Gündem‘Çöplerinizi bu artist süpürecek!’

‘Çöplerinizi bu artist süpürecek!’

17.03.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Polis bir bana dönüyor ‘vatan haini’ diye bağırıyor, bir hücrelere dönüp küfrediyordu. Sonra en uçtaki hücrelerden onu çılgına çeviren ses duyuldu: "Memur bey, ben süpürürüm. Tuvaletleri de yıkarım. Ama ona yakışmaz". Hiç bu kadar gururlandığımı anımsamıyorum.

‘Çöplerinizi bu artist süpürecek’

POLİS SÜPÜRGEYİ ELİME VERİP HÜCREDEKİLERE BAĞIRIYORDU:
‘Çöplerinizi bu artist süpürecek!’

Polis bir bana dönüyor ‘vatan haini’ diye bağırıyor, bir hücrelere dönüp küfrediyordu. Sonra en uçtaki hücrelerden onu çılgına çeviren ses duyuldu: "Memur bey, ben süpürürüm. Tuvaletleri de yıkarım. Ama ona yakışmaz". Hiç bu kadar gururlandığımı anımsamıyorum.

Tarık Akan'dan 12 EYLÜL ANILARI
Can Dündar yazdı


‘Çöplerinizi bu artist süpürecek’
Tarık Akan’ın 12 Eylül’de polis gözetimi ve Selimiye kışlasındaki anılarından ("Anne Kafamda Bit Var" Can Yayınları, 2002) bazı bölümleri yayınlamaya bugün de devam ediyorum. Çoğu trajik, kimi zaman gülünç, acı, korkunç anılar bunlar...
Tarık Akan, Almanya’da bir ödül töreninde yaptığı konuşmayı Tercüman gazetesinin yanlış yansıtması sonucu 6 yıl 8 ay mahkûmiyet talebiyle yargılandığı davadan beraat etti. Yaşadıkları yanına kâr kaldı.
12 Eylül’de yüzbinlerce insan, burada anlatılanların çok daha ağırını yaşadılar.
Ancak bir sinema sanatçısının kişisel deneyimleri ve daha da önemlisi birinci el tanıklığı, o günleri yaşamayanların, dönemin dehşetini anlamasını kolaylaştırıyor.
Bunu sağladığı için biz Tarık Akan’a şükran borçluyuz;
Devletse, belki bir özür...
***
‘VATAN HAİNİ ARTİST’
Sabah kapı hışımla açıldı.
İki polis içeri baktı:
"Burada bir artist varmış. Kimmiş bu artist?.
"Buradayım" demek zorunda kaldım.
"Çık dışarı!"
Polislerden biri, "Al şu süpürgeyi eline" dedi ve hücrelere doğru bağırarak devam etti:
"Beni dinleyin! Herkes çöpünü kapının altından atacak; artist de buraları süpürecek".
Bir an, süpüreyim mi süpürmeyeyim mi diye düşündüm. Sonra elimdeki saplı süpürgeyi ayaklarımın çevresinde ufak ufak, isteksizce hareket ettirmeye başladım.
"Ulan çöplerinizi dışarı çıkartın, yoksa fena yaparım".
9 - 10 hücrenin hiçbirinde hareket olmadı. Ben de gönülsüz, süpürmeyi bıraktım.
"Ulan çöplerinizi dışarı çıkartın! Vatan haini Tarık Akan toplayacak!"
O da ne...?
İlk kez biri bana ‘vatan haini’ diyordu. Sözler kulağımda yankılandı.
Polis bir bana dönüyor ‘vatan haini’ diye bağırıyor, bir hücrelere dönüp küfrediyordu.
Sonra en uçtaki hücrelerden onu çılgına çeviren ses duyuldu:
"Memur bey, ben süpürürüm. Tuvaletleri de yıkarım. Ama ona yakışmaz".
Hiç bu kadar gururlandığımı anımsamıyorum.
Boğazım düğümlenmişti.

SIRA BENDE
Bir gün sorgu listesinde adım okundu.
Polis bana seslendi:
"Eğil, uzun".
Eğildim. Gözlerimi bağladı. Beni bir sandalyeye oturtup gitti.
Sağdan soldan işkence sesleri geliyordu; patırtılar, kütürtüler, genç insanların bağırışları, küfür, kıyamet...
Bir karabasanın ortasında olduğumu düşünüyordum.
Tarifsiz bir heyecana teslim olmuştum.
Neden sonra karşıma üç adam oturdu. Hiç konuşmuyorlardı.
Biraz sonra fısıldaşmaya başladılar. Uzun bir zaman sonra karşımdakiler kalabalıklaştı.
Sağ yanımda birisinin nefes alıp verişini duyuyordum. Elimi uzatsam adama dokunacak durumdaydım. Kulağıma doğru yaklaştı, nefesinin sıcaklığını hissediyordum, hafifçe üflüyordu sağ kulağıma, sonra soluma geçip sol kulağıma...
Ürpermiştim. Kişiliğimle, onurumla oynanıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.

