13 yaşındaki terk edilişle çürümeye başlamış Fulden’in bedeni. Ama yüreği, şöhretle, aşkla elele verip direnmiş 16 yıl boyunca direnmiş. Direnecek de...
Fulden Uras 15 yaşında, sinemanın kriz yıllarında, Coşkun Sabah, İbrahim Tatlıses ve Halil Ergün gibi isimlerle başrol paylaşarak başladığı oyunculuğu, videolu yıllarda, 30’un üzerinde video filmiyle sürdürdü. Bir video güzeliydi o. Filmin sonunda hala bir parmak kalınlığında boş bant kalan siyah kutularla evlere servis yapılan melodramların kırılgan sarışını...
Video çağı kapanıp, kısa görüntü fragmanlarından oluşan klip ve televolelerin dönemi başladığında, Fulden’in kanserin kapısına dayanmış bağırsak ülseri de en şiddetli safhasına gelmişti. 20’li yaşlarında bir kadının, ameliyatlarda, makatı, bağırsakları kesilip atılıyor, aylarca bebek bezleriyle dolaşıyor, ıstırabına karışan cinsel arzularını bastırmak zorunda kalıyordu.
Video çağı hala sürüyor olsaydı belki de Fulden’in ıstırabı o koca kasetlere, uzun bantlara sığardı. Ama yeni yetme klipler, televoleler, anlık sevinçleri, yersiz aptallıkları ve ani felaketleri pek sevse de, uzadıkça uzayan, o bıktırıcı ıstırabı, kısacık fragmanlardan oluşan “program formatlarıöna sığdıramıyorlardı. Bu yüzden Fulden’in ıstırabını paylaşamadık, farkında olmadık.
Fulden Uras, bedeninin en gizli köşelerinde olup bitenleri, kanamalarını, dikiş yerlerini, şimdi bizimle paylaşırken, hergün televizyonlarda sere serpe önümüze serilen, veren memnun alan memnun ince bellerin, dik göğüslerin karşı karşıya oldukları olasılıkları bize bir kez daha hatırlatıyor. Güzellik faşizminin iktidarda olduğu bir dönemde, bize, biraz sarksa, biraz göbeklense de bedenlerimizle sevinç duymamız gerektiğini hatırlatıyor.
Ağrılar artınca makyaj yaparımSabahları “Bugün de güzelim" der misiniz?O günkü motivasyonuma bağlı. Güzel kalktıysam “A evet, ben güzel kadınım" yaparım. Ama kötü şeyler olmuşsa bir gece evvel, bir saat kimseyle konuşmam.
Aynaya bakarsınız ve gençsiniz, güzelsinizdir; bu, moralinizi düzeltmez mi?Eğer çöküntü içindeysem hiçbir şey düzeltmez ve aynaya bile bakmam yani. O dönemlerde hiç çekilmem. Annem de dahil buna. Annemle yaşıyorum bu evde. Kendi kendime bir şekilde hallederim, hayat olduğu yerden devam eder.
“Annemle oturuyorum" dediniz. Bu tür bir “anneleriyle gezen kızlar" kategorisi oluştu galiba. Seren Serengil, Gülben Ergen, Sibel Can, Hülya Avşar. Ünlü kızlara anneleriyle gezmek ne tür bir avantaj sağlıyor?Hülya evlendikten sonra annesini bıraktı. Annem kimlerden ve nelerden zarar gelebileceğini daha iyi anlıyor, beni yönlendiriyor.
Peki anneleriniz sizlerin üzerinden rant sağlamak için hırs yapıyorlar mı?Mutlaka. Benim de annemin hırsları oluyor. Beni çok iyi yerde, çok güzel görmek istiyor. Annem hırslı tabii.
Soyunup aynada kendinize baktığınızda, “Yahu çok gencim, çok güzelim, bu vücuda bu hastalık nasıl yerleşti" diye düşündüğünüz oluyor mu?Tabii, benim rahatsızlığım insanı yaralayan bir hastalık çünkü. Mütemadiyen kanamam oluyor. Bir sancı dönemi oluyor ve artık öyle bir raddeye geldi ki, ağrı kesici ilaçlar ve iğneler bunu kesmiyor. Bağırsağın tamamını iğrenç bir şey sarmış durumda. Kanamalarım, ağrılarım başladığında daha çok makyaj yapıyorum.
