Küçük Metin ağlamaya başlamıştı. “Baba karnım acıktı.” diye sesini duyurmaya çalışıyordu. Erol Taş bir taraftan masayı hazırlarken, “Çamaşır ve banyo günleri hep böyle oluyor. Yemek saati gecikiyor.” diyordu. Masa hazırdı. Çocuklar masanın etrafında yerlerini aldılar. Erol çocukların tabaklarını hazırladı. Hep beraber oturup yemeye koyuldular.
Gönül: “Babacığım makarna çok güzel olmuş. Hep bize bundan pişir emi?” diyordu. Erol da “Her gün makarna olur mu kızım. Sonra bıkarsın. Bugün kolayıma geldi. Onun için makarna pişirdim.” diyordu. Yemekten kalktılar. Erol çabucak bulaşıkları yıkadı. “Hadi bakalım şimdi uykuya.” dedi. Çocuklar, önce nazlandılar. Fakat Erol kalktıkları zaman onları otomobille çocuk bahçesine götürmeyi vaat edince itiraz etmediler.
Erol Taş'ın çamaşır yıkaması da uzun sürmedi. Bir taraftan yıkadığı çamaşırları sıkarken, “Ben de kirlilerin çok fazla olduğunu sanıyordum.” diyordu. Bu arada öğlen uykusundan uyanan Metin'in sesi duyuldu. Gönül ve Güler de uyanmışlardı. Artık parktaki çocuk bahçesine gidebilirlerdi.
Dört kişilik “Taş” ailesi Mercedes arabalarındaki yerlerini aldılar. Ve çocuklar gözlerini açıp kapayıncaya kadar kendilerini Gülhane Parkı'nda buldular. Önce hayvanat bahçesi gezildi, sonra çocuk bahçesindeki salıncakta sallandılar, kaydılar, eğlendiler, eğlendiler...