasalarında baş gösteren çalkantının içine ABD’deki reel ekonomiyi, giderek başta AB ve Asya olmak üzere diğer ekonomileri de alması süreci devam ederken, değişik kriz teorileri de üretiliyor.
KRİZE FARKLI SAVUNMA
İktisatçı Mustafa Sönmez, ABD finans krizinin neden dünyayı hemen sarıp sarmaladığı sorusunun yanıtının, iktisadın kendi kuralları içinde yattığını belirterek, iktisatta etkilenmenin, boğazdan geçen şilebin dalgalarının kıyıya vurmasının epey zaman almasına benzediğini söyledi. Krizin dalgalarının her ülkeye farklı biçimlerde yansıdığını ve her ülkenin kendi özgün yapısından kaynaklanan savunma mekanizmaları bulunduğunu belirten Sönmez, “Bugün de bu süreç yaşanmaktadır. Her ülke ABD kaynaklı krize kendi özgünlüğü içinde savunma mekanizmaları geliştirmeye çalışmaktadır. Bazılarının kırılganlığı yüksek, daha erken etkileniyor, bazıları yüksek direnç gücüyle etkilenmesini asgaride tutuyor ya da erteleme imkanları buluyor" dedi.
Sönmez, kriz önleme, savuşturma ve baş etmede her ülkede kamu yönetimi farklı araçlara, her ülkenin toplumsal dokusu farklı özelliklere sahip olduğuna dikkat çekerek, bu krizin öyle ya da böyle tüm dünyayı etki alanı içine almış durumda olduğunu kaydetti. Bundan kimin ne kadar hasarla çıkacağını, kimin koşulları değerlendirerek avantajla çıkacağını zamanın göstereceğini vurgulayan Sönmez, “Kriz, sanıldığı gibi 2008, 2009’la sınırlı değil, 2010’a kadar uzayacak bir süreç gibi durmaktadır" dedi.
Sönmez, krizlerin toplumlarda kendini göstermesinin de birçok biçimi bulunduğunu, ABD’nin onca yaşadıklarına rağmen krize girmediğini iddia edenlerin bile olduğunu ifade ederken, “Psikiyatriden ödünç bir benzetme ile şöyle diyebiliriz: Krize giren toplumlar da tıpkı depresyona giren insanlar gibi, uzun sure krize girdiklerini fark etmezler, yaşadıkları anormalliğin farkındadırlar ama bunu adlandırmaya yanaşmaz, tedavi, yardım almaya direnirler. Bugün, Türkiye dahil birçok ülke de aynı durumdadır. Aslında fiilen bir kriz durumu yaşanmaktadır ama ‘maskelenmiştir’" değerlendirmesi yaptı.
TÜRKİYE’NİN MASKESİ YÜKSEK FAİZ
Sönmez, Türkiye’de fiilen bir kriz hali yaşandığını, ancak bunu maskeleyen ana unsur olarak yüksek faiz politikası uygulandığını kaydederek, görüşlerini şöyle aktardı:
“Cari açık yıllık bazda 42 milyar doları bulmuştur ve eğilim yılsonunda 50 milyar doları bulması yönündedir. Bu kadar büyük cari açık, dış kaynağa bağımlılığı artırmaktadır. Dışa bağımlı enerjinin faturası açığı katlayabilecektir. Açığı azaltmak için bulunamayan dış kaynak eninde sonunda kurun yukarı seyrini getirecek ve kur patlaması her şeyi berhava edecektir. Tüketici güven endeksi her ay aşağı inmektedir. Reel sektör güven endeksi de iyimserliğini yitirmiştir. Resmi işsizlik yüzde 11-12’de kemikleşmiştir. Enflasyon, Temmuz’daki enerji zamları ile yeniden alevlenecek ve yılsonunda yüzde 20’ye ulaşabilecektir. Tüketici kredi ve kredi kartı borçları ile hanehalkının borç yükü 110 milyar YTL’ye doğru seyretmekte ve geri ödemelerde zorluklar yaşanmaktadır. Özel sektörün sırtında 150 milyar dolara doğru tırmanan bir dış borç stoku vardır. Düşük kura güvenilerek yapılan bu borçlanma, kurun yukarı seyri halinde önce reel sektörü, giderek mali sektörü içine çekecektir."
Bütün bu olumsuz kriz tablosu karşısında, maskeleyici ana unsurun ise yüksek faiz politikası olduğuna dikkat çeken Sönmez, yüksek faiz sayesinde, büyümenin ana rüzgarı olan dış kaynak girişi sağlanmaya ya da çıkışı azaltılmaya çalışıldığını kaydetti. Sönmez, bununla sıcak para ve yabancı sermaye girişi sayesinde, normalde yukarı doğru fırlaması gereken döviz kuru aşağı bastırıldığını belirterek, “ Normalde 1 dolar, 1.50-1.60 YTL bandında seyretmesi gerekirken, yüksek reel faizle 1.20-1.25 YTL bandında tutulmaktadır. Bu yüksek faiz aracıyla, iki haneye sıçramış enflasyonu tekrar tek haneye indirme umudu beslenmektedir. Bu yüksek faiz ödenerek bastırılan döviz kuru, 250 milyar doları aşan dış borç stokunun yüzde 66’sına sahip özel firmaları kabuslardan kurtarmakta, giderek daha fazla dışarıdan borçlanmaya itmektedir. Normalde yüksek faizli ekonominin, iğneyle sahada kalabilen futbolculara benzemektedir. Bu uyuşturucu iğneyi ortadan kaldırırsanız, sahaya yığılıp kalacaktır" diye konuştu.
YÜKSEK FAİZİN FATURASI
Maskeleme aracı olarak kullanılan yüksek faizin ödettiği ağır bir bedel var olduğuna işaret eden Sönmez, yüksek faizlerle kamu iç borç stoku çevrilmeye çalışılmasının, bütçede yatırıma, sosyal harcamaya dönüşebilecek kaynaklara, yeniden rantiyelere aktığını söyledi. Sönmez, bunun ise gelirin dağılımını yeniden bozan bir unsur olduğunu, yüksek faizin, genelde faizleri yukarı çektiğini, üreticinin, tüketicinin kredi maliyetlerini yükselttiğini ve hem enflasyonist etkiler yarattığını hem de ekonomiyi daralttığını kaydetti. Sönmez, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Yüksek faizle tesis edilen düşük kur politikası, ithalatı azaltmamakta, cari açığı büyütmekte, yerli üretimi, yerli istihdamı olumsuz etkilemektedir. Dış borçlanmayı kamçılamaktadır. Hem 2007’de başlayan kendi dinamiklerinden kaynaklanan tekleme, hem dünya krizinin sert rüzgarları, hem de üstüne binen siyasi gerilimlerle bir fiili krizi yaşamaya başlayan Türkiye ekonomisinde, bu kriz daha ağır hissedilmiyorsa bu geçici yüksek faiz maskesi ile gerçekleşmektedir ve bu maskenin düşmesi ya da etkisizleşmesiyle kriz bütün ağırlığıyla hissedilecektir ve bu maske ile yaşamak da çok mümkün görünmemektedir."