Ameliyatlar 13 yaşında başladıNasıl başladı bu hastalık?İlk ameliyatlarım 13 yaşımda başladı. Ve senelerdir ameliyatlar, doktorlar, İngiltereler, Amerikalar koşturuyorum, niçin, sadece sağlık için.
“Hasta olmasaydım, bugün çok daha iyi bir yerde olurdum, vakit kaybettim" dediğiniz olur mu?95 ile 98 arasında büyük vakit kaybettirdi. Çok büyük bir ameliyat geçirdim, ameliyatın komplikasyonları çok kötüydü. İngiltere’deki bu ameliyat sekiz saat sürdü. Prematüre doğmuşum ben, makatım ters teşekkül etmiş. “Bu makatı kesip atacağız, sana yeni bir makat yapacağız, kalın bağırsaktaki yaralara dokunmayacağız, kalın bağırsak kopuk, makata yapışık, platinle bağırsakları yukarı alacağız" dediler.
Istırap o kadar artmış ki ameliyata cesaret ettiniz.Tabii. 40 kiloya düşmüştüm. Günün 24 saatinin 18 saatini tuvalette geçiriyordum. Yaşamak istemiyordum açıkcası. Çünkü üç gün iyi, iki gün kötü, beş gün daha iyi falan değil ki, her gün aynı şey. Ameliyat olduk. Üç yüz, dört yüz dikiş. Karnım boydan boya, bütün makat ve kuyruksokumum dikiş. Türkiye’ye döndük, o güne kadar sorun yok, tuvalete çıkmakta zorlanıyorum. Bir ilaç almaya başladım, ilacın şeyi bağırsakları çalıştırmak, fakat ameliyatta makat kaslarımdan yanlış bir kas dikilmiş ve makatım emir almıyor. Bir buçuk sene boyunca ben bu evde altı bezli dolaştım, küçük bir bebek gibi. Bu, yani 23, 24 yaşındaki bir kadın için o kadar zor ve acı bir şey ki. Amerika’da Mayo’ya gittim, dedim ki “Ben öleceğim, değişen hiç bir şey olmadı, bir de abdestimi tutamıyorum yani çok daha kötü şeyler oldu bana". Dediler ki “2.5 ay bir elektrik tedavisi uygulayacağız sana". Çok iyi neticeler aldık, kurtuldum ondan, artık hükmedebiliyor beynim makata.
O zaman da yalnız mıydınız?O dönemde nişanlıydım ben. Nişanlım çok destekledi beni, çok büyük bir işadamı, her türlü işini gücünü bırakıp aylarca Amerikalar’da, İngiltereler’de, ben tekerlekli sandalyedeyken beni itti. Onu ömrüm boyunca unutamayacağım
İsmini öğrenebilir miyiz nişanlınızın?Erhan Kurdoğlu.
Şu sıralar sinemalardaki “Aşk Oyunuönda Kevin Costner’ın oynadığı Billy Chapel’a sevgilisi Jane “Bir makineye bağlı yaşasam, bedenim iflas etse, şuurum kapalı olsa, beni yine de ister miydin" diye soruyor. Erkek cevap veriyor: “Hayır. Ama dost kalırdık." Sizinki nasıl gelişti?Aşk bitti, çok büyük bir dostluk geldi. Ayrıldık, 2.5 sene oldu, şu gün başıma gelse, yine yanımda olur.
Haddim olmayarak bir şey sormak istiyorum. O haldeyken de sizi cinsel olarak arzu ediyor muydu?Tabii, yani bir erkek olarak istiyordu ama böyle bir şey hiç yaşanmadı aramızda. Şimdi düşünüyorum, herhalde yaşadığım müddetçe onun beni sevdiği gibi kimse sevemez.
Neden sürmedi ilişkiniz?Bir işadamı olarak benim çok göz önünde olmamı, bu işi yapmamı istemiyordu. Çok da doğru değil bir işadamının karısının sahneye çıkması.
İş ve eğlence dünyasının buluştuğu yerde bir “kadın kapatma geleneği" oluştu sanki...Evet, bu tür bir gelenek oluşmuş. Ama hakikaten zor bugün sahneye çıkan bir kadınla beraber olmak ama ben de böyle bir hayat istedim. Çünkü beni hayata bağlayan tek şey işim.
