Kültür SanatManu Chao

Manu Chao

19.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tatlı dilli anarşist ozan

Manu Chao

Manu Chao
Tatlı dilli anarşist ozan

Manu Chao
İstanbul umudun "yasadışı" sesi Manu Chao’yu dinlemeye hazır. Üstelik mambo yapmak da cabası olacak. "HEY Bobby Marley bana güzel bir şarkı söyle, bu dünya çıldırmış, acil durum"
Bu yazı büyük ihtimalle şöyle başlamalıydı: "Alternatif Latin müziğin temsilcisi Manu Chao; Efes Pilsen Summer Festival kapsamında, 10 Haziran 2002 itibariyle İstanbul’da..."
Ama başlamadı ve girişi ele geçiren Chao’nun; "Clandestino" (Yasadışı) ve "Proxima Estacion: Esperanza" (Gelecek İstasyon: Umut) albümlerinin ikisinde de yer alan "The King of Bongo Bong"un nakaratı oldu. Böylece Jennifer’ın poposu , Ricky’nin saç jölesinden oluşan Latin müzik dünyasında, yine "Latin" olarak tabir edilen İspanyol kökenli Fransız Manu Chao; bir şeylerin artık değişmesi gerektiğine inanan ve Bob Marley’den acilen şarkı bekleyen bütün "rahatsız" insanlar için söylemiş oldu.
"The King of Bongo Bong" (Bong Bong Kralı); seyahat cankisi Manu Chao’nun politik bakış açısını bir nevi özetlediğinden Chao’yu anlatmaya bu parça ile başlamak çok da yanlış olmasa gerek. (Üstelik, İspanyolca, Fransızca, Portekizce ve Arapça’dan oluşan şarkılar listesindeki nadir İngilizce parçalardan biri.)
Kliplerinden, albüm kapaklarına, Chao renkleri düşünüldüğünde kolayca anlaşılacağı gibi kendisi bir Bob Marley hayranı. İlk gençlik zamanlarında hayran olduğu İngiliz Punk gruplarının yerini Bob Marley’in almasında, Latin Amerika, Kuzey ve Güney Afrika seyahatlerinin rolü büyük. Ne de olsa şarkılar yollarda çıkıyor. Grubu Manu Negra ile birlikte çıktığı tur boyunca, rock müziğin lokal insanlarca benimsenmediğini gören Chao; reggae ve ska’yı daha uygun görüp, müziğini yeniden şekillendiriyor. Yaptıklarını world müzik olarak değerlendirenlere verdiği cevapta ise yine Bob Marley var. Onun için dünya müziği demek Bob Marley demek. Çünkü bu gezgin adamın gittiği her yerde, insanlar Marley’i tanıyor ve seviyor. Bu da dünya müziğinin Bob Marley müziği olarak tanımlanması için yeterli. O zaman hep birlikte yeniden "The King Of Bongo Bong"a devam edelim;
"Bazen gerçekliği düşlerim / bazen uzaklaşır giderim / bazen deli dolu bir dünya düşlerim / bazen öyle yalnız hissederim / Heyy Bobby Marley bize güzel bir şarkı söyle..."
Bir teenager görüntüsüne sahip olan Manu Chao; esasen 40 yaşında. Fakat bu tatlı dilli anarşistin gençlik zamanlarına baktığınızda karşınıza yine aynı duyarlılık çıkıyor. Manu Chao; Manu Chao olmadan önce, yani esas adı Oscar Tramor iken; punk, rock’n’rai ve ska’n’salsa arasında gidip gelen müziğiyle Joint de Culasse grubunu kuruyor. Şarkılarda mevzu yine aynı; eşitsizlik ve densiz dengesiz otoriteler... Ardından 90’ların başında; kuzeniyle birlikte; İspanya’daki bir anarşist organizasyonun adı olan Mano Negra geliyor. İlk single’ları "Mala Vida" (Berbat Hayat), özellikle Fransa’da hayli tutunca folk ve punk rock beat’leriyle sivri sivri şarkılar yazan Mano Negra; plak şirketi Virgin’in de gözünden kaçmıyor. Manu Chao böylece esas yolculuğunu başlatıyor. 1995’de tası tarağı toplayıp köken toprakları İspanya’ya gidiyor. Mano Negra’dan kalanlara eklenen yeni elemanlarla Radio Bemba Sound System’i kuruyor. Ve ardından yine yollar...
"Clandestino" (1998) ve "Esperanza" (2001) albümleri bu yolculuğun ürünleri. İkinci albümü için; "Clandestino’nun kız kardeşi," diyor Chao. "Esperanzo", "Clandestino"dan farklı olarak yolculuk sonu bir yerleşikliğin ürünü. Albümün hazırlanışı, yersiz yurtsuz Chao’nun Barcelona’ya yerleşme kararı aldığı zamana denk geliyor. Chao kadar sihirbaz, müzisyen Renaud Letang’ın da albüme katkıları büyük. Sonuç itibariyle nereye gittiği belli olmayan bir trenin içindeki yolculuğun albümü bu. İstediğiniz yerde (tren hareket halindeyken bile) inebilirsiniz.
Görünen o ki; kendini müzisyen değil; sürekli seyahat eden müzikal bir gazeteci olarak tanımlayan Chao; hız manyağı dünyanın tuzaklarına kanmayıp hızlı ama yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyor. Gezip görerek, "sokaköla konuşup, onların sesini kendi müziğine katarak...
Bir stüdyoya tıkılıp yaptığı albümü haldır huldur plak şirketine yetiştiren müzisyenlerden değil Chao. 1990’da dünyadaki şiddete karşı başlattığı yolculuğu da her şeyi söylüyor sanırız. Latin Amerika turu esnasında konserler vermek yerine, Kolombiya’da eski bir tren vagonu kiralayıp, sirk akrobatlarından gerillalara bir ton marjinalle dolaşan Chao’nun esas derdi; 3. Dünya "maymunlarının" ormanında gezinmek. Böylece kaçak çalıştırılan 3. Dünyalıların dertleri listelerde uzun süre kalıp satış rekorları kırabiliyor. "Clandestino" sonrası gelen "Proxima Estacion: Esperanza"nın Avrupa çapında en çok satan albümler arasında olması, hatta Grammy’e aday gösterilmesi de bunun kanıtı sanırız. Tabii ki tüm bunlar Chao’nun umurunda değil. O daha çok sokaklarda "Clandestino"dan şarkılar çalarak yemek parası çıkaran Arjantinli müzisyenler için seviniyor.
Bu durumda globalleşme denen şeyin bir nimeti gibi görünüyor Chao. Karşı olduğu kavramın doğru taraftan bakıldığında en bi kahraman "ürünü" oluyor. Üstelik o meşhur kapıların herkese açık olmadığının farkında. Bu yüzden de G8 zirvesinde diğerleriyle buluşuyor. Ya da Güney Amerika ve Kuzey Afrika’yı gezip haksızlıkları yerinden bildiriyor. O zaman yine 1. Dünya ülkeleri tarafından kaçak çalıştırılan 3. Dünyalıların şarkısı "King of Bongo Bong"a dönelim:
"Annem kraliçesi Mambo’nun, babam kralı Kongo’nun. Cengelin derinliklerinde ilk bongomu çalmaya başlarım. Her maymun benim yerimde olmak ister çünkü bebek, ben bongo kralıyım. Bongo bong kralıyım. Çok gürültü olan büyük kente gittim. Cengelden kente, kalabalıkları bulmaya. Bu yüzden boogie’mi çalarım, büyük kentin insanları için. Ama ben çalarken boogie’mi, bir türlü çıldırmazlar ki. Ben..."

