13.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:
ŞAHİN ALPAY
Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilim Tarihi bölümünün 1984'te kuruluşundan bu yana başkanı. İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, IRCICA 'nın da 1980'de kuruluşundan bu yana genel direktörü.
IRCICA, İslam Konferansı Teşkilatı 'nın bir alt kuruluşu. Amacı, İslam kültür ve medeniyetini daha iyi tanıtmak; Müslümanlar ve öteki topluluklar arasında karşılıklı anlayış ve dostluğu güçlendirmek üzere araştırma ve bilgi alışverişi sağlamak. Merkez, arşiviyle, araştırmalarıyla, yayınlarıyla, düzenlediği konferanslarla çok yararlı çalışmalarda bulunuyor.
İhsanoğlu, Kahire'deki Ain - Shams Üniversitesi Kimya Bölümü'nden mezun (1966) olduktan sonra sonra, El Azhar Üniversitesi 'nde master yaptı (1970). 1970 - 80 arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi 'nde öğretim üyesiydi.
Bilim tarihi, Türk kültürü, İslam dünyasının Batı ile ilişkileri, Türk - Arap ilişkileri konusunda yayınları olan İhsanoğlu'nun son kitabı, Osmanlı İmparatorluğu'nun klasik döneminde, yani 15 - 17. yüzyıllarda bilimi konu alıyor. İhsanoğlu ile Büyük Cihad'dan Frenk Fodulluğu'na (İletişim Yayınları, 1996) üzerine konuştuk.
* Kitabınızın adı neden "Büyük Cihad'dan Frenk Fodulluğu"na?
İki tabir de Osmanlı bilim tarihinde iki önemli merhaleyi belirler. Birincisi Hz. Muhammed 'in kullandığı bir tabirdir. Bir savaştan döndükten sonra etrafındakilere, "Küçük Cihad'dan döndük, şimdi büyük Cihad'a yönelmemiz lazım" diye seslenmiştir. Kastettiği "Nefisle mücadele, nefsi terbiye" dir.
"Büyük Cihad," Fatih 'in İstanbul 'u fethettikten sonra kurduğu bilim kurumlarının arkasındaki motivasyonu gösterir. Fatih'in maksadı insanların nefislerini eğitmek, ruhlarını güzelleştirmektir. Osmanlı biliminin ilk safhası budur.
"Frenk fodulluğu" tabiri ise 1660'larda Latince'den Türkçeye çevrilen bir astronomi kitabıyla ilgili. Devrin müneccimbaşısı bu kitabı henüz incelemeden "Frenk fodulluğu" olarak niteliyor ve değersiz buluyor. Ancak çevirmen kitabın içeriğini izah edince, çok hoşuna gidiyor ve takdir ediyor. Bu da 17. yüzyılda Osmanlı'nın hala Batı'ya yukarıdan baktığını gösteriyor.
Bu kitapta ben Osmanlı klasik döneminde, 15. - 17. yüzyıllar arasında bilimle ilgili konuları araştırdım. Bazı yanlış anlayışları tartışmaya açtım.
* Vurgulamak istediğiniz esas noktalar neler?
Birincisi, klasik Osmanlı döneminde bilimin, Adnan Adıvar 'ın dediği gibi, "Arap ve Fars dillerindeki ilimin eksik ve bazen da yanlış bir devamından ibaret" olmadığına; astronomide, matematikte, vs. özgün katkılar olduğuna dikkat çekiyorum.
Ayrıca Osmanlılar Türkçeyi bilim dili haline getirdiler. Önceki Türk devletleri bunu yapamadılar. Osmanlıca, devrinin bir bilim dili olarak Arapça ve Farsça'nın önüne geçti. Osmanlılar Batı bilimini İslam dünyasına aktarmaya giriştiklerinde, bunu Türkçe yaptılar. Araplar ve Farslar bilim dili olarak önce Türkçeyi gördüler.
İkinci nokta, Adıvar'ın ileri sürdüğünün aksine Osmanlılarla Batı bilimi arasında bir duvar bulunmadığı. Osmanlılar bilime set çekmediler. Batı bilimi ile 16. yüzyıldan itibaren temasa geçtiler; selektif bir transfer yaptılar. Çünkü kendilerine yeterli bir gelenekleri, literatürleri vardı. Kendilerinde olmayanı aldılar. Coğrafyada Piri Reis, hem İslam kaynakları, hem kendi gözlemleri hem de Batı kaynaklarından yararlanıyordu. Osmanlı ihtiyaç duyduğunu, işine yarayanı alıyordu.
* İslam dünyasında bilimin en parlak dönemi hangisiydi ve ne gibi katkıları oldu?
İslam biliminin tek bir parlak dönemi yok. 8. yüzyılda başlayıp 16. yüzyıl sonuna kadar yükseliş halindedir. 19. yüzyılda ortaya atılan teoriye göre, İbni Sina, Farabi, Biruni, Harezmi gibi isimlerin yaşadığı ilk 4 - 5 asır "Altın Çağ." Daha sonra, "Eski Yunan'dan yapılan tercümeler durdu; Türkler medeniyete değil askerliğe önem verdi; karanlık hakim oldu" deniyor. Ernest Rennan, Georges Sarton bu anlayışı temsil eder.
Oysa bu gerçeğe aykırıdır. 13. yüzyılda Nasireddin El Tusi; 14. yüzyılda Kutbeddin El Şirazi ve İbni Şatır; 15. yüzyılda Uluğbey, Kadızade - i Rumi, Gıyaseddin El - Kaşi, Ali Kuşçu; 16. yüzyılda Mirim Çelebi, Takiyeddin El - Rasid, Davud El - Antaki gibi bir kısmı Osmanlı olan alimlerin bilime katkıları çok önemlidir.
Tusi'nin astronomideki yeri Kopernik, Galile kadar önemlidir. İbni Şatır'ın geliştirdiği matematik modelin Kopernik tarafından kullanıldığı biliniyor. Parlak devir 16. yüzyılda İstanbul rasathanesini kuran III. Murat 'ın müneccimbaşısı Takiyeddin El - Rasid'e kadar sürdü. Yaptığı ölçmelerin Theo Brahe 'den daha dakik olduğ