Gündem Bu ölümü kendime yakıştıramıyorum!

Bu ölümü kendime yakıştıramıyorum!

21.01.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Röportaj için yola koyulduk. İki araç yolumuzu kesti. Araçlardan indik. Maskeli 8 adam etrafımızı sardı. Gözlerimizi bağlayıp soğuk bir yere götürdüler bizi. İlk gün sorgusu hayatımın en zor günlerinden biriydi. Onları gazeteci olduğuma inandıramıyordum

Bu ölümü kendime yakıştıramıyorum

Aç değildim. Ama İdlib’e bağlı Salkin kasabasının ara sokaklarında aradığımız yiyeceği bulunca yemek yiyecek olmamama rağmen en çok ben sevindim. Röportajı yapacağımız eve doğru yola koyulmuştuk. Kendimi sakinleştirmeye, tedirginliğin yersiz olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Salkin, 1960’ların Anadolu kasabalarını andırıyordu. Savaşın da etkisiyle kasaba yokluk ve sefalete adeta esir olmuştu. İnsanların alışverişi en asgari düzeye düşmüştü. Yiyecek ve kışlık kıyafet gibi acil alışverişler dışında kimse evinden dışarı adım atmıyordu. Kasabanın artık dışına çıkmıştık. Bir minibüs önümüze kırınca bir refleksle yerimden fırlayıp, “Dikkat, bu adam kör galiba!” dedim. Meğer bir araç arkadan bizi sıkıştırmış. Direksiyondaki Heysem Topalca bizim aracı yolun kenarına park etti. Diğer iki araçtan inen, siyah kıyafetli, maskeli 8 silahlı adam bir anda etrafımızı sardı. İçlerinden biri beni araçtan indirip başıma önce kar maskesi geçirdi, ardından göz bağıyla gözlerimi bağlarken ellerimi de arkadan kelepçeledi. Karga tulumba araçlardan birinin koltuğuna bindirip kendileri de yanıma oturdular.

‘Dua edelim El Kaide olmasın’
20-25 dakikalık bir yol gittikten sonra demir kapılı soğuk bir yere koydular beni. Bir süre sonra yanımda birinin daha olduğunu anladım. Duvara sıkıştırarak göz bağımı kaydırdığımda yanımdaki kişinin Heysem Topalca olduğunu gördüm. “Kim bunlar?” diye sorduğumda, “Bilmiyorum ama sus, konuşmak yasak. Ama dua edelim El Kaide ya da Şebbiha olmasın” dedi. Bu arada ‘Abi’ bir hitap şekli. Heysem Topalca benden büyük olduğu halde tutuklu bulunduğumuz süre içinde hitap şekli hep bu şekilde oldu. Ertesi güne kadar kimse bir şey sormadı bize. Yiyecek ve su veriyorlar, namaz saatlerinde ise abdeste götürüyorlardı.

İlk soru: Müslüman mısın?
Ertesi gün beni oradan çıkarıp yakında bir başka yere götürüp sorguya başladılar. İlk soru, “Müslüman mısın?” oldu. “Evet” diye karşılık verince “Fatiha’yı oku” dediler. Ben okuyunca bu kez başka bir talepleri oldu: “Bize öyle bir isim ver ki kendini kurtarabilesin!” Bunun ne demek olduğunu anlamıştım, casuslukla suçlayacaklardı ama ben anlamamış gibi davranıp “Ne ismi vereyim?” diye sordum.
Sorgu bu şekilde 2 saat sürdü. Sorguyu yapan kişi Türk’tü ve Türkçe konuşuyordu. Arkadan kelepçeli olan ellerimi bir ara çözdürdü. Önünde diz çökmüş vaziyette duruyordum. Zaman zaman karşımda oturuyor, zaman zaman da bulunduğumuz yerde dolaşıyordu. İlk gün sorgusu hayatımın en zor günlerinden biriydi. Ne yapsam gazeteci olduğuma inandıramıyordum. “Casus olmayan savaş bölgesine gelme cesareti gösteremezmiş.” Bu şartlar altında fazla yaşayamayacağımı düşünürken eski yerime götürdüler. Defalarca çeşitli şekillerde sorguladılar. Bazen, “Sohbet ediyoruz, bu sorumuz bağlayıcı değil istediğin yanıtı ver” dedikleri de oldu ancak o ‘sohbet’lerden sonra bile sorumlu tutuldum.