‘SENİ EZERİZ TARIK!’
Karşımdakiler 7 - 8 kişi kadar olmuştu.
Ve sorgu başladı:
"Asıl adın ne? Nerelisin? Nerede oturuyorsun?"
"Sen Yılmaz Güney mi olmak istiyorsun?"
"Ne ilgisi var? Yok böyle bir düşüncem.
"Peki neden onunla birliktesin, ona yardım ediyorsun?
"Ben ona yardım etmiyorum ki, o benim arkadaşım".
Müdür,
"Bak Tarık, bize yalan söyleme... Seni ezeriz" dedi.
İşte bu ‘ezeriz’ sözü bana dokundu. içime oturdu. Sinek miydim ben? Yineledi:
"Seni ezeriz Tarık!"
Doğru yerime dokunduğunu anlamıştı. Moralimin bozulduğunun farkındaydı. Bana bir çay söyledi. Çay bitti. Bardak elimde kalmıştı, ne yapacağımı bilemiyordum. Sinirlerim bozulmuştu. Kimse elimdeki bardağı almıyordu. Elindeki boş çay bardağını bile bir yere koyamayan zavallının biriydim. Ne kadar da acizdim.
Gözyaşlarımı kontrol edemedim. Gözlerim doldu, doldu.
Gözyaşlarım akmasın diye kendimi zor tutuyordum.
Birden boşaldı, kumaş bağının altından akmaya başladı.
Gene sorular başladı:
"Senin dinin var mı?"
"Namaz kılıyor musun?"
"Hangi örgüttensin?"
"Söyle bakalım, sosyalizm nedir, komünizm nedir?"
Aklıma ne geliyorsa, önce zararsız olduğuna karar verip hemen söylüyordum. Sonunda bir adam kalktı, ayağıma tekme attı:
"Yahu bunun bir b.k bildiği yok ya da bizimle dalga geçiyor".
İçeriden sürekli işkence sesleri geliyordu.
"Sürü filmini neden yaptın?"
"Maden, Demiryolu gibi filmlerde neden oynuyorsun?"
"Bu vatana neden ihanet ediyorsun?"
Sorularla akşamı bulduk. Elektrik ya da Filistin askısını bende denemediler.
Polis durumdan hoşnut değildi
"Yahu bu tırışkata hiçbir b.k yok, aptalın teki..."
Sonunda beni ‘K’ masasına götürdüler, yani "Komünizm Masası"...

BURASI SELİMİYE
Sevkten sonra Selimiye kapısında kuyruk olduk. Kapının başında elinde copuyla bir er duruyordu. ilk gelenin ellerini açtırdı, başladı vurmaya. Copu yiyen öbür yana geçiyordu.
Sıra bana gelmişti. Elimi açtım, şöyle bir baktı, hafiften bir sağa, bir sola indirdi.
Başka bir asker, "Bu, hoş geldin dayağıdır, hoş geldin dayağı..." dedi ve güldü.
Copu yiyen, kafesli yerde duvarın kenarında tek sıra yan yana duruyordu. Ben de oraya gittim.
Bir başçavuş,
"Soyunun" dedi, "Donunuz dahil çıkartın. Soyunmayan dayak yer".
Yavaş yavaş soyunmaya başladık. Donlar çıkarıldı, herkes giysileriyle önünü kapatmaya çabalıyordu. Ben de üzerimdekileri çıkarttım. Ayakkabıları, pantolonu... ötekilere baktım, herkes utana sıkıla soyunuyordu. En sona ben kalmıştım. Meğer ne zormuş şu donu çıkarmak.
Ufacık kalmış hissediyordum kendimi...

