20.06.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - 2000’lerin başında çektiği “28 Days Later/28 Gün Sonra” ile hem zombi hem de kıyamet sonrası filmleri sevenleri mest eden Danny Boyle, sonrasında dümeni Juan Carlos Fresnadillo’ya bırakmış ve seri “28 Weeks Later/28 Hafta Sonra” ile ilerlemişti. Boyle 23 sene sonra senaristi Alex Garland ile birlikte kendi evrenine geri döndü. “28 Years Later/28 Yıl Sonra”, Boyle’un “T2 Trainspotting”den (2017) beri imza attığı ilk devam filmi. İlk filmin yıldızı Cillian Murphy’nin adını, üçüncü filmde yapım tarafında görüyoruz.
İlk iki filmde Cillian Murphy ve Robert Carlyle’ın canlandırdığı karakterler üzerinden yürüyen seride bu sefer Boyle ve Garland, radikal bir hamle yaparak çocuk karakteri merkeze alıyor. Şiddeti çocuk üzerinden anlatmak ya da çocuğu şiddette dahil etmek etik açıdan sorunlu bir durum. Ancak Boyle bu hamleyi, hikâyeyi İngiliz tarihiyle ilişkilendirerek farklı bir yol izliyor. Önce bir grup çocuk içerisinde, zombi saldırısından sağ kurtulan Jimmy ile tanışıyoruz, sonra da Spike ile… Filmin başında Rudyard Kipling’in “Boots” şiirine yer vererek, İngiliz Ordusu Güney Afrika’daki sömürge savaşlarıyla bağ kuruyor. Fonda savaşan, savaşmaya hazırlanan çocuklar görüyoruz. Zaten iki farklı dönemde de savaş oklarla yapılıyor. Jimmy’nin akıbeti ve İngiliz efsaneleri ile kurduğu bağ da dikkat çekici. Dolayısıyla film, Spike ve Jimmy’yi modern zamanın çocuk kurbanlarına ve kahramanlarına dönüştürüyor.
Filmin küçük yıldızı
Boyle ve Garland, zombi saldırılarını geri planda tutmayı tercih etse de George Romero’yu anmayı ve onun alışveriş merkezi ikonuna gönderme yapmayı ihmal etmemiş. Filmin bir yandan hayatta kalma hikâyesi anlatırken bir yandan da anne-oğul ilişkisi üzerine çok duygusal bir noktaya evrilmesi, filmin bütününde ayrıksı duruyor. Filmin başlangıcındaki acımasızlık ile sonundaki mizah da birbirini desteklemiyor. Birbirinden bağımsız fikirler gevşek şekilde birbirine iliştirilmiş gibi. Bu yüzden de Ralph Fiennes’ın olduğu bölüm neredeyse filmin genelinin önüne çıkıyor. Zombi filmlerinde görmeye alışık olmadığımız ruhani ve felsefik dokunuş ekleyen bu bölüme, Boyle ve Garland’ın İngiltere’nin savaş tarihi ve efsaneleriyle kurduğu ilişki de eklenince zombilerin hikâyedeki ağırlığı azalmış. Buna çözüm olarak da Alfa zombi eklenmiş; az görünse de etkisi kuvvetli olmuş.
Filmin küçük yıldızı Alfie Williams, filmi neredeyse tek başına sürüklüyor. Jodie Comer’ı potansiyelinin gerisinde bir rolde izliyoruz. Ralph Fiennes, göründüğü ilk saniyeden itibaren filmi ele geçiriyor, tam da beklediğimiz gibi. Zaten daha üçüncü film vizyondayken dördüncü film de yolda. “28 Years Later: The Bone Temple” adlı filmin oyuncu kadrosu önceki filmlerin karması; Nia DaCosta yönetiyor ve senaryoda yine Garland’ın imzası var. “28 Yıl Sonra”daki ‘kostümlü’ mizahın nereye bağlanacağını öğrenmiş olacağız böylece.
Kasırganın öfkesi
“Tornado/Kasırga”, 1790’lar Britanyası’nda geçiyor. Tornado, babasıyla birlikte sergilediği kukla samuray gösterisi sırasında, Sugarman ve oğlu Little Sugar liderliğindeki suç çetesiyle karşılaşır. Samuray eğitimiyle donanmış Tornado, kendini intikam ve adalet yolculuğunda bulur. İngiliz filminin başrollerinde Kôki ismiyle bilinen Japon model ve söz yazarı Mitsuki Kimura ile usta oyuncu Tim Roth var.