05.04.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Sema Aslan
Edebiyat dünyasına “Yarın Yarın” ile adım atan, ancak öncesinde özellikle tiyatroyla yakından ilgilenen Pınar Kür’ü nasıl bilirsiniz?Sorunun yanıtını, Kür’ün hayatını 'nehir söyleşi’ formatında kaleme alan Mine Söğüt’ün önsözünden alıntılayalım: “Pınar Kür’ü yakından tanımayanlar onu biraz sert ve aksi bulabilirler. Bunun nedeni bence duygularını hiç sakınmadan açıkça ifade etmeyi sevmesi. Yakından tanıyınca insan anlıyor; hiddeti kadar sevinci de coşkulu ve içten...”
“Beş Sevim Apartmanı” ve “Kırmızı Zaman” romanlarının yazarı Mine Söğüt, Everest Yayınları’ndan çıkan “Aşkın Sonu Cinayettir” adlı kitabında Pınar Kür’ün hayatını tüm ayrıntılarıyla masaya yatırıyor, 'hayat ve edebiyat’ı ustaca bir araya getiriyor.
Güçlü Kür kadınları
“Aşkın Sonu Cinayettir” okundukça görülüyor ki, Pınar Kür, annesi İsmet Kür gibi cesur, güçlü ve donanımlı bir kadın. Kür ailesi pek çok zorluğu, kadınlarının gücü, iradesi ve sosyal çevresiyle göğüslemiş. Bunun, kendisi ve kardeşi Işılar üzerindeki etkisini şöyle yorumluyor Pınar Kür: “İkimizin de hayatına giren erkekler -ufak tefek flörtlerden büyük aşklara, kocalara kadar- adam yerine konmadıklarından yakınmışlardır.”
Pınar Kür’ün yaşamı, İngiltere, Amerika, Paris ve Türkiye’de geçiyor. Fakat tam da 'hayatım roman’ denilecek şekilde... Hem dünya hem de Türkiye’de sürekli bir hareket, toplumsal çalkalanmalar... Savaş sonrası yıllar, Türkiye’de '60 ihtilali, Fransa’da '68 baharı, Türkiye’de 12 Mart, 12 Eylül... Yaşanılanlar, Pınar Kür gibi ruhunda 'hareket serbestisi’ bulunan birini belli bir coğrafyaya mahkûm ettiği için ayrıca önemli.
Her yerde yabancı
Pınar Kür’ün yaşamıyla ilgili pek çok ilginç detay var kitapta. Fakat iki nokta gerçekten enteresan. İlki Pınar Kür’ün sadece kendi yaşadığı dönem için değil, dünya tarihi için de önemli eşikler olarak kabul edilebilecek sosyal ve politik olayların göbeğinde bulunmayı her defasında başarması. Yazarın, İngiltere ve Fransa’da geçirdiği yıllar, dünya siyasi konjonktürü için de kritik zamanlar.
Diğer önemli nokta ise Pınar Kür’ün 'yabancılığı’. Kendisini her zaman, her yerde yabancı hissetmiş Kür: “Amerika’ya ilk gittiğimde nasıl saf bir Türkdüysem, Robert Kolej’e geldiğimde nasıl züppe bir Amerikalıydıysam, Devlet Tiyatrosu’na gittiğimde de özgür bir Parisliydim herhalde...”
“Doktora başına yıkılsın!”
Pınar Kür’ün, oğlu Emrah Kolukısa’nın doğumu sırasında doktorla diyaloğundan: “Bağıra bağıra doğurdum. Başımdaki doktor ise bir ukala, bir ukala, 'Efendim rica ederim bağırmayın, sizin gibi münevver hanıma yakışır mı’ diyor, etrafına da 'efendim Paris’ten doktorası var,’ diye bilgi veriyor! Ben, 'Doktora başına yıkılsın!’ diye bağırıyorum...”