18.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şimdi bu yazıyı yazarken, birinci Popstar yarışmasında, birinci olup başımıza star kesilen kişinin adını hatırlamaya çalışıyorum; inanın aklıma gelmiyor. Ziyanı yok, sanırım birçoğunuz da benim gibi, hatırlamıyorsunuzdur o çocuğun adını. Çocuk birinci oldu, sonra kayboldu, arada bir haberlerini alıyoruz, Amerika'da falanmış, müzik eğitimi filan görüyormuş, pek yakında bir albümle aramıza dönecekmiş.
Bir kız da ikinci olmuştu, birinci olan çocuk hani sitem etmişti "Benim bir hikâyem yok" diye, kızın dramatik bir hikâyesi vardı, gerçi o hikâyeyi de şimdi unuttum ya, neyse ziyanı yok... Unutmadığım bir Bayhan kaldı, belki de araya Sezen Aksu girdiğindendir, (Sahiden Sezen Aksu da olmasaydı, bu kadar çok yarışmacı, okuyacak bu kadar farklı Türkçe sözlü pop müzik parçasını nereden tedarik edecekti acaba? Hepimizin Sezen Aksu'ya minnet borcu var da, bu yarışmacı adaylarının özel çok minnet borcu olsa gerek...) burun ameliyatını hatırlıyorum, bir de çocuk yaşta katil olmak üzerine yazılanlardan aklımda kalanlar...Unutmadığım bir şeyler daha var, mütemadiyen birileri ağlıyor, Zerrin Özer durmadan gülüyor, Armağan sağa sola fırça atıyor, Ercancığım mütefekkir tavrını sürdürüyor, Ahmet San Amerika'da aşina olduğu starlara bakarak, bir starın taşıması gereken özelliklerinden dem vuruyordu.
Yarışma bitti, yarışmacılardan geriye hiçbir şey kalmazken, yarışmadan geriye iki önemli şey kaldı: Birincisi jüri üyeleri malı götürdü, dördü de bir bankanın reklam filminde oynayarak ünlerine ün kattı; ikincisi başımıza bir sürü yeni yarışmayı musallat etti. Anadolu'nun İstanbul görmemiş delikanlı ve kızlarından 'pop idol' yaratalım fikriyle yola çıkılan yarışma, her biri sınırlı bir üne sahip olan dört jüri üyesini birer star yapıp aşağı oturdu. Hayır oturmadı, akan suya kilit vurulmaz, Ünsal Oskay'ın deyimiyle "Pavyonda bile iş bulmaları zor olan" yarışmacılar iştahımızı doyurmamış olacak ki, tekrar Anadolu yollarına düşüldü.
Ama bu kez başkaları da aynı yollara düşmüştü. Ekipler kurulmuş, cicili bicili, iddialı isimler bulunmuş, yıldızsızlıktan kavrulan yurdumuzun göklerine yeni yıldızlar boca etmek için sanatçılar, şarkıcılar, türkücüler, gazeteciler, radyocular, sinema yazarları, tiyatrocular kolları sıvamış, karşılarına kavruk Anadolu delikanlılarını, saçları lüle lüle Anadolu kızlarını almış, bolca gözyaşı, bir o kadar sabır taşı eşliğinde, "Hadi bize yıldız bulun, çabuk bize birkaç yıldız daha bulun, yoksa ayaklanıp stüdyolarınızı basarız" diyen halkımızın taleplerini anında yerine getirmeye çalışıyorlardı.
Diyarbakır elemeleri
Bütün memleket sathına yayılan star adayı bulma çılgınlığı sırasında, arada bir televizyonda gördüğüm en ilginç bölümü Diyarbakır elemeleriydi. Diyarbakır'dan öyle pek 'popçu mopçu' çıkmayacağını biliyordu yarışmaların jürisi, oradan çıksa çıksa türkücü ve bölücü çıkardı, yine de bölücülük yapmayalım, burası da yurdumuzun güzel bir köşesidir diye düşünmüş olacaklar ki, orada jürinin karşısına çıkan herkes bir uzun havaya asıldı. Uzun havadır buraların havası, öyle İstanbul'un kısa havasına benzemez, sonra ne öyle karı gibi kıvırtmak, kulaklarına küpe falan takmak, kara yağız delikanlıların harcı değildi. İbrahim Tatlıses'in de jürisinde bulunduğu bu yarışmalardan birine Urfa'dan adı İbrahim olan bir delikanlı geldi, kaşları bitişikti önceleri, burada yaptıkları ilk şey kaşlarını almaları oldu çocuğun. Karizma sarsılınca İbrahim hemen patlattı demeci, "Delikanlılık kaşları aldırmakla gitmez, delikanlılık yürektedir" dedi. Halkımız bu sesi yanık bağrı açık delikanlıyı sevdi, ırgatlıktan metroseksüelliğe bir gecede terfi eden Tarsuslu Selçuk'un mesajı ise daha sevinç doluydu; "İstanbul beni çok güldürdü, ön dişlerimi yaptırırsam daha da güleceğim" dedi.
Ah İstanbul ah!
Nedir senin bu Anadolu delikanlılarının elinden çektiğin?
