Denzel Washington, ırkçı polis yüzünden yaşamının dörtte üçünü ıslahevinde ve hapishanede geçiren boksör Rubin Carter’ı başarıyla canlandırıyor
Ne çok film izledik ırkçılık ve daha 'ince' ayrımcılık türleri üstüne. Bir insanın zihni ve vicdanı önyargılarla tıkanmışsa yapabileceği kötülüğün haddi hesabı yok.
"Hurricane", yani kasırga lakaplı, Afrikalı Amerikalı boks şampiyonu Rubin Carter'ın, ırkçı polis yüzünden ömrünün dörtte üçünü ıslahane ve hapishanede geçirmesini konu alan "On Altıncı Raund" ibretle izleniyor. Somut ayrıntıları bir yana bırakıp Hurricane kişiliğini ön plana çıkaran dokunaklı direniş öyküsüyle bellekte iz bırakacak bir film.
Denzel Washington, bu olağanüstü kişiliğe yakışır bir
oyun çıkarıyor. Akademi, Oscar'ı ona verse de vermese de fark etmez. Sert, öfkeli, gururlu boksör ve dirençli, mesafeli, bilge yazarı kaynaştırıyor. Bakışı, duruşu, gülüşü, yumruk atışı, her şeyiyle gerçek bir adam çıkarıyor karşımıza.
Rubin Carter, özyaşamöyküsünü anlattığı kitapta "Çocukluğuma dair söyleyebileceğim en
tatlı söz, hayatta kalabildim," diye yazmış. Filmde bu sözleri duyar duymaz standart bir Afrikalı Amerikalı yaşamöyküsü izleyeceğimizi anlıyoruz: JFK'den önceki yıllar. Yoksul bir çevre. Beyaz ırk, "saflığını" vurgulamak için diğer ırklardan kibarca "renkli" diye söz eder. "Zenci"ler doğuştan suçlu ve tehlikelidir. On bir yaşındaki Rubin arkadaşını ve kendini toplumun saygın üyesi, orta yaşlı beyaz sübyancıdan korumak için onu yaralamak zorunda kalır. Dedektif Della Pesca karşısındaki iri gözlü, dolgun dudaklı, sevimli çocuğa bakıp şöyle der: "Bıçaklı bir zenci, kaç yaşında olduğu umurumda değil..."
Mahkeme Rubin'i 21 yaşına dek ıslahaneye yollar. Sekiz yıl sonra kaçıp orduya katılan Rubin, orada boks yapmaya başlar. Dönüşünde, yolunu gözleyen Della Pesca tarafından cezasını tamamlamak üzere hapishaneye gönderilir. Bu arada "gördüğü en güzel kadın olan" Mae Thelma ile tanışacak fırsatı ancak bulur. İşlemediği cinayetler Della Pesca tarafından üstüne yıkılıp, bembeyaz bir jüri tarafından üç kez ömür boyu hapse mahkum olmadan önce "Hurricane" olarak ün kazanır, evlenir, çocuğu olur...
Yüz elli beş dakika süren "On Altıncı Raund", Rubin'in kişiliğini zedelemeden, iradesini koruyarak hak etmediği cezaya katlanmasına odaklanıyor. "Bedenimi silaha dönüştürmeye karar verdim," der Rubin. Öyle de yapar. Sarı Coco Chanel kravatını, takım elbisesini çıkarıp mahkum üniforması giymeyi reddeder... Karavanadan yemez. Herkes uyurken uyanık kalır. Herkes uyandığında uykuya dalar. Okur ve yazar.
Açılan kampanyalara, dillere pelesenk olan Bob Dylan bestesine, Muhammed Ali'nin desteğine karşın ikincisi de ilki kadar beyaz olan jüri kasırgaya set çeker. (Korkmayın daha filmin yarısına gelmedik...) Yıllar sonra kitabını okuyan bir yeni yetmenin ve bir avuç Kanadalı idealistin dışında kimseyle yakınlaşmaz.
Parmaklıklar ardında insan yoktur. Orada ancak çelik sağ kalabilir. Çelik gibi iradesi ve bedeniyle direnir Hurricane. Nazi yönetmen Leni Riefenstahl'ın Olimpik Oyunlar'da beyaz atletlere övgü niteliğindeki "İradenin Zaferi" adlı filmi geldi aklıma...
Norman Jewison'ın bu geç dönem başyapıtını kaçırmayın.
"On Altıncı Raund / The Hurricane" - Yönetmen: Norman Jewison / Görüntü: Roger Deakins / Senaryo: Armyan Bernstein, Dan Gordon / Müzik: Christopher Young / Oyuncular: Denzel Washington (Rubin 'Hurricane' Carter), Vicellous Reon Shannon (Lesra), Deborah Kara Unger (Lisa), Liev Schreiber (Sam), John Hannah (Terry).