20.09.2008 - 00:30 | Son Güncellenme:
Milliyet
Başbakan’ın boykot çağrısının fazla emsali yok. Hafızalardaki bir örnek, Dev-Sol’un ölüm oruçlarını duyurmadığı gerekçesiyle Avrupa’da Milliyet ve Hürriyet gazetelerine karşı yapmış olduğu boykottur. Geçenlerde de köktendinci çizgideki Vakit gazetesinde benzer bir çağrı yer almıştı.
Kimlerle yöntem birliğinde buluştuğu, Erdoğan’ın demokrasi anlayışı hakkında herkesin bir daha düşünmesine yol açmalıdır.
Erdoğan’ın eleştiriye ve aynı zamanda bazı yakınlarıyla AKP şahsiyetleri hakkındaki yolsuzluk haberlerinin yazılmasına tahammül edemediği bilinmeyen bir yönü değildi. Ancak son çıkışının farkı, Başbakan’ın tahammülsüzlük eşiğini de aşarak, boykot gibi gazetelere ticari açıdan zarar verme saikiyle hareket etmesidir.
Başbakan belli ki, eleştirel sesleri ortadan kaldırmak, yok etmek istiyor. Bu, nafile bir çabadır. Okurlarımız kendisine gereken yanıtı verecektir.
* * *
Başbakan’ın, CHP’nin kendisinin mal varlığıyla ilgili olarak yaptığı bir basın açıklamasını canlı yayında AKP’nin iki numaralı ismi Dengir Mir Fırat’a sorma gafletinde bulunan NTV’nin Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e gösterdiği tepki de düşündürücüdür.
Başbakan, önceki akşam Türkiye’nin en beyefendi gazetecilerinden biri olan Akgün’ü sırf soru sorduğu için kürsüden “yazıklar olsun, insan utanır, sıkılır” diyerek azarlamıştır. Erdoğan, Akgün’ün sorusunu yanıtlayan Fırat için “Sağ olsun, ağzının payını verdi” diyebilmiştir.
Gazetecileri “paylamaktan” doğal bir muamele gibi söz edebilen bir liderlik zihniyeti hangi rejimlere özgüdür?
Akgün’ün suçu, muhalefetin dile getirdiği bir iddiayı sormaktır. Muhalefetten vazgeçtik, Başbakan’ın gazetecilerin soru sormalarına bile tahammülü yoktur. Erdoğan’ın bu yakışıksız saldırısı karşısında meslektaşımızın ve onun soru sorma özgürlüğünün yanında yer alıyoruz.
* * *
Başbakan’ın basına dönük saldırgan tutumu yavaş yavaş Batı dünyasının da gündemine giriyor. IPI ve WAN gibi dünyanın iki büyük basın örgütü, yayımladıkları duyurularla Başbakan’ın tehditkâr tutumunu protesto etti. Bu bildirilere son günlerde Batı basınında çıkan eleştirel yayınlar da ekleniyor. Bu haliyle AKP hükümetinin Batı’da da soru işaretleri yaratmaya başladığı söylenebilir.
Başbakan’ın bilinçli bir şekilde tırmandırdığı bu gerilim stratejisi, ne yazık ki, Türkiye’de AB reformlarının yeniden canlandırılması çabalarını da felce uğratıyor.
AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, bundan bir ay kadar önce Milliyet aracılığıyla yaptığı çağrıda, AB reformlarının hayata geçirilebilmesi için “yapıcı diyalog ve uzlaşı ruhu”nun hâkim olmasını istemişti.
Başbakan’ın basını boykot çağrıları ve gazetecileri paylama hakkını kendinde gören saldırgan üslubuyla mı Olli Rehn’in arzuladığı konsensüs ortamı sağlanacaktır?
Son günlerin gerilimi, aslında AB’nin yazılı olmayan bazı kriterlerine duyduğumuz ihtiyacı da bize gösteriyor. Bunların başında devlet adamlarında olması gereken nezaket ölçüleri geliyor. Başbakan’ın bu kriteri karşılayamayacağı AB tarafından da görülmüş olmalıdır.