Popstar acılı arabeskçidir
Yarışma jürileri ne derse desin, ister "Formata uymuyor", ister "İdol kriterlerini ihlal ediyor", ister "Aradığımız özelliklere aykırı" desin; halkımız yine de bildiğini okuyor. Batı'nın, Amerika'nın 'popstarı' bizim türkücümüze, acılı arabeskçimize tekabül eder. Yüzümüz Batı'ya dönük ama, kültürümüz bizden içeru... İlle de yanık türkü söyleyecek, ille de acılı nağmeler dökülecek gırtlağından... Popçu mopçu, yumuşak mumuşak uymaz bize... Varoşseksüller, her zaman tercih edilir metroseksüllere bizim memleketimizde... Seçkinler ise tercihini hep metroseksüllerden yana yapar, böylece halkla aydınlar arasına soğukluk girer, aydın halkından kopar, sonra da kötü niyetli birileri kalkar, Türk aydını halkından kopuktur saptamasını yapar. Hep bunların yüzünden işte!...
Şaka bir yana, şimdi haftanın yedi gecesi, en yaygın üç ulusal televizyon kanalından 'popstar', 'türkstar', 'yıldız', 'Türkiye'nin yıldızları'nı falan arıyorlar ve fakat bir türlü bulamıyorlar. (Yıldızınız parlasın e mi!) Onlar 'star' araya dursun, Yalın denilen bir delikanlı çoktan yırtık ekrandan fırlar gibi fırladı gezegenimize... Hem de hiç gözyaşı dökmeden, hem de hiçbir yarışmaya girmeden, hem de hiçbir jüri üyesinden hakaret görmeden... (İşte, 'Türk aydını halktan kopuktur' saptamasına bir örnek daha...)
Yıldız bolluğu açısından en cömert gökyüzüdür bizim göğümüz. Şehir ışıklarının murdar etmediği bir yerde, gecenin bir vakti kaldırın başınızı bakın semaya. Gözlerinize yıldız dolar; sarhoş olursunuz. Her birinin değişik bir adı vardır; Çobanyıldızı, Kervankıran, Gelavàj... Milyarlarca yıldan beri orada dururlar. Yıldızlar kalıcıdır, ışık verirler, insanlar dilek dilesin diye bakarlar onlara. Hiçbir yıldızın yaptırım gücü yoktur; yine de bütün insanları kendilerine çekerler. Tuhaf bir çekim güçleri vardır yıldızların. Hiçbirini insanoğlu yaratmamıştır. Hiçbiri hiçbir yarışmadan geçmemiştir, hiçbiri hiçbir jüri üyesinden fırça yememiştir, hiçbirinin şekli, biçimi, şişman mı, cılız mı olduğu hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır. Biri yol gösterir sabahları meçhul bir yolcuya, bir diğeri dileğini yerine getirir bağrı yanık bir sevdalının...
Her insan başına milyarlarca yıldız düşer. Peki her yıldız başına kaç insan?
Siz bakmayın birilerinin bizim için seçtiği yıldızlara. Kendi yıldızınızı kendiniz seçin. Bunun için fazla zahmete girmenize gerek yok; kimsenin kalbini kırmanız da gerekmiyor, kimsenin düşleriyle de oynamadan üstelik...
Gökyüzünün berrak, gökyüzünün bulutsuz olduğu, şehir ışıklarının kirletmediği ıssız bir yerde, gecenin bir vakti kaldırın başınızı semaya, ilk gözünüze çarpan yıldızı kendi yıldınız olarak seçin. Korkmayın, yaşadığınız süre içinde aynı yere bakın, yıldızınız hep orada, sizi bekliyor olacak.
Bu benim yıldızımdır deyin ve bir ad koyun ona!
Benimkinin adı Gelavàj'dir mesela!
Popstar'ın ülke çapında gördüğü ilgi, ilginç bir 'dayanışma' talebiyle, resmi belgelere yansıdı. 5 Nisan 2004 tarihinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından Eskişehir Bölge Müdürlüğü'ne gönderilen bir dilekçe, Popstar yarışmacılarından Tamer Şişman'ın Atatürk Öğrenci Yurdu'nda kaldığını belirterek, 'desteklenmesi hususunda Yurt Müdürlüklerinin bilgilendirilmesini' arz etti! Yurtlarda kalan öğrencilerin bu 'yurt'taşlık dayanışmasını ne kadar ciddiye alacağı, merak konusu.
POPULER KÜLTÜR
'Asıl mafya hortumcular'
Kurtlar Vadisi'nin şiddeti...
Bu manken kızlar kaç yaşında?
Atatürk'ü kimselere oynatamamak
Televole'nin kurbanı mı?
Müslüman, İsa'ya sahip çık!
Kozmetik salgını taşrayı sardı
Clubber'dan 'kıro'ber'a
Evlilik:Son 'ağlama duvarı'
'Televizyon: Kim bulmuşsa Allah razı olsun!..'
Hamasi jön Türk edebiyatı
Popun Yarım Asrı / 1979
'Varoşseksüel'
Ya Bayhan, 'Başkan' olursa!..
Çocuklar duymasın! Miki Fare sevişiyor
'Vajina Monologları' Mısır'da
Votka şişesinde balık olmak
Harry Potter da işe yaramadı