Bedenime haksızlık edememHastalık tümüyle prematürelikten mi ileri geliyor?Hayır. Prematürelik makatın ters teşekkül etmesine neden olmuş. Ülser ise, ben 13 yaşındayken babam bizi terk etti gitti. Üzüntüden kolit oldum, kolit ülsere çevirdi. Babama aşık bir kız çocuğuydum ben. Başka bir kadını sevdi, onunla evlendi.
İlişkilerinizde baba imgesinin peşinde oldunuz mu?Erken yaşlarımda evet ama sonra hayır. Ben bu hastalıkla mücadele etmiş bir kadınım.
Kansere dönüştü mü hastalığınız?Her ülserin sonu kanserdir. Ben eminim ki iki sene sonra bu bağırsağı aldırmazsam kanserim. Benim artık kurtuluşum yok, bütün sarmış durumda.
Bedeninizle bu hastalık sırasında daha yakın dost oldunuz mu? “Bu bedeni bırakmayacağım" dediniz mi?Çok, çünkü o beni bırakmadı ki, ben ona haksızlık edemezdim ya. O benle bir mücadele içinde ve bundan galip çıktık. Çok bakarım kendime, sporumu yaparım vakit buldukça, yüzerim. O beni bırakmadı, ben de onu bırakmayı hiç düşünmüyorum.
Bedeniyle ittifak halinde savaşan bir insan olarak bedeninize yabancı maddeler, silikon koydurur musunuz?Asla. Şu anda vücudumda hiçbir estetik yok. Karnımda üç yüz dikiş izi.
“300 dikişe dövme yaptırdım"Mesela tutun ki Roma’dasınız, pantolon, tişört, bir otomobille son sürat geziyorsunuz...Çok yapıyorum ben bunu...
Ve sonra bir İtalyan erkeğiyle tanışıyorsunuz. Birkaç gün flört, içkiler filan ve bir odada başbaşasınız. O karnınızdaki dikişlerden utanır mısınız soyunurken?Çok rahatsız ediyordu, feci bir kompleks, karnımda 250 - 300 dikiş, dövme yaptırdım, kısa tişörtler giymeye başladım. Katkütlerle dikmişler beni, Onur Erol’a gittim, dedi ki “Fulden, ne kadar düzeltirsem düzelteyim, iz kalacak" ve Emel (Müftüoğlu) bana “Git dövme yaptır" dedi. İyi ki yaptırmışım fakat sonra dövme bir hastalık oldu, ayak bileğime de bir yunus yaptırdım.
Sever misiniz yunusları?Yunusa aşığım, Miami’de dokundum. Bir de kalçama Ra’nın gözünü yaptırdım, uğur getirsin diye...
Direkt ölüyor diyorlar...Istırabı ünlüler de yalnız başlarına çekiyor galiba... Ben hep yalnızım, çünkü uğraştıran bir hastalık. Hiç kimseyi görmek istemiyorum, konuşacak halim olmuyor, tuvaletten çıkamıyorum, günde otuz kere, otuz beş kere tuvalete gidiyorum ve bir halsizlik oluyor, dünyada en sevdiğim yeğenimi bile görmek istemiyorum. Tedavi için dört beş ay önce İngiltere’ye gitmem gerekti. Kasetimin ilk çıktığı günler, promosyon dönemi başlıyor, her gün güzel olmam lazım ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Gitmeden önce bir röportaj yaptım bir televizyonla. Yani hakikaten hayatımdan bezmiştim ama ölmüyorum. “Fulden Uras’ın son günleri" diye verdiler, yani ben hastalığımı bilmesem, “Benden saklıyorlar, ben ölüyorum" diye düşüneceğim, yani ölüm istiyorlar, ıstırabımla ilgili değiller. Direkt ölüyor diyorlar, bir ortalaması olmuyor.
Bu kadar problemli bir dönemde kasete nasıl hazırlandınız?Mesela ameliyata giderken Aykut’u (Gürel) arıyorum, “Bestemi hazırlıyorsun değil mi, geleceğim" diyorum. Hastayım ama bir yandan da bunlarla uğraşıyorum, çünkü ben bu kaseti çıkaracağım, çok iyi de olacak... Kaset çıktı, Serdar Ortaç’ın bestelediği “Bensiz Olsun" radyolarda patladı, gittiğim bütün barlarda çalınıyor, zaten bir şarkı bara düşmüşse tutmuş demektir. Bu yüzden şu aralar çok keyifli bir dönem geçiriyorum. Hakan Ural ile de bir televizyon filmi çektik.