Ellerim ve gözlerim bağlıydı
İkinci günden sonra bizi bir başka yere götürdüler. Gözlerim yine bağlıydı. Ancak duyduğum ve hissettiğim kadarıyla burasının da demir kapılı, soğuk ama daha bir resmiyeti olan bina olduğu anlaşılıyordu. ‘Derinlerden gelen sesler’den burada da sorgulanacağımı anladım. Burada sorgulanmadım. Saatlerce bekletildikten sonra beni bir araca bindirip yola çıkardılar. Bu kez 1 saatlik yol kat ettik. Yolun bir kısmı patikaydı ve gelen kokudan ormanlık alan olduğu da anlaşılıyordu. Tek sorun ellerimin arkadan bağlı olmasıydı. Gözlerim de bağlıydı. Mısır darbesini izlerken ters bir hareketle omuz kasımda bir yırtılma söz konusuydu ve şimdi her ellerim arkadan bağlandığında acım adeta katlanarak artıyordu. Seslerden yanımda bir kişi daha olduğunu çok sonra anlamıştım. Bu yine Heysem Topalca’ydı.
Sabah namazına kadar acıdan ikimiz de uyuyamadık. Abdest için kaldırdıklarında ellerimizi önden kelepçelediler. Abdest için avluya çıktığımda gözlerimi açmışlardı. Ortam tahmini yapmaya çalışsam da nafileydi.

Heysem sorgulanmıyordu
Ertesi gün bulunduğumuz bu evin bir odasına sorgu için götürüldük. Bu kez Türk yoktu, Araplar vardı. Çeviriyi Heysem Topalca yapıyordu. Sorgu profesyonel geçiyordu. 1.5 saat süren sorgunun ardından kimse Heysem Topalca’ya tek bir soru bile sormadı.
Aklıma takılan soruyu Topalca’ya sordum: “Neden hep beni sorguluyorlar da sana kimse soru sormuyor?” Topalca, “Abi benimle röportaj yapmaya geldiğini zaten söylüyorum ve onlara ÖSO’nun önde gelen isimlerini tanıdığımı söyleyince sorgulamıyorlar. Zaten birkaç güne serbest bırakılacağımı söylediler” dedi. Çok şaşırmıştım. Ellerim önden kelepçeli olduğu için göz bağımı aralayıp ona bakarak, “Yani seni serbest bırakacaklar ama beni neden tutacaklar?” diye sordum. Bana, “Yok abi yanlış anladın, yani ikimizi de serbest bırakacaklarını söylediler” diyerek konuyu geçiştirdi. Bu yeni yerimizde her gün sorguya çekildim.
Sorgular böyle devam ederken bir gece yarısı uyandırıp cüzdanımdan çıkan banka kartı ve kredi kartlarımın şifrelerini aldılar. Bulunduğumuz yeri daha sonra gözlerim açık dışarı çıkardıklarında görmüştüm, etrafı 2 metre yüksekliğinde duvarla çevrili ortada bulunan avluya açılan odaların bulunduğu tek katlı bir evdi. Adını bilmediğim büyük bir köy ya da kasabaydı. Bizi abdeste götürenler bu işi nöbetleşe yapıyorlardı. Biri iyi, biri kötü davranıyordı. Zaman zaman bitişikteki odalara tutuklular getirip sorguluyorlardı. Ancak o tutuklularla bizi bir araya getirmemeye özen gösteriyorlardı. Heysem Topalca namaz kılıp oruç tutuyordu. Ben ise 2 hurmayla öğün atlıyordum.