‘O çocuk elektrikten geliyor’!
Köşemde oturuyordum. Birden kapı açıldı. Hemen ayağa kalktım. Polis, ‘Sen gel’ dedi, beni dışarı çıkardı. Bir şeyler olacak diye umutlanmışken, kendimi başka bir hücrede gençlerle birlikte bulmuştum. Benimle birlikte 7 kişiydik. Sıkış tepiş durumdaydık. İçerisi çok havasız ve sıcaktı. Birkaç kişi donuyla oturuyordu. Bir köşede süt kutuları duruyordu. Birkaçının içinde süt, birkaçının içinde su ve çiş vardı. Zamanından önce çişi gelen duvara doğru dönüyor, kutunun içine işeyip yerine koyuyordu. Bir - iki kişi yan yatabiliyordu. Oturmaktan yorulanlar ayağa kalkıyordu, o zaman biraz yer açılıyordu. Akşama doğru, saat 5 gibi, sorgudan dönüşler başladı. Kapı açıldı. Bir çocuğu içeri attılar. Arkadaşları hemen çocuğu tutarak yere yatırdılar. Çocuk pelte gibiydi. Yalnızca inliyordu. Hücrenin tam ortasında uzunca yatıyordu. Hepimiz ayaktaydık. Çocuklardan biri, ‘Elektrikten geliyor’ dedi. Çocuğa güçlükle su içirdiler. Akşam uyandığında kollarının tutmadığını gördüm. Filistin askısına almışlar. Yemeğini arkadaşları yedirdi. Çocuk yerde yattığı için 4 - 5 kişi ayakta duruyor, sırayla yere çömeliyorduk.

Akan: Yazdım, rahatladım!
Bugün Tarık Akan, 20 yıl önce yaşadığı o 3 aya nasıl bakıyor? Fiziksel ya da ruhsal bir iz kaldı mı o günlerden?
Kitabı yazana kadar bütün ağırlığıyla yaşadım onları... Dar bir yere girince, bir haber okuyunca, bir sima ile karşılaşınca bütün o olaylar geliyordu aklıma... Daralıyordum. Kimseye anlatamıyordum. Boğazım düğümleniyordu.
Yazmaya başladığım anda, olayların etkisi de azalmaya başladı. Kitap bittiğinde artık gözyaşı dökmeden hepsini anlatabilir olmuştum.
Bunları yaşatanlara karşı ne hissediyorsunuz : öfke, acıma, nefret?
Öfke kalmadı. Sistemi daha iyi anlayabiliyorum. Bütün bu yaşadıklarım acıyla birlikte sanatçı olduğum için çok zengin bir malzeme de verdi bana... Okuyarak, gözleyerek elde edemeyeceğim kadar zengin bir malzeme...
İçerde birlikte olduğun insanlarla görüşüyor musunuz hâlâ?
Karşılaşıyoruz, ama o konulara girmeyelim diye bir an önce ayrılıyoruz ne yazık ki...
Bütün bu anılar içinde en unutulmazı hangisi?
Selimiye’de iki mahkûmun idama götürüldüğü gece yaşadıklarım...
O iki mahkumun önümüzden sessiz, dik ve sert adımlarla geçip sloganlarla ölüme yürümelerini asla unutamayacağım.

Uğur Dündar’la karşılaşma...
Pazartesi saat 10 dolayında ilk kez gördüğüm bir polis hücreye geldi: "Hadi bakalım Tarık, gel!"
Elim ayağım kesildi. Midemden yola çıkan ılık bir yumru tüm bedenimi dolaştı. Yutkundum.
Ayakkabılarımı giydim. Polis koluma girdi. Yüzümü duvara çevirdi, gözlerimi bağladı.
Gözlerimi açtıklarında bir yazıhanedeydim.
Müdür, masada oturuyordu, tam karşısında Uğur Dündar duruyordu.
Kapının yanında ayakta dikildim.
Uğur bana döndü:
"Geçmiş olsun Tarık!"
Müdür, mesafeli bir yakınlık göstermeye çalışıyordu:
"Nedir bu halin Tarık, perişan görünüyorsun. Biraz dayanıklı ol. Bak aşağıdaki i.nelere, ne kadar dirençliler. Sana sıcak yemek söyleyeyim, biraz beslen, kendine gel".
O sırada kapı açıldı. Bir polis,
"Müdürüm, çözüldü, ötmeye başladı" dedi.
Müdür hızla dışarı çıktı.
Ben Uğur’la odada yalnız kaldım.
Yıllar sonra ilk kez karşılaşıyorduk. Aramızda bir dostluk olmadığı gibi gençliğimizde yumruk yumruğa kavga etmişliğimiz bile vardı. Soğuk bir hava ve yapmacık jestler aramızda dolandı.
"Tarık, benden istediğin bir şey var mı?"
"Yok sağ ol".
"Ben TRT Genel Müdürü olacağım. Nezaket ziyaretine geldim. Dışarıda herhangi birisine söylemek istediğin bir şey varsa yardımcı olabilirim".
"Yok teşekkür ederim".





-BİTTİ?




GÜNCEL


























KEŞFETYENİ
İrem Derici hamile mi? Çıkan haberlere fotoğrafla yanıt verdi
İrem Derici hamile mi? Çıkan haberlere fotoğrafla yanıt verdi

Cadde | 05.05.2025 - 07:46

Ünlü şarkıcı İrem Derici, hamile olduğu yönündeki iddialara sosyal medya hesabından yanıt verdi.

Yazarlar