15.09.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
Yasemin Bay
Fransa’da yaşayan, eşsiz resimlerin yaratıcısı, dünyaca ünlü sanatçı Yüksel Arslan, doğduğu topraklara döndü. Arslan’ın, bugüne kadar Türkiye’de bir sanatçı için yapılmış en kapsamlı retrospektif olma iddiasını taşıyan sergisi 13 Eylül’de santralistanbul’da açıldı. Arslan, sergisinin açılışı nedeniyle tam 39 yıl aradan sonra İstanbul’a geldi.
12 Eylül’de santralistanbul’da Arslan için yapılan toplantıya, Garanti Bankası CEO’su Ergun Özen, Komet, Haldun Dostoğlu, Selçuk Demirel, Oğuz Özerden, Doğan Hızlan, Hasan Bülent Kahraman, serginin küratörü Levent Yılmaz ve Zeynep Oral’ın da aralarında bulunduğu dostları katıldılar.
Arslan toplantıda, Eyüp’ü çok özlediğini dile getirdi. Sanatçı İstanbul’a gelişinin hemen ertesi günü ‘burnumda tütüyordu’ dediği Eyüp’e gitmiş ve mahallesini gezmiş; eski arkadaşlarını bulmaya çalışmış. Öte yandan sanatçı, 21 Mart 2010’a kadar izlenebilecek olan sergisinden de çok memnun olduğunu söyledi.
500’den fazla yapıtı İstanbul’da
Garanti Bankası ana sponsorluğunda düzenlenen sergi, sanatçıyı, dünya ve Türkiye’deki koleksiyonlardan derlenen 500’ün üzerinde yapıtıyla, düşünce ve resim dünyasını biçimlendiren unsurları açıklayan metinler, fotoğraflar ve videolarla izleyiciyle buluşturuyor.
Kendisini asla ressam olarak tanımlamayan Arslan’ın üslubu ve tekniği onu ‘biricikleştiriyor’. Hiçbir zaman bir dönem, üslup ve akımın takipçisi olmayan sanatçının resimleri, dünyanın dört bir yanındaki koleksiyonlara dağılmış durumda. Andre Breton ve Raymond Cordier tarafından çağrıldığı Fransa’ya 1961’de gittiğinde eserlerine ne ad vermek gerektiği sorusuyla karşılaşan Arslan şöyle bir çözüm bulmuş:
“Bunlar ne resim, ne guaş, ne suluboya ne de desendiler. Eserlerimin genel adı olarak Art sözcüğünden yola çıkarak ve ure sonekini ekleyerek Arture sözcüğünü buldum.”
Dolayısıyla onun eserlerini, ‘sıradışı, özgün Arture’ler’ olarak tanımlamak en doğrusu. Aslında Ferit Edgü’nün deyişiyle Arslan bir ‘çizer boyar’; çünkü düşünceyi resmeden sanatçı, eserlerini yapmadan önce uzun uzun okumalar gerçekleştiriyor. İlgisini çeken konuyla ilgili neredeyse bütün literatürü topluyor.
Boyasını kendi hazırlıyor
Sözgelimi bugün en önemli dizilerinden biri olan Karl Marx’ın “Das Kapital”ini resme döktüğü “Kapital” için sanatçı 4 Temmuz 1969’da çalışmaya başladı. Söz konusu dizi 1975 yılında ilk olarak Paris’te yayımlandı, dört yıl sonra da sergilendi. Santralistanbul’daki sergide “Kapital” dizisinin yanı sıra sanatçının 1950’li yıllardan bugüne uzanan bir süreçte ortaya koyduğu “Artur(c), “Kapitalin Güncelleştirilmesi”, “Etkiler”, “Autoarture”, “İnsan”, “Yeni Etkiler” dizilerinden, çoğu Türkiye’de sergilenmemiş eserleri yer alıyor. Arslan’ın bir diğer özelliği de boyasını kendisinin hazırlaması. Henüz 1950’li yıllarda “Yapay renklere duyduğum nefret beni doğal renkler aramaya ve kişisel bir teknik bulmaya zorluyor” diyen Arslan, kan, yumurta akı, idrar, tütün suyu, toprak, bal gibi malzemeleri özel bir reçeteyle hazırlayarak boyasını kendi hazırlıyor. Resmin en başından beri onun için bir amaç değil bir araç olduğunu anlayan Arslan, bugün yaşayan en ‘benzersiz’, en nevi şahsına münhasır isim.
Dolayısıyla sergi, bir yandan da Arslan’ın düşünce dünyasını, etkilendiği kaynakları ortaya koymaya çalışıyor.