14.03.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara
Türkiye, Mardin’de 22 Kasım 2004’te, babasıyla birlikte öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı 13 kurşunla vuran polislerin beraat etmesi üzerine AİHM’ye taşınan davaya ilişkin savunmasını gönderdi. Savunmasında, polislerin yargılandıkları dönemdeki iddialarını tekrarlayan Türkiye, Kaymaz’ın babası Ahmet Kaymaz’ın terörist olduğunu, Uğur’un da kaleşnikofla polise 8 el ateş ettiğini savundu.
Savunmada, Uğur’un terlikle evden dışarıya fırlaması, silahı kaldıracak güçte olmaması, çatışma olduğunun söylenmesine rağmen sırtından sıralı, yakın mesafeden ateşlenmiş 9 kurşun mermisi çıkartılması gibi dava boyunca tartışılan detaylara ise hiç değinilmedi.
Ölümcül gücü savundu
AİHM’ye gönderilen savunmada, polisin ölümcül güç kullanmasının bazı durumlarda haklı görülebileceği belirtilerek, polisler hakkındaki beraat kararının doğru olduğu savunuldu. Savunmada, Kaymaz ailesinin evine polisin teröristlerin saklandığı ihbarı üzerine gittiği, operasyon öncesi yetkili makamların planlama yaptığı, savcılıktan arama emri alındığı ve evdeki bireylere en az zararın verilmesine yönelik önlemler tasarladığı iddia edildi.
Polisin, eve giderken, silahlı iki kişi gördüğünün, bu kişilerin dolu kaleşnikof ve el bombası taşıdığının iddia edildiği savunmada, balistik rapora göre, Ahmet Kaymaz ile oğlu Uğur’un polise 13 el ateş ettiği öne sürüldü. Savunmada, baba-oğulun ellerinde silah kullandıklarını gösteren barut izlerinin saptandığı da ifade edildi.
Polis hızlı olmalıymış!
Ahmet Kaymaz’ın kullandığı silahın daha önce bir karakol baskınında kullanıldığının iddia edildiği savunmada, evde daha sonra yapılan aramada terörist faaliyetlere katıldığına yönelik evrakların bulunduğu da kaydedildi. Polisin orantılı kuvvet kullandığı, iki şüpheliyi çağrılara uymadıkları için vurduklarının anlatıldığı savunmada, “Acil bir ihtiyaç durumuydu. Polisin hızlı hareket etmesi gerekiyordu. Şüpheliler çağrıya uymayıp bunun yerine silahla karşılık verince güç kullanımı kesinlikle gerekli hale gelmiştir” denildi.
Türkiye, AİHM’nin, “Ölümcül operasyon gerekli miydi?” sorusuna da özetle şu yanıtı verdi: “Polisler şüpheli kişiler çağrılara yanıt vermedikten ve kendilerine dönük ateş açıldıktan sonra ateş açtılar. Bu koşullar altında polislerin kendi hayatları tehlike altında olduğu için başka şekilde davranma şansı kalmadı.”