‘Kararı kadı verecek’
Günler, geceler geçiyordu, kaç gün olmuştu, onu bile anlayamıyordum. Sorgular ve soğuklarla mücadele ederken bir gece yine sorguya çağırdılar. İki silahlı adam geldi ve beni sorgu odasına götürdü. Sorgu odasının tek iyi tarafı sobalı olmasıydı. İlk defa kişisel bir soru sorarak banyo, yemek gibi özel isteklerimin olup olmadığı soruldu. Ben de, “İki haftayı geçti aynı kıyafetleri giyiniyorum. Kıyafet ve sıcak banyo iyi olur” dedim. Gülerek yanıt verdiler, “Senin dediğini kendi adamlarımıza da zor yaptırıyoruz.” Sonra, banyo yapabileceğimi söylediler. Sorgum bitmişti. Benimle ilgili kararı kadı verecekmiş. Kadının nerede olduğu konusunda bilgi vermediler. Silahlı adamlar beni tekrar Heysem Topalca’nın kaldığı yere getirdiler. Ben artık karamsarlığa kapılmıştım.
Ertesi sabah uyandım. Sanki artık içinde bulunduğum durumu kanıksamaya başlamıştım. Ellerim kelepçeliyken artık nasıl rahat hareket edilebileceğini öğrenmiştim. Gözlerimin bağlı olması da fark etmiyordu. Duvara kafamı yaslayarak gözümdeki bağı yukarıya doğru ittirebiliyordum. Ayağa kalktım, duvara kafamı yaslayıp gözümdeki bağı yukarıya doğru ittim ve pencereye yöneldim. Dışarısı nasıl bir yer, istersem kaçabilir miyim diye bir araştırma yapacaktım. Pencereye yöneldiğimde Heysem Topalca yattığı yerden doğrularak, “Abi delilik yapma, sorgudan hemen sonra bizi bırakacaklarından eminim. Pencereyi açarsan bizi öldürürler” diyerek yalvarmaya başladı. Ben de, “Bak bu örgütten ben bir şey anlamadım. Amaçları nedir, bizi neden sorguluyorlar anlamadım. Ancak içime doğan şu ki, bizi asla bırakmayacaklar. Böyle soğuklarda beklemekten ölüp gideceğiz de kimsenin haberi olmayacak. Bu ölümü kendime yakıştıramıyorum” diye yanıt verdim. Topalca ise “Hayır abi umutsuzluğa kapılma sakın. Sürekli dua et, Allah kabul ediyor” dedi...

Haberin Devamı

20 gazeteci halen kayıp

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün, ‘dünyanın en tehlikeli ülkesi’ ilan ettiği Suriye’de 3 yılı aşkın süredir en az 37 yabancı gazeteci, ülkede görev yaparken kayboldu veya kaçırıldı. 20 gazeteci ise Suriye’de çeşitli güçlerin elinde hapiste tutuluyor. Örgütün verilerine göre savaşın başladığı günden bu yana ülkede 121 gazeteci öldürüldü.

‘Adın neden Benyamin?’

Topalca’nın katılmadığı sorgulardan birinde Türkçesi iyi olmayan biri ile şöyle bir diyalog yaşadım:
Sorgucu: “Mossad mı CIA mi?”
Ben: “Anlamadım”
Sorgucu: “Akıllılık yapma anladın, hangisine çalışıyorsun?”
Ben: “Vallahi hiçbirine çalışmıyorum gazeteciyim ben.”
Sorgucu: Gazeteciliğe nerde nasıl başladın? Detaylı anlat.
Ben: “...İhlas Haber Ajansı ve Doğan Haber Ajansı’ndan sonra Milliyet’te başladım.”
Sorgucu: “Ajan olduğunu nihayet kabul ettin!”
Ben: “Hayır, lütfen yanlış yazmayın ‘ajan’ değil, ‘ajans’. Haber ajansı...”
Sorgucu: “Tamam biz de haberci diyoruz işte, haber taşıdığını kabul ediyorsun.”
Ben: “Bakın, haber ajansı ayrı sizin dediğiniz anlamda haber taşımak ayrı. Ben gazeteciyim, haberi de gazeteme taşırım.”
Sorgucu: “Adın neden Benyamin?”
Ben: “Benyamin değil Bünyamin! Türkçede böyle. Bünyamin Yusuf peygamberin küçük kardeşi olduğu için Müslümanlar da bu adı sık kullanıyor.”
Sorgucu: “Namaz kılıyor musun?”
Ben: “Evet!”
Sorgucu: “Fatiha’yı oku bakayım”

Haberin Devamı

47 silahlı örgüt var

Özgür Suriye Ordusu Esad karşıtlarına verilen genel bir isim gibi algılansa da bu ülkede çarpışan 47 silahlı İslami örgüt var. Şu an Suriye içerisinde sahada çarpışan üç büyük grup görüyoruz.
* Özgür Suriye Ordusu: Suriye’de direnişi başlatan ilk oluşum olmakla beraber direnişin de simgesi. Sayıları net olarak bilinmese de
50 bin civarında oldukları tahmin ediliyor.
* İslami Özgür Şam Hareketi: Suriye İslami Cephesi’nden Ahrar Al-Şam Tugayları, El Fecru’l İslamiyye Hareketi, Et Taliatu’l İslamiyye Cemaati ve El İmanu’l Mukatile Tugayları yakın zamanda birleşerek ‘Ahrar el-Şam El İslamiyye Hareketi’ adı altında birleşti. Sayılarının yaklaşık 25 bin olduğu tahmin ediliyor.
* Nusret Cephesi: Grup, Ebu Musab el Zerkavi’nin cihat ağından geliyor. 2000’lerde kurulan bu ağın içinde daha çok Suriyeliler savaşmakta ve sayılarının da 6 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
* Irak İslam Şam Devleti: Kısaca IŞİD diye de bilinen, Irak ve Suriye’de etkin olan bir grup. Sayılarının 5 bin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. 2004’te El Kaide’ye bağlılığını ilan etseler de Suriye’de zaman zaman El Kaide’den bağımsız hareket ediyor. En son Ocak 2014’te örgüt, Irak’ta Felluce’yi ve Ramadi’nin bir kısmını kontrolü altında aldı. 3 Ocak 2014’te de Felluce’de bağımsız bir İslam devleti ilan etti. Suriye’de ise Tal Abyad’ı ÖSO’dan alarak kontrolü ele geçirdi.
* Suriye Özgürlük Cephesi:
15 bin silahlı askeri var. Faruk Tugayları, Şam Kartalları, Hak Tugayları gibi gruplardan oluşuyor.
* Tevhid grubu: En etkili direniş gruplarının başında gelen grubun 7 bin 500 silahlı gücü olduğu belirtiliyor. Dera ve Halep civarında etkin olan grup giderek güçleniyor.
* Türkmen Tugayları: Suriye’de Türkmenlerin irili ufaklı onlarca direniş örgütü var. Bunların en önemlileri Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet. Türkmenler Esad’a karşı hem de geçtiğimiz yıl PYD’ye karşı mücadele verdi. Bu iki grupta sayıları zaman zaman 7 bine kadar çıktı. Türkmen savaşçıların sayısının Kuzey Suriye’deki mevcudunun 20 bine yaklaştığı da biliniyor.
* Küçük yerleşim yerlerindeki gruplar: Herhangi bir yapıya bağlı olmadan bulundukları sathı korumak için kurulmuş olan yapılar. Sayıları 2 bine kadar çıkabiliyor.
* Muhacirler: Çoğunluğunu Çeçenlerin oluşturduğu bir grup. Özbek Tatar ve Türklerin de aralarında bulunduğu grubun 3 bin civarında askeri bulunuyor.

Haberin Devamı

Bu ölümü kendime yakıştıramıyorum

Haberin Devamı

YARIN: İNFAZ

Yazarlar