Seyyah Chao’nun İstanbul durağı
Bir söyleşisinde "Sınırlarını diğerlerine açan bir ülke göremiyorum ya siz?" diye soruyor Chao ve devam ediyor: "Ekonomide kısa dönemli planlar yapılıyor. Güç yalnızca para ve bu durumda 3. dünya ülkeleri unutuluyor. Oysa çoğunluk onlardan oluşuyor. Şu anda Afrika ve Avrupa arasında Berlin duvarının yıkılışından 10 sene sonra kurulmuş çok daha büyük bir duvar var. Ceuta aslında İspanya’nın bir bölümü olmasına rağmen Afrika’da. Oradaki gençlerle konuştuğunuzda beyazlardan neden hoşlanmadıklarını da anlıyorsunuz. Öyleyse ırkçılığı ve fanatik İslam’ı kim körüklüyor? 1. Dünya çok korktuğu şeyleri yine kendisi yaratıyor. Afganistan’daki İslami fanatizm Amerika’nın, Afrika’daki durum ise Avrupa’nın ‘başarısı’. Avrupa belgesiz insan istemiyoruz, diyor. Ama kısa dönemli paraların ekonomiye katkısı sebebiyle bir sürü kaçak Afrikalı çok az paralarla çalıştırılıyor. Çünkü biliyorlar; aksi takdirde tüm sefilliğiyle Afrika orada onları bekliyor. Kaliforniya’da da aynı şey Meksikalılara yapılıyor. Ekonominin bu insanlara ihtiyacı var ve ateşle oynuyorlar. Oysa bu ülkelerin müziğine açıklar. Ama iş ekonomiye gelince her şey duruyor".
Kuşkusuz Chao’nun başarısında cebinde her yere girip çıkabileceği pasaportuyla; birilerinin çok da istemediği yerlere rahat rahat girip çıkması yatıyor. Ve tabii bir de müziğinin, teknolojinin ve iletişimin bu kadar geliştiği bir döneme denk gelmesi. Böylece gittiği her yere müziğini taşıyıp paylaşabiliyor.
Chao’nun Fransa’da doğmuş bir İspanyol olmasının da kuşkusuz ötekilerin göremediklerini görmesinde payı vardır. İngiliz Paki Hanif Kureishi’nin şu anki durumuna bakarsanız ne demek istediğimizi anlarsınız. Bir şekilde Post Kolonyal dönemin kafası çalışan azınlıkları, köle Isaura atalarının söyleyemediklerini rahat rahat söylüyorlar.
Chao için en önemli şey ikonlardan kurtulmak. Bu yüzden de aynı fikre sahip Zapatistalara sürekli yardım ediyor. Belirli birilerinin iktidarı olmadan yeni ve adaletli bir dünya istiyor. Her şey kötü kötü gitse de "olsun hâlâ ümidim var" diyebiliyor. Konser verdiği ülkelerde konser haricinde sokaklarda çalıyor... Uruguay’lı grev işçilerini, Şili’deki mahkûmları vs. ziyaret ediyor. Bu durumda İstanbul konseri sonrası kendisini Eskişehir E Tipinde "Esperanza" şarkısını söylerken görmek pekala mümkün olabilir. Tüm bu ahval ve şerait içinde bizim yapmamız gerekense; gelecek istasyonun hep ümit olduğunu var sayarak seyahat etmeden de seyyah Chao’ya katılacağımızı bilmek.











KEŞFETYENİ
Berk Atan kaza geçirmişti! Günler sonra ilk paylaşım
Berk Atan kaza geçirmişti! Günler sonra ilk paylaşım

Cadde | 04.05.2025 - 10:14

Berk Atan'ın da içinde bulunduğu araç geçtiğimiz günlerde kaza yapmıştı. Ünlü oyuncudan günler sonra ilk paylaşım geldi.

Yazarlar