06.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
BURCU ÜNAL İstanbul
Türkiye’de cinsiyet araştırmaları üzerine önemli çalışmalara imza atan Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Araştırmaları Forumu Direktörü Prof. Dr. Sibel Irzık, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık, ama genel olarak kadın sorunlarının son yıllarda daha görünür olduğunu söylüyor. Ancak Irzık, yine de endişeli, “Bir bakımdan da zor dönemdeyiz” diyor. Irzık, bunun nedenlerini ve cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için yapılması gerekenleri Milliyet’e anlattı.
Forum çalışmaları kapsamında bir ‘Mor Sertifika’ uygulamanız var. Kimlere veriliyor bu ‘Mor Sertifika’?
Lise öğretmenlerine. Birleşmiş Milletler (BM), Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi’nin, İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ortaklığında geliştirilen bir proje bu. Amaç, lise öğretmenlerine toplumsal cinsiyet eğitimi vermek. Çeşitli illerden öğretmenlere geniş katılımlı seminerler veriliyor. Ayrıca onların içerisinden daha küçük bir gruba da İstanbul’da bir haftalık yoğunlaştırılmış bir eğitim veriliyor. Matematik, edebiyat, felsefe gibi her alanda lise öğretmenlerine hem kendi farkındalıklarını yükseltebilmeleri ve hayatlarını değiştirebilmeleri hem de öğrencilere daha iyi rol model olabilmeleri için bu eğitimler veriliyor. Bugüne kadar programa ortalama 400 kadar öğretmen katıldı. Fakat il ziyaretlerindeki seminerleri de buna eklersek yaklaşık 3-4 bin kişiye ulaştık diyebiliriz. 7 senedir devam eden program kapsamında toplam 17 ilden lise öğretmenlerine ulaşıldı. 3 sene daha devam edecek ve şimdiye kadar programa dahil etmediğimiz İstanbul’da da bu program gerçekleştirilecek.
‘Aile hayatımız değişti’
‘Mor Sertifika’ programını tamamlayarak sertifikasına alan öğretmenlerden geri bildirimler aldınız mı?
Geri bildirim çok alıyoruz. Zaten program kapsamında takip toplantıları da yapıyoruz. Bu toplantılarda sertifika almış öğretmenlere neler yaptıklarını, nelerin değiştiğini soruyoruz. Bunun yanı sıra ‘Eğitimde Reform Girşimi’ de bu konuda öğretmenlerle değerlendirme görüşmeleri yapıyor. Onların bu seneki sonuçlarına baktığımızda şöyle bir söylemle karşılaşıyoruz: “Bu programa zaten konu hakkında duyarlı ve ilgili olduğumuz için katılmıştık. Ama buraya geldikten sonra anladık ki aslında biz de cinsiyetçiymişiz. Çok konuda bakışımız değişti. Aile hayatımız değişti.” Bir kadın öğretmen, “Programdan sonra eşimle evdeki işleri yeniden bölüştük” dedi. Erkek öğretmenlerden, “Kızıma artık daha farklı davranıyorum” diyenler oldu. Birçok öğretmen de programdan sonra öğrencileri ile daha yakınlaştıklarını, öğrencilerin cinsel sorunları, cinsel yönelimleri gibi kimseyle paylaşamadıkları şeyleri kendileri ile paylaşmaya başladıklarını söylüyorlar.
Türkiye’de son dönemde kadına şiddet daha çok konuşulur hale geldi, Meclis’teki kadın temsili arttı. Gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Gelinen durum umut verici çünkü daha yüksek bir farkındalık var. Çeşitli nedenlerle bir şeyler yapılmak zorunda kalınıyor ya da isteniyor. Fakat bir bakımdan da zor dönemdeyiz. Çünkü eşitliğe karşı çeşitli muhafazakâr baskılar ya da siyasi çıkarlar var. Bence umutlu ama aynı zamanda da dikkatli olmak gerekir. Bir şeylerin rafta kalmasına ve boş vaatlerle geçiştirilmesine izin vermemek lazım. Amaçlarla, söylemlerle uygulama ve gerçekleşenler arasında bir fark oluyor. Türkiye’de kadın akademisyen oranları neredeyse erkeklerle eşit. Tıp, mühendislik gibi erkek egemenliğinde görünen alanlarda bile birçok gelişmiş Avrupa ülkesine kıyasla kadın sayıları yüksek. Öte yandan üniversitedeki yönetim tablosuna bakarsanız, sadece 14 kadın rektörü olan üniversite var. Hatta akademik komisyonlara bakarsanız, sayılar eşit gibi ama profesörlük düzeyinde kadın oranı yüzde 28’lere iniyor. Ne kadar yüksek kademeye bakarsanız, kadın oranı o kadar düşüyor. Mesela YÖK toplumsal eşitlik konusunda çalıştaylar düzenliyor fakat kendi yapısına bakarsak; YÖK’te 30 üyeli bir yürütücü kurul var. Orada 1 tane kadın var.
‘Zihniyet değişmeli’
Peki, üniversitelerdeki bu eşitsizlik nasıl değiştirilebilir?
Nasıl dersler verilebilir, cinsel taciz ve saldırılar konusunda neler yapılabilir, üniversite içinde nasıl kurumlar oluşturulabilir, nasıl yönlendirmeler yapılabilir bunlara bakmak lazım. Ama kadın denince yoğun olarak şiddet konusunda odaklanma var. Şiddet sadece bazı erkekler vahşi olduğu için meydana gelen bir şey değil. Bu şiddeti üreten çok daha geniş bir toplumsal tablo var. Tutuculuk, kadınların erkeklerin namusunun sembolü olması, kadının aileye, çocuk yetiştirmeye kısıtlanması gibi... Bu konularda yapılan çalışmalar da daha çok kadının korunması gibi önlem almak üzerine. Yani işte kadınlar korunsun, yurtları üniversiteye yakın olsun, kampus iyi aydınlatılsın deniyor. Bunlar elbette olsun ve çok önemli ama esas olan zihniyet değişimi, algı değişimi, kurumsal değişime o kadar da yönelinmiyor. Mesela fon dağıtan TÜBİTAK gibi kurumlarda, toplumsal cinsiyet konusunda öncelik veren projelerin desteklenmesi gibi adımlar atılabilir. Toplumsal cinsiyet meselesini geliştirecek olan projelere öncelik verilebilir.
Kentin kadın mekânları