The Others"Ama işlevsiz bırakıldım"

"Ama işlevsiz bırakıldım"

16.08.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Ama işlevsiz bırakıldım"

Ama işlevsiz bırakıldım

Mümtaz Soysal'ın "Bodrum"daki evi, hayata, angajmanlara ve siyasete bakışına benziyor. Özgür, basit ve pratik.
Kapılar, camlar, raflar anında sökülebiliyor. Hiçbirinde menteşe yok; küçük birer çengelle tutturulmuş hepsi. İstediğiniz an tümünü söküp; çıplak duvarlar ve evin iskeletiyle başbaşa kalabiliyorsunuz.
"Hoca'yı, tatlı bir günbatımında, "Aktur"daki evinin avlusundaki yaşlı bir ağacın gövdesinin altında buldum. Yanında ağzında tek dişi kalmış, 16 yaşındaki kedisi "Mırnık" vardı. Ne zaman Bodrum'a gelse, alerji oluyormuş "Mırnık". Kıpkırmızı olan sağ kulağını, kaşıyıp duruyordu.
Kedisinin aksine, Mümtaz Soysal memnundu hayatından. Yanmış, dinlenmiş ve gençleşmiş görünüyordu. Kimselerin plaja inmediği sabahın erken saatlerinde yüzüyor, ardından "elleriyle bakımını bizzat yaptığı" teknesini tamire gidiyormuş. 8 metrelik yelkenlisini başkasına asla teslim etmezmiş. "Bahriyeli Osman'ın oğluyum ben" diyor: "Babam da denizciydi". Kendi ellerinin becerisine çok güveniyor. Çocukluğundan beri denizle haşır neşir olduğunu söylüyor.
Gergin bir dönemi arkada bırakan bir siyasetçiden çok, teknesini şimdi denize indirmek üzere olan bir "kaptanın heyecanını" yaşıyor Mümtaz Soysal. Rüzgara ve dalgalara karşı boğuşmaktan; "orsa gitmekten çekinmeyen" bir kaptan olduğunu anlatıyor. "Öbürü kolaydır" diyor, "Pupa yelken herkes gider..."

- "Soysal suçladı, ayrıldı"; "Vuruşmadan çekildi"... İstifanız bu başlıklarla yansıdı. Bardağı taşıran damla ne oldu?
- Grupta hiç tartışma olmuyordu.

- Geçmişte oluyor muydu ki?
- Az da olsa oluyordu. Tartışmayı hep ben başlatıyordum. Sonunda bunun yararı olmadığına karar verdim. İnsan yoruluyor. Ama "mücadele etmedi" lafı yanlış. Mücadele için bir parti olması gerekir. Bizimki parti değildi. Parti mücadelesi nasıl olur? Ortaya bir fikir koyarsınız. Fikrin yandaşları çıkar. O yandaşlarla, falanca örgütü, filanca ile ele geçirirsiniz. DSP'de buna teşebbüs ettiğinizde, altınız kaydırılıyor. Hangi örgüt size yakınlık gösterse, görevden alınıyor. DSP bu yüzden, bir eski yönetimler mezarlığı.
- "Kör Gidiş" diye bir yazı yazdınız: "Türkiye hukuken hatalı, iktisaden sakıncalı, siyaseten tartışmalı bir erken seçime gidiyor; "diyorsunuz. İstifanızda "erken seçim" kararı da rol oynadı mı?
- Evet, tabii. Seçim, doğrudan milletvekillerini ilgilendiren konu. Seçime girecek olan onlar. Onlara hiç sormadan, genel başkan kah Kasım, kah Nisan dedi. Kah, olmasa daha iyi olur dedi. Hiç tartışılmadı bunlar.
- Seçimde DSP için nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
- Parlak olacağını sanmam. Partinin aktif hanesine yazılacak şeyleri de, gölgeleyecek hatalar yapıldı son aylarda. Af konusunda tereddütler, tepki üzerine geri gidişler vs; özelleştirmede izlenen politikalar, bunlar hepsi karşı çıktığım şeylerdi. Ve DSP'yi yıprattı.
- ANAP'la ittifak sözlerini nasıl değerlendirdiniz?
- Bunun söylenmekte oluşu bile DSP oylarını düşürecektir. Adında "sol" etiket olan bir partinin sağ partiyle seçim ittifakı; bana ters. Solda bütünleşme çabası gösterilmeden, sağla bu kadar kolay ittifak yapılabilmesi, işte bardağı taşıran son damlalardan biri...
- DSP'den kayan oylar CHP'ye mi gider?
- Sanmıyorum. Kendisine sahip çıkılmayan oylar, muhtelif yerlere gidecektir. Geçen seçimde sola gidebilecek oyların bir kısmı, RP'ye gitmişti. En büyük tehlike oy kullanmama eğiliminin güçlenmesi.
- Ecevit, "Soysal çağı, '90'ları kavrayamıyor, nostaljik, '30'larda kalmış..." diyor.
- Çağı kavramak, Ecevit'in kavradığı biçimde olacaksa, kavrayamıyorum doğru. Türkiye, yön duygusunu kaybetti. Toplum olarak ne yapmak; nereye gitmek istediğimiz belli değil. '30'lar, nereye gittiğini bilen bir Türkiye idi. Nereye gittiğini bilmeyen bir Türkiye'de "30'lar nostaljisi", nereye gitmek istediğini bilen Türkiye nostaljisidir.

- Ecevit, "laiklik anlayışımız, DSP programında yazılı. Soysal, programın yazılımına, bizzat katkıda bulundu" diyor...
- İnançlarına saygı kadar, din ve devlet arasındaki ayrılığın sürmesinden yana olan laiklik anlayışına evet. Ama DSP'ye katılırken herhalde Ecevit'in Fethullah Gülen ile flörte geçeceğini bilmiyordum. Buna ihtimal veremezdim. İçinde tarikatçılar olan ANAP'la da böylesine yakın ilişkiye girilebileceğini de tahmin edemezdim.
- Örneğin ben şimdi İzmir'den geliyorum. İzmir çarşısı cuma namazında boşalıyor. Ecevit acaba şöyle mi düşünüyor: "Burası böyle bir yer. Bu insanlara selam vermeden siyaset yapılamaz..?"
- O insanlara selam vermek başka; bir tarikat liderine selam verip, onunla birlikte bu konulara çözüm bulur havalara girmek başka. İnançlara saygıya evet. Ama inançları siyasette işlevsel hale getirmek başka bir şey. Siyasette inançla oynamaya kalkıştınız mı; sonu gelmez. Başkaları aynı şeyi sizden iyi yapar. Onlar bu işte daha eski, daha deneyimli, daha yatkın. Davaları bu zaten: Şeriat düzenine gidebilmek.
- "Özelleştirme politikamızı da biliyordu" diyor Ecevit...
- Stratejik KİT'lerin özelleştirme konusu yapılmaması gerektiği yazıyordu programda. TPAO'nun özelleştirilmesi; hükümet programı açısından sürpriz değildi. Ama DSP'nin hiç direnç göstermeden bunu imzalaması, bana sürpriz oldu. Vaktiyle CHP'deyken, CHP - Çiller ortaklığında da; Çiller bunlara teşebbüs etmişti. Ben orada da, partinin direnç göstermesi gerektiğini söylemiştim. Ve o konuda vuruşmuştuk. Parti grubunda söz alıp, bunların yanlış olduğunu gene söyledim ama parti itirazsız imza koymaya devam etti. Vuruşmak, ille tabancaları çekip; burguyla kavga etmek değildir. DSP koşullarında ben vuruşmadıysam, kimse vuruşmadı demektir.

Başbakanın kayınbiraderi Yiğit İkiz, iki hafta önce yaptığımız söyleşide: "DSP'yi ekonomide kendimize benzettik" dedi. ANAP'lılar itiraf ediyor bunu...
- Ben o bükülgenliği gösteremem. Programda KİT'lerin özerkleştirilmesi yazılıydı; ancak çaresizce satılması saptanmıştı. Hem CHP, hem DSP'de vardı bu. Bu konuda çaba sarfedilmediği gibi, KİT'lerin çürümesi, daha kolay ve ucuz satılabilir hale gelmesine katlanıldı.
- CHP'yi niye bıraktınız?
- Aynı nedenlerden. Vuruşmanın mümkün olmadığı, diyaloğun mümkün olmadığı zaman geldi.
- Ecevit bir de diyor ki: "Zonguldak'tan liste başı olmasını önerdiğimde Soysal neye kabul etti? 'Benim parti içi demokrasi anlayışıma sığmaz', diyebilirdi. Demedi..."
- Ben Zonguldak'lıyım. Elbette Zonguldak'ta ve liste başı olmalıydım. Lütuf değil bu.
- O tonda devam ediyor Ecevit: "Soysal, DSP'ye uyum sağlayamadı. Ama - demokrasi anlayışıyla - bunu hoşgördük. Vesile doğdukça, kendisinden görüş alıyorduk; sözcülük veriyorduk..."
- Tabii verecek. Ben iyi bir partiliyim. Verilen tüm görevleri yaptım. Ama isterdim ki, daha aktif görevler verilsin ve partinin gidişine katkıda bulunayım. Bu istenmedi ve işlevsiz bırakıldım.

- Ecevit sizi böyle değerlendiriyor. "Umudumuz Ecevit" sloganıyla anıldığı '70lerden bugüne, siz onu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- O umudun kaybolmasındaki tek sorumlu Ecevit değil. Ama hepimiz gibi onun da payı var. O umut sürmeliydi. Bir sağ partiyle işbirliğine kadar yıpratılmamalıydı. Tarikatlarla yakınlaşma derecesinde ortadan kaybolmamalı; ekonomik, sosyal politikalarda sağın peşine takılmak biçimine dönüşmemeliydi umut.
- Ecevit'leri iyi tanıdığınızı düşünüyor musunuz?
- Ben Ecevit'leri tanıyordum ama onlar da beni nasıl tanımaz? Kimse bunu sormuyor. Ben Ecevit'in kapısını çalmadım. Ecevit partiye beni çağırdı. Kim olduğumu bilerek çağırdı. Ecevit ne kadar kamuoyu önündeyse, ben de o süredir yazan, çizen; 40 yıllık Soysal'ım. Çizgim, kişiliğim, kimliğim belli. Herşeye evet demeyeceğimi, bazı şeylere kesin inandığımı biliyordu Ecevit. "DSP'yi, bizleri biliyordu. Rağmen geldi..." diyorsa, şu da sorulmalı: "Mümtaz Soysal'ı siz bilmiyor muydunuz?"
- Solda birlik konusunda, Ecevit'in olumsuz tutumunu görmemiş miydiniz?
- Birlikten kasıt, Baykal'la uzlaşmaksa, bunun imkansızlığını ben de görüyordum. Baykal'la bir yere gidileceğine ben de inanmıyordum. Ama çağrının yapılması gerektiğini; Baykal'la saplantı halinde, Baykal'la uğraşmak yerine, Baykal'ı aşan şekilde bu çağrının yapılması gerektiğini; parti içinde söyledim. Soldaki bütünleşmenin 2 kişi arasında, kavga biçiminde didişmelerle giderilemeyeceğini bildiğim için, kişileri aşan bütünleşme çağrısı önerdim.

- Türkiye'de ideal bir merkez sol parti, hangi özelliklere sahip olmalı? İki siyasi ve ekonomik öncelik verebilir misiniz?
- Cumhuriyetçi olmalı. TC niteliklerine uygun, devrimci bir cumhuriyetçilik; yani hiç durmayan, sürekli değişen, yenilik getiren bir cumhuriyetçiliği olmalı.
- Nasıl yenilik? Demokratikleşme mi?
- Hem demokratikleşme, hem ekonomik bakımdan Türkiye koşullarına uygun bir yaklaşım benimseme. Küreselleşmeyi kabul etmek, bu olgunun formüllerini Türkiye'de olduğu gibi uygulamak değildir. Sol, toplumsal uçurumları artırmak değil; azaltmak yönünde bir politika uygulamalı.
- 15 AB ülkesinin 12'sinde bugün merkez - sol hükümetler var. Bizde, merkez solu yaşatabilen tek bir parti bile yok. Nedenini sorunca herkes 12 Eylül, diyor. 80'den bu yana 18 yıl geçti. Siz nasıl açıklıyorsunuz bunu?
- Türkiye'de insanlar efsunlaşmış biçimde yalnız mevcudu düşünüyor; olması gereken üzerinde kafa yormuyor.
- Siz kafa yoruyor olabilir misiniz mesela? Böyle bir oluşuma öncülük etmek ister misiniz?
- Geleceğe ilişkin konulara girmek istemiyorum.
- Denizden söz edelim o zaman biraz da. Hayat ve siyaset hakkında ne öğretti mesela size deniz?
- Deniz de orsa gidiş de vardır. Orsa gidiş, rüzgara karşı yol almak demektir. Arkadan gelen rüzgarla; pupa yelken herkes gider. Deniz bana, rüzgara karşı da yol alınabileceğini öğretti. Türkiye'de rüzgarların şöyle ya da böyle esiyor olması, kafamdaki Türkiye düşüncesinden vazgeçmem için neden değil.
- Nasıl varmak istiyorsunuz o düşünceye? "Soysal yeni parti peşinde" diye yazılıp, çiziliyor...
- Yazanlara sorun. Ağzı olan konuşuyor!



KEŞFETYENİ
Survivor'a vedası olay olmuştu! Yiğit Poyraz'dan dikkat çeken paylaşım
Survivor'a vedası olay olmuştu! Yiğit Poyraz'dan dikkat çeken paylaşım

Cadde | 19.05.2025 - 12:45

Survivor'dan elenen başarılı sporcunun gönderisindeki Hikmet Tuğsuz detayı dikkatlerden kaçmadı.

